Yazar

womanlogy

Yazılar

Kariyer yolculuğuna bambaşka bir yolla başlamış olsa bile, ruhuna, tutkusuna ve çocukluk hissiyatlarına daha fazla hayır diyemeyerek “moda”yı hayatının merkezine almış bir isim Güzide Yücel. Moda ve seyahatle yoğrulan yaşam tarzında,  stil danışmanlığının hakkını veriyor belli ki. Bize de tecrübelerinden faydalanarak 20 soruluk bir röportaj yapmak düşüyor kendisiyle:

“Güzide Yücel ” kimdir kısaca tanıyalım.

Dikiş makinası sesinin, moda dergilerinin sayfa seslerine karıştığı bir evde büyüyen, çocukluk anılarında oyuncaktan çok makas olan ve giydiği her şeyi önce hisseden bir moda tutkunuyum.

11 yıldır kamuda uzman olmama rağmen çocukluktan kalma bu kreatif yön ve moda tutkusu yeniden sınava girerek Moda Tasarımı bölümü kazanmamı sağladı. Şu anda moda tasarımı öğrencisiyim ve aynı zamanda stil danışmanlığı yapmaktayım.

Projelerimi moda, sanat ve seyahatten ilham alarak gerçekleştirmeye ve onları sosyal medya içerikleri olarak paylaşmaya bayılıyorum.

Tarzını birkaç kelime ile özetlemeni istesek?

Çarpıcı ve zarif… Tarzımı tam olarak ifade eden 2 kelime. Zarif stilin özenli ve romantik detaylarını korurken bir yandan daha çarpıcı, dramatik detaylarla lookumu parlatmayı seviyorum.

Gardrobunda en sevdiğin şeyler nelerdir?

En sevdiğim şeyler, hem en çok dikkat çeken yıldız parça dediğimiz ara sıra alınan parçalar, hem de beyaz bir tshirt  ya da  dümdüz bir ipek gömlek gibi en sade parçalar. Bu uçlardaki parçaları değil giymek, bunlara bakmak bile beni mutlu ediyor.

Peki ya olmazsa olmazın?

Blazer ceketler  ve Tailored kesim pantolonlar olmazsa olmazlarımdandır.

Yazlıklar mı kışlıklar mı favorin?

Aslına bakarsanız her sezonu ayrı ayrı seviyorum ama daha fazla katmanlama yapılabildiği için bahar ve kış ayları daha çok stil sahibi görünebilme imkanı sunan zamanlar. Çünkü üst üste gelen en az 3 parça ile daha havalı göründüğümüz bir gerçek.

Ya ayakkabılar? En sevdiklerin hangileri?

Ayakkabılarda daha sade olanları tercih ediyorum. Yaz aylarında yok denecek kadar ince bantlı bir ayakkabı favorimken,  kışın dizin çok üzerinde bir çizme favorim olabiliyor.

Sence sana en çok yakışan renk?

Renk için belirleyici 2 özellik var aslında. Birincisi cilt alt tonunun soğuk ya da sıcak oluşu, ikincisi ise cildin parlak ya da pesliği. Ben soğuk alt tonlu ve pes renkleri yakıştırıyorum. Sisli bir mavi tonu  mesela bana inanılmaz yakışır.

“Her zaman yanımda olsun” diye istediğin bir kıyafetin var mıdır tatil dönemlerinde?

Aslına bakarsanız hiçbir tatilimde bir önceki tatilimle aynı şey yanımda olmaz. Çünkü seyahatlerimde baştan ayağa gideceğim yerin ruhuna uygun olacak looklar hazırlarım. Ortamla uyumlu fotoğraflar yakalamaktan inanılmaz keyfalırım. Ama yine de bir cevap vermem gerekirse o da mutlaka rahat bir ayakkabı ve sezona bakmaksızın terlik olur.

En son hangi parçaları aldın?

Ten rengi bir saten slip elbise aldım. 2 tane de ipek gömlek aldım.

En sevdiğin markalar?

Hızlı moda markalarından Zara ve H&M favorilerim arasında ama H&M’e fiyat performansı ve sürdürülebilirlik çalışmaları sebebiyle biraz daha sempatiyle yaklaşıyorum.

Yüksek modadan ise Schiaparellinin sürreal tasarımlarına ve Alexander McQueen’in hacimli formlarına bayılıyorum.

 

Kafama koydum şunu almalıyım dediğin bir şey var mı?

Aslında en küçük şey bile “kafama koydum şunu almalıyım”a dönüyor bir süre sonra.

Ne tarz çantalar seversin ve favori çantan hangisi?

Çanta konusunda iki yaklaşımım var. Görsel amaçlı kısa süreli kullanımlar için küçük çantalar ve günlük hayatımı domine eden işlevsel çantalar.

İçine bilgisayardan öğle yemeğime, makyaj malzemelerinden detox suyuma kadar her şeyi koyabildiğim kocaman bir shopper çanta vazgeçilmezim.

Aksesuarlarla aran nasıl? Şunu takmadan çıkmam dediğin bir takı var mı?

En sevdiğim şeylerden biri aksesuardır. Kocaman bir küpe bir tshirt bir jeanin bile havasını anında değiştirir. Her kıyafetim için ayrı aksesuarlar kullansam da genel anlamda ortak noktaları gold olmalarıdır.

Bu yıl moda olan şeylerden en çok hangisini sevdin?

Net bir şekilde söylemem gerekirse o da platform topuklardır.

Peki ya elbiseler? En sevdiklerin hangileri?

Elbiselerde en sevdiğim vücudun silüetini çok bozmayan ama çarpıcı bir detayı da barındıran elbiseler. Uzun elbiseleri kısa elbiselerden daha çok sevdiğim de bir gerçektir.

Saç rengini çok değiştirir misin?

Hayır değiştirmem. Saç rengi değiştirmeyi köklü bir değişiklik olarak görmüşümdür hep. Bu yüzden saç rengindeki değişiklik köklü bir değişiklik gerektirir. Gardırop bile değiştirmek gerektirebilir bu durum. O yüzden saçımda sık değişiklik çok tercih etmem.

Sürmeden çıkmam dediğin makyaj malzemelerin?

En sevdiğim makyaj malzemem rujdur. Makyajım hep aynıdır ama rujla, kıyafetime göre çeşitlilik sağlarım.

En sevdiğin kozmetik markaları nelerdir?

Ulaşılabilir markalardan Loreal en sevdiğim marka. YSL ve Dior da sevdiklerim arasındadır.

Etiketi üstünde bir şey kaldı mı dolabında?

Hiçbir zaman olmadı.

Dolap gibi uygulamaları kullanıyor musun? Hesabın nedir?

Kullanıyorum ama o programlardaki satılma süresi içerisinde hemen başkasına veriyorum 🙂

Sizler de Güzide Yücel’in seçimlerini incelemek ve tarzınıza katkı sağlamak istiyorsanız “guzideyucel” instagram kullanıcı adıyla kendisini takip edebilirsiniz.

Her sene kendine has vurgularla gelin adaylarının kalbini fetheden o büyülü gelinlikler 2022 modasından nasibini aldı. 2022 düğün sezonuna bu kadar az bir zaman kalmışken Womanlogy Ailesi olarak  bu özel gün için seçim yapmanın ne denli zor olduğunu  bildiğimizden,  önerilerimizin sizlere ilham olmasını diliyoruz 🙂 İşte birbirinden güzel detaylarıyla 2022 Gelinlik Klavuzu :

  • Balon Kollu Gelinlikler :  Her zaman romantik ve bohem bir hava veren balon kollar bu defa gelinlik üzerinde. Sanki eski çağlara aitmiş gibi duran bu detay geçmişten kopup gelmiş gibi bir mistik hava sergiliyor.
Marka : Berta
  • Pantolonlu Gelinlikler :  Kültürel olarak çok alışkın olmadığımız pantolonlu gelinlikler 2022 yılında sıkça karşımıza çıkabilir. Moda duayenlerinin 2022 kreasyonlarına yer verdiği bu model, şüphesiz rahat ve cool bir hava sergiliyor. Maskülen tarz sevenler bayılacak!
Marka : Yolancris / Barselona
  • Püskül Detaylı Gelinlikler : Adeta bir coşku simgesi olan püsküller gelinliklere bizce çok yakıştı. İster kabarık, ister elbise formdaki gelinliğinize kondurabileceğiniz püsküller yalnızca omuzlarda da olabilir. Yaratıcılık kısmı size kalmış 😉
Marka : Costarellos
  • Tüy Detaylı Gelinlikler : Gelinliğe bambaşka bir ambiyans katmak istiyorsanız tüy detaylar tam size göre. Hem seksi hem farklı bir detay olan tüyler bulutların içerisindeymiş gibi hissettirebilir.  Romantik saç modelleri ile daha çok kendini gösterecektir.
Marka : Rosa Clara /İspanya
  • Kısa Gelinlikler : Son yıllarda tercih edilme sıklığı artan kısa gelinlikler eğer güzel detaylara sahipse çok şık bir alternatif olabilir. Elbise algısı yaratmaması adına,  yanında tercih edilen aksesaurlara ve ayakkabılara  ekstra özen gösterilmeli. Naif ve cool durduğu aşikar.
Marka : Oscar De La Renta
  • Yırtmaçlı Gelinlikler : Oldukça seksi bir detay olan yırtmaç bu defa gelinliklerde! Fotoğraftaki modelde olduğu gibi dantelli bir çorap ile daha da iddalı gözükmeyi sevenler rahatlıkla tercih edebilir.
Marka : Rosa Clara / İspanya

 

Ekranların sevilen sunucusu Didar Üstün iş hayatı, annelik süreci ve yeni projeleri ile öne çıkmaya devam ediyor. Kendisi geçtiğimiz yıllarda da başarılı bir çok projede yer alırken bu yıl iki yeni TV programı birden yaparak ekranlara güçlü bir dönüş yaptı. 

İsmini başarılı projelerde sıkça duyduğumuz Sunucu ve Moderatör Didar Üstün, bu yıl ekranlara Woman TV’de yayınlanan iki yeni programla döndü.  Kadınların severek izlediği Woman TV’de “Bebeğimi Büyütürken” ve “Davetsiz Misafir” adlı iki programın sunuculuğunu yapan Didar Üstün alanında uzman bir çok konuk ile bir araya geliyor. Her Pazar saat 09.00’da Woman TV ekranlarında izleyebileceğiniz, rehber niteliğinde hazırlanan “Bebeğimi Büyütürken” programında bebeklerin erken dönemde ihtiyaçları, anne çocuk ilişkisi, annelerin bebek bakımı ile merak etiği konular, hamilelik, doğum ve aileleri ilgilendiren bir çok konu gündeme alınıyor. Didar Üstün’ün kendi annelik sürecinden tecrübelerine de değinilen, kızı Sarah ile olan örnek ilişkisinden de kesitler verilen programda, izleyiciye hem samimi hem de destekleyici bilgiler sunuluyor.

Her Cumartesi saat 14.00’te Woman TV’de yayınlanan “Davetsiz Misafir” programında ise alanında ünlü bir çok kişinin gündelik yaşamları, aile ilişkileri ve mesleki gelişim süreçleri aktarılarak izleyiciye hayranı oldukları kişileri doğal ev hallerinde dinleme fırsatı veriyor.

Didar Üstün Karnaval Medya Group kanalı olan Baby Joy’da “Sosyal Medya Anneleri” adlı programı hazırlayıp sunmaya ve köşe yazarlığı yapmaya da devam etmektedir.

 

 

 

FMK Bilgelik Atölyesi Kurucusu, Eğitmen, Yazar ve The Work Kolaylaştırıcısı Feza Karakaş stresin nedenlerini ve The Work metodu ile stresle nasıl başa çıkılabileceğini iş hayatından örneklerle açıkladı.  Her Şey Bizim İçin Oluyor, Mutluluk Projesi ve Özgürlük Projesi kitaplarının da yazarı olan Feza Karakaş bu yazıda strese neden olan düşünce kalıplarını ve Byron Katie’nin The Work metodu ile sorular sorarak farklı bakış açılarının nasıl geliştirilebileceğini anlattı. 

Stres yaşam sürecinde hepimizin deneyimlediği dış etkenlere verdiğimiz bir tepkidir. Korku, baskı, güvensizlik, yetersizlik duygusu, rekabet, kusursuz olma arzusu, sevgi ve onay beklentisi, kendimizi ifade edemediğimiz, küçük veya ezik hissettiğimiz, hakkımızın verilmediğine inandığımız, dünyanın gidişine güvenemediğimiz, ihanete uğradığımız, yalan ile karşılaştığımız, hayal kırıklığına uğradığımız, kalbimizin kırıldığı gibi durumlarda ortaya çıkabilir. Kısacası stres insanları iş hayatı, aile, sağlık, arkadaşlık, ebeveynlik, evlilik, kariyer, boşanma, iş ve yer değiştirme, emeklilik, savaş, romantik ilişkiler, ekonomi ve sosyal alanlar, ölüm gibi pek çok alanlarda etkileyebilir. 

Strese düşüncelerimiz ve yaşama bakış açımız neden olabilir.  Stresle başa çıkmanın ilk adımı bize stres veren durum ve düşünceyi tespit etmektir.  Strese neden olan düşüncelerimizin kaynağını farkına vararak tespit etmek o konu üzerine yoğunlaşmamıza ve düşüncelerimize inanmadan önce doğruluk testi vermemize, daha doğrusu her strese neden olan düşünceye körü körüne inanmamanıza alan açacaktır.  

Atalarımızın ‘’azı karar, çoğu zarar’’ dedikleri gibi belli bir miktarda deneyimlenecek stres faydalı olup, tehlikelerden korunmamıza neden olurken fazlası ise hem beden hem de zihin sağlığımıza zarar verir. Yaşam kalitemizi düşürüp, beden sağlığımızın bozulmasına, duygularımızı etkileyip karamsar olmamıza ve davranışlarımızın da olumsuz etkilenmesine sebep olabilir.  Dolayısı ile farkına varmak ve stresin kaynağını tespit etmemiz fuzuli stresten özgür olmamızı sağlayabilir. 

Yaşamımın değişik dönemlerinde bende stresi zaman zaman ve bazen de sık sık deneyimledim. Genç yaşta yurt dışına gidip ailemden ayrılma ve hasret çekme, öğrencilik yıllarından test stresi, arkadaşlar arasında popüler olma, onay alma, beğenilme stresi, iş hayatında terfi alma, maaş artışı, evlilik, hamilelik, anne olma ve çocuklarımın sorumluluğunu alma, hastalık, yaş alma, kilo alma, para kazanma ve kaybetme, iş sahibi ve yönetici olma, çok sevdiğin aile yakınlarını kaybetme gibi pek çok stres yaratabilecek yaşam sahnelerini yaşadım.  

Stresi 40 yaşlarımın başına kadar derinden deneyimledim. Her şeyim olmasına rağmen endişe, korku, kaygı, güvensizlik gibi duyguları deneyimledim ve bunu normal zannettim. 2004 yılında elime tesadüfen geçen bir video ve kitap ile başlayan uyanma yolculuğum beni şu andaki farkındalık ve bilinçli yaşama getirdi. Ne mi yapıyorum? Düşüncelerimi sorguluyor ve onlara doğruluk testi veriyorum. 

Byron Katie’nin The Work düşünce sorgulama yöntemini uyguluyorum. 

  1. Bana hangi durumun stres verdiğini saptıyorum. Ne oldu? Kim ne dedi? Ne zaman oldu? Olana ne mana verdim? Deneyimlediğim duygu ne? 

Örneğin: Bana stres veren bir durum buluyorum. İş yerimdeyim ve şirketim için çalışan Ayşe yapmasını istediğim şeyleri yapmıyor ve bana göre kendi bildiğini okuyor.  Stres veren düşünce ‘’Ben Ayşe’ye kızgınım çünkü benim sözümü dinlemiyor.’’

Ayşe’den ne istiyorum? ‘’ Ayşe’den benim sözümü dinlemesini, başına buyruk davranmasını istiyorum.’’

Ayşe’ye ne önerir, hangi tavsiyeyi verirdim? 

‘’Ayşe söz dinleyen biri olmalı, işverenine saygılı olmalı, şimdiki ana odaklanmalı, başı buyruk olmamalı, her şeyi bildiğini sanmamalı, saygılı olmalı.’’

Ayşe’nin bana vermesi için neye ihtiyacım var?

‘’ Ayşe’nin beni ciddiye almasına, benim pozisyonuma değer vermesine ve saygı duymasına, bana boyun eğmesine, sözümü dinlemesine, bildiğini okumamasına ihtiyacım var.’’

Ayşe hakkındaki yargılarım neler?

‘’ Ayşe kibirli, saygısız, başı buyruk, kendini beğenmiş, vefasız, kıymet bilmeyen, şımarık, kaprisli, düşüncesiz, odaklanamayan bir kadın.’’

Bir daha asla Ayşe ile neyi deneyimlemek istemiyorum?

‘’Bir daha asla iş hayatımda ona yap dediklerimi dinlemeyip, kendi başına buyruk davranmasını deneyimlemek istemiyorum.’’  

The Work yaparken doldurduğumuz bu formu dolduruyor ve arkasından her bir düşüncem ve yargım üzerinde sorgulama yapıp inandıklarımın gerçekten doğru olup olmadığına dair düşüncelerimin ifadesini alıyorum. 

Örneğin; ‘Ayşe beni dinlemiyor’ düşüncesini ele alalım. 

O durumda yani iş hayatımda ‘’ Ayşe beni dinlemiyor. ‘’ 

  1. Ayşe’nin beni dinlemediği doğru mu? O duruma gidiyorum ve sorunun yanıtını içimde buluyorum. Evet veya hayır diye yanıt geliyor. 
  2. Eğer ilk soruya gelen yanıt evet ise soruyu tekrar soruyorum. Ayşe’nin o durumda beni dinlemediğinden kesinlikle emin olabilir miyim? Gene o ana yani Ayşe’nin beni dinlemediğine inandığım ana gidiyorum ve sorumun yanıtını arıyorum. Evet veya hayır yanıtı geliyor. 
  3. Ayşe beni dinlemiyor düşüncesine inandığım zaman neler hissediyor, hangi duyguları deneyimliyorum? Kızgınlık, öfke, hayal kırıklığı hissediyorum. 
  • Ayşe’ye nasıl davranıyorum? Kızgın ve agresif oluyorum, onu işten çıkarmayı planlıyorum, arkasından konuşuyorum, hesap soruyorum, yapmadıklarına odaklanıyor ve kusur buluyorum. 
  • Ayşe beni dinlemiyor düşüncesine inanmak bana stres mi veriyor? Huzur mu? 

Stres veriyor. 

  • Ayşe beni dinlemiyor düşüncesine inandığımda kendimi neden mahrum ediyorum? Huzurdan mahrum ediyorum.

        4- Gene aynı durumda ve Ayşe ile durum aynı ama ben Ayşe beni dinlemiyor        düşüncesine inanmasam kim olur, neler hisseder, nasıl davranırdım? 

Huzurlu olurdum, sevecen ve kibar olabilirdim, kendimi ifade ederken kırıcı olmazdım, stres yapmazdım, olanı olduğu gibi kabul ederdim. Aynı olaya ve kişiye bakış açım değişir ve kabul halinden baktığımda bambaşka bir deneyim yaşardım. Olanı olduğu gibi kabul edip, her şey benim için oluyor, olan ihtiyacım olandır ve her şeyde bir hayır vardır gözlüğü ile bakardım dünyaya açılan penceremden. O zaman Ayşe’de kusur bulmazdım, o beni büyüten, huzurun yolunu gösteren rehberim, aydınlanmam için fenerim olurdu. 

‘Ayşe beni dinlemiyor’ düşüncesini kendime çevirdiğime ‘’Ben Ayşe’yi dinlemiyorum’ olasılığının gerçek olup olmadığına bakacağım. Evet o durumda acaba ben Ayşe’yi dinlemiyor olabilir miyim acaba? Hangisi dana doğru? Soruyorum kendime. Ayşe’nin beni dinlemediğimi yoksa benim Ayşe’yi dinlemediğim mi? İçime gidip sorumun yanıtını bulmaya çalışıyorum. Evet doğru ben Ayşe’yi dinlemiyorum. Onun olduğu gibi olmasına izim vermiyorum. Onun olduğundan farklı olmasını ve benim ihtiyaçlarıma göre hareket etmesini istiyorum. Bazı konularda haklı olabileceği olasılığını göz önüne almayarak onu dinlemiyorum. O konuşurken onu değil zihnimdeki onun ile olan beni dinlemediği hikayesini dinliyorum. 

Diğer bir tersine çevirmeye geçiyorum. İlk orijinal düşünceyi kendime çeviriyorum. ‘’Ben kendimi dinlemiyorum’’ Bu da doğru olabilir mi? Ayşe’nin beni dinlemediği mi yoksa benim kendimi dinlemediğim mi daha doğru? O durumda ben nasıl oluyor da kendimi dinlemiyorum? Evet doğru ben kendimi dinlemiyorum. Gerçek özüm olan koşulsuz sevgi, kabul ve şefkatin sesini dinlemiyorum. Her şey benim için olur ve evren dosttur diyen kalbimin sesini dinlemiyorum. Kusur bulan, şikâyet eden egomun sesini fark edip onun etkisinden kurtulmama rehber olacak farkındalığın sesini dinlemiyorum. 

Varsayayım ki Ayşe’nin beni dinlemediği doğru. Eğer Ayşe gerçekten beni dinlemiyorsa ve evrende her şey benim için oluyorsa Ayşe’nin beni dinlememesi neden benim için iyi? Ayşe’nin beni dinlememesinin bana faydası ne? Bana faydası olduğunu bulabilirim. Ayşe’yi olduğu gibi kabul etmemi öğretiyor. Asıl dinlemeyen kişinin ben olduğumu görmeme sebep oluyor. Farkındalığım artıyor. Kendimi ve Ayşe’yi dinlemeyi öğretiyor. 

Bu sorgulamadan sonra Ayşe ile olan ilişkim değişiyor. Ayşe aynı Ayşe ama benim deneyimim gece ile gündüz, siyah veya beyaz gibi çok farklı iki deneyim oluyor. 

Benim deneyimime göre stres iç dünyamızda yani zihinde yaratılıyor. Dış dünya iç dünyamızın yansıması olarak yaşam denilen perdeye yansıyor. Yaşamımız içerde yaratılıyor. Olaylara yüklediğimiz manalar ile dış dünyada deneyimleyeceğimiz stresin derecesi belirleniyor. İşte bu yüzden dış dünyada ne olursa olsun, kim ve hangi durum düğmelerimize basarsa bassın, ipler bizim elimizde. Olan olayları ve durumlara vereceğimiz mana ve bakış açımız ile deneyimleyeceğimiz stres düzeyimizi kontrol edebilme gücümün olduğunu deneyimliyorum. 

Stresten özgür günleri yaratmanız dileğimle.

Feza Karakaş

28 Mart 2022

Round Rock, Teksas

 

Tebrikler! En zorlu dönemleri geride bıraktınız ve artık biricik yavrunuzun kendisine ait yepyeni bir dünyası, kendi arkadaşları ve kendi ortamı olacak, bu onun hayatının geri kalanı için harika bir başlangıç. Ancak bu sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için, sağlıklı başlayabilmesi gerekiyor ve bunun için, tahmin edebileceğiniz üzere, size düşen bir şeyler elbette var.

Kreş Seçiminde Nelere Dikkat Edilmeli? yazımızda doğru seçim için püf noktaları sizinle paylaşmıştık. İçinize sinen bir kreş seçtiyseniz, şimdi ikinci kısım olan alışma sürecine geçeceğiz.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da çocuğunuzla iletişim kurmanız çok önem taşıyor.  Okulun ilk gününden bir süre önce,  okul nedir, nasıl bir yerdir, orada neler yapılır, öğretmen ne demektir gibi onunla kendisinin algılayacağı şekilde  sohbetler edebilir ve hatta bu süreci aktaran kitaplardan faydalanabilirsiniz. Görsel anlatım sunan kitapların gücü burada da işinize yarayacaktır.

Çocuğunuzun öğretmeni ile bağ kurması en önemli noktalardan biri. Bu yüzden öğretmeniyle tanışıp eğer ona ısındıysanız çocuğunuza da bunu yansıtmalısınız. Okulun ilk gününden önce öğretmeninin fotoğrafını gösterip, ismini belirtmeniz bile bir başlangıç. “Yarın okula gideceğiz, orda pek çok arkadaşın olacak, öğretmenin böyle birisi, ismi şu, seninle oyun oynamak istiyor” şeklinde bir başlangıç konuşması onu bir tık daha hazır hale getirecektir. Sizin hislerinizi onun da hissedeceğini unutmayın. Siz tedirginseniz, o da tedirgin, siz rahatsanız o da daha rahat olacaktır.

Her okulda değişmekle beraber genellikle okulun ilk 1-2 haftası oryantasyon süreci olur ve  bu süreç her çocukta farklılık gösterir. Kimi çocuklar için 1 hafta yeterli iken, kimileri 1 ay veya daha uzun süreye de ihtiyaç duyabilir. Çocuğunuzun yaşı kadar, bu zamana kadarki deneyimleri de bu süreçte etkili olacaktır.  Bu yüzden her ne olursa olsun bu süreçte çocuğunuzu diğer çocuklar ile kıyaslamamalı ve asla baskı kurup ona kendisini suçlu gibi hissettirmemelisiniz.  İlk kez dış dünyada bakım vereninden uzak kalacağı için kaygılarını normal karşılamanız çocuğunuzun ruh sağlığında elbette çok önemlidir. Oryantasyon sürecini çocuğunuzun alışma sürecine oranla mümkün olduğunca uzatmaya gayret etmeli ve bu konuda okulun da sizi anlaması için elinizden geleni yapmalısınız.

Çocuğunuzun alışmasını kolaylaştırmak için sevdiği bir arkadaşıyla aynı sınıfı seçmeniz de ayrıca işe yarayabilir. Sınıfında önceden tanıdığı bir arkadaşının olması bu adaptasyonu hızlandırabilir ve kendisini güvende hissettirebilir. Bir alternatif olarak okula giderken sevdiği bir oyuncağını yanına almasını  da önerebilirsiniz. Bu da kendisini daha güvende hissettirecektir. Ancak en önemlisi alışma sürecinde, henüz tam anlamıyla hazır değilken sizin yanınızdan zorla koparılmaması ve  mümkünse sizi görebileceği bir noktada olabilmenizdir.

Oryantasyon sürecinde yarım saat ile başlayarak, gün be gün zamanın 1 saate, 2 saate çıkarılması ve yavaş yavaş sürecin uzatılması de sağlıklı bir süreç yönetimini sağlayacaktır. Son olarak ne zaman geleceğinizi ona her gün anlayabileceği şekilde ifade etmeniz ve mutlaka söz verdiğiniz saatte  orda olmanız da hem size olan güvenini sıcak tutmasına hem de okulu sizden bir kopuş olarak algılamaması için oldukça önem taşımaktadır.

Tüm bunlara rağmen hala çocuğunuz gitmek istemediğini söylüyor, isteksizce davrandığını fark ediyorsanız hazır olmadığının göstergesi olabilir.  Bu şekilde hala okula gitmesini beklerseniz , bu durum ileride farklı sonuçlar doğurabileceği için çocuğunuzun tepkilerini iyi gözlemlemeli ve verdiği mesajları dikkate almalısınız.

Nadir hastalıklara dikkat çekmek amacıyla oluşturulan “Nadir-X” çizgi roman kitabı, yeni kahramanlar ve hikayeleriyle kitapevlerinde yerini almaya hazırlanıyor. Leman çizeri ve yazarı Erhan Candan’ın 2021 yılında çıkan ilk Nadir-X çizgi romanından sonra farkındalığın devamı niteliğinde çıkacak ikinci çizgi roman kitabı “Nadir-X 2”, Altın Kitaplar Yayınevi etiketiyle raflarda olacak.

Türkiye’de nadir hastalıkların 6 milyon kişiyi etkilediği tahmin ediliyor. Dünyada ise bu sayı 350 milyona kadar ulaşıyor. Nadir hastalıklarla savaşan çocukların ve ailelerin savaştığı başka bir konu ise hastalıklar hakkındaki çevredeki yanlış bilgiler ve akran zorbalığı sorunu. “Nadir-X” Projesi, nadir hastalıklarla mücadele eden çocukları kamuoyuna anlatmak, onların bu mücadelede yalnız olmadığını hissettirmek ve sosyal çevrelerinden kopmamalarını sağlamak amaçlarıyla oluşturuşmuş bir çizgi roman projesidir.

Nadir hastalıklara sahip çocukların günlük hayatlarında yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek; okul dönemindeki çocukların tedavilerine devam etmelerini sağlamak, yaşıtları tarafından okulda dışlanmalarını engellemek ve çocukların tedavi süreçlerinin arkadaşları tarafından desteklenmesinin sağlanması amacıyla çıkartılan Nadir-X çizgi romanı, kitapseverler tarafından çok beğenilmişti.

GEN’in koşulsuz desteği, Uzman Psikolog ve Pedagog Ebru Şen’in danışmanlığı ve çizer Erhan Candan’ın katkılarıyla çıkan Nadir-X’in ilk çizgi romanı, Kistik Fibrozis ve Yardımlaşma Derneği (KİFDER), Sistinozis Hastaları Derneği (SİSTİNDER) ve Duchenne Kas Hastalığı ile Mücadele Derneği (DMD Türkiye) ile hazırlanmıştı.

Nadir-X’in ikinci kitabında ise SMA Hastalığı ile Mücadele Derneği (SMA-DER), Mukopolisakkaridoz ve Benzeri Lizozomal Depo Hastalıkları Derneği (MPS LH) ve Türk Çocuk Gastroenteroloji Hepatoloji ve Beslenme Derneği (TÇGHBD) yer alacak.

“NADİR-X 2” ÇİZGİ ROMANI MART AYINDA BÜTÜN KİTAPÇILARDA YERİNİ ALACAK
Nadir-X’in ilk çizgi romanında olduğu gibi ikincisinde de yine üç farklı hastalık ve bu hastalıklara sahip üç farklı karakterin hikâyesi işleniyor. SMA Hastası; “Uzay Çocuk Ata”, MPS hastası; “Ses Çocuk Cem” ve Wilson Hastası; “Yıldırım Kızlar İlkim ve Melisa”nın maceraları bulunacak. Nadir-X’in yeni çizgi romanı Nisan ayında tüm kitapevlerinde olacak.

Nadir-X 2, çizgi romanından elde edilecek gelirin bir kısmı Altın Kitaplar Yayınevi tarafından, SMA Hastalığı ile Mücadele Derneği (SMA-Der), Mukopolisakkaridoz ve Benzeri Lizozomal Depo Hastalıkları Derneği’ne (MPS LH) bağışlanması hedefleniyor. 

“NADİR-X” PROJESİ 2020-2021 YILINDA 14 MİLYON KİŞİYE ULAŞTI

2020 yılında başlayan projede Nadir-X’in ilk kitabında üç farklı hastalık ve üç farklı hikâye ile Kistik Fibrozis Hastası; “Tuz Çocuk Can”, Sistinozis hastası; “Biber Kız Derin” ve Duchenne Musküler Distrofi Hastası; “Robot Çocuk Ege”nin maceraları bulunuyordu.

Nadir-X farkındalık projesi kapsamında 2020 ve 2021 yılında “PR, sosyal medya ve web sitesi” çalışmalarıyla toplamda 14 milyon kişiye erişildi. Proje başlangıcıyla eş zamanlı olarak hayata geçirilen nadirx.com, iki yıl içerisinde Türkiye’nin en çok ziyaret edilen “Nadir Hastalıklar” platformlarından biri oldu.

Sosyal medya hesaplarından nadir hastalıklarla ilgili bilgilendirici içerikler yayınlanarak, canlı yayınlar gerçekleştirildi. Nadir-X kitabının geniş kitlelere ulaşması için aralarında Ceyda Düvenci, Akasya Asıltürkmen, Yekta Kopan, Beyhan Kadayıfçı ve Ece Vahapoğlu’nun da içinde bulunduğu 44 ünlü ve influencer sosyal medya paylaşımları ile projeye destek sağladı. Kitaptan elde edilen gelirin bir kısmı ise KİFDER, SİSTİNDER ve DMD Türkiye derneklerine Altın Kitaplar Yayınevi tarafından bağışlandı.

Parfümler farklı içerikleri, kimyasal özellikleri ve bulundukları saklama koşullarına göre bozulabilirler. Normal şartlarda parfümlerin ömrü ortalama 3 yıldır. Doğru koşullarda saklamaya özen gösterdiğimizde ise parfümlerin ömrünü uzatabiliriz.  Bazı parfümler içeriklerinden dolayı (örneğin şekerli kokular) daha kalıcı ve uzun ömürlüdür. Bazıları ise daha uçucu içerikleri ve yanlış saklama koşullarında muhafaza edilmeleri sebebiyle 3 yıldan daha kısa sürede bozulabiliyor.  Parfümler hangi koşullarda saklanmalı diye düşünüyorsanız doğru yerdesiniz. Parfümünüzü doğru saklamanız için işte bilmeniz gerekenler:

Isı değişimlerine dikkat! 

Parfümünüzü çok sıcak ya da buzdolabı gibi çok soğuk yerlerde bulundurmamalısınız. Kimyasal yapıları sebebiyle aşırı sıcak veya aşırı soğuk yerlerde parfümler daha hızlı bozulabilir. Daha kötüsü ani ısı değişimleri. Örneğin evde buzdolabında bulundurduğunuz bir parfümü bir yaz gününde çantanızda taşımanız veya arabada bırakmanız parfümünüze oldukça zarar verir. Parfümler her zaman aynı, sabit bir yerde saklanmalı, burasının oda sıcaklığında veya biraz altında olması uygundur.

Nem farklılığı parfüme zarar verir

Banyo veya mutfak, değişen nem oranları sebebiyle parfümlerin saklanması için uygun yerler değillerdir. Buhar ve yine sıcaklık soğukluk farkı parfümün yapısına zarar verir.

Parfümlerin kapağı kapalı tutulmalıdır.

Parfümlerin çoğu gelişmiş sprey sistemleri sebebiyle hava kaçırmamaya programlı olsa da bazen taşıma koşulları bazense gevşeme sebebiyle hava alır. Kapağı olan parfümler olabildiğince kapaklı muhafaza edilmeli. Havadan olumsuz etkilenmemesi için parfümler kutularında kapalı bir şekilde saklanmalı.

Işığa maruz bırakılmamalı 

Parfümlerin güneş ışığına maruz bırakılmamaları da önemli. Karanlık, çekmece veya dolap içleri en uygun yerler. Kutularında muhafaza etmek bu riski de ortadan kaldırıyor.

Parfümler doğru saklandıklarında 3 yılın üzerinde de tazeliğini ve kokularını koruyabiliyorlar. Hiç bozulmadan kalan yıllanmış ve çok pahalıya satılan parfümler olduğu gibi yanlış saklama koşullarında kaldığı için hızla bozulan parfümler de mevcut.

 

“İlham Veren Kadınlar” serimizin keyifli yolculuğunda bugün bize eşlik eden sevgili Pınar Özkent ile kurumsal iş yaşamından sıyrılıp kendi işini kurabilmeye, başka hayatlara dokunarak onları istedikleri hayata doğru yüreklendirmeye, yeni girişimler için korkulardan sıyrılabilmeye dair pek çok konuya el attık 🙂

Siz de haddinizi aşanlardan olmak istiyorsanız, yaşamınızın geri kalan sürecinde ilham olması dileklerimizle….

Pınar Özkent kimdir, kısaca tanıyabilir miyiz?

17 yıllık kurumsal yaşamının son 10 yılını “ben bu hayatta başka birşeyler yapmalıyım” diyerek geçirdikten sonra 2017 yılını kendime kişisel dönüşüm yılı ilan ederek konfor alanından çıkarak  kurumsal kariyerime veda ettim. Hepimiz için zaman denilen hızlı tren; tek biriktirilemeyen ve dolayısıyla en doğru harcanması gereken şey. Zamanımı ve enerjimi hep başkalarının yaşamlarına dokunarak, onlara destek olup ilham vererek harcamak istiyordum. Ve ilmik ilmik dokuyarak kendime mutlu olduğum bir iş yaşamı hediye ettim. 

Şimdilerde ilk girişimim olan Haddini Aş  Kulübü’nü büyütüyor, durmak bilmeden yazıyor ve iş yaşamında kendini sıkışmış, umutsuz hisseden pek çok profesyonele bire bir mentorluk yapıyorum. 

Yazar, danışman, konuşmacı, mentör gibi pek çok sıfatınız bulunuyor. Birden fazla alana odaklanabilmek için nasıl bir çalışma prensibiniz mevcut?

Bu soruyu bundan 5 yıl önce sorsaydın, “insan çok sevdiği bir iş yaptığında, birçok parçaları bir araya getirebiliyor ve bundan yorulmuyor” diye yanıt verirdim. 

Ancak bugün, ben de deneyimleyerek öğrendim ki, tutkuyla yaptığın bir işin olmasının yanı sıra, verimli ve üretken olabilmeyi kafaya takabilmek çok kıymetli. Bence zamanı çok iyi kullanmayı öğrenmek bu yüzyılın en önemli yetkinliklerinden biri. Bu konuda kendimi sürekli geliştirmeye çalışıyorum. 

Haddini Aş sitemizde yayınladığım “Hedeflerime Nasıl Ulaşırım?” Rehberi’nde de yer verdiğim kritik bir alışkanlığım var. Aynı zamanda pek çok şey yapabilmeyi öğrenmek. Yani yapmak istediklerimiz için paralel zamanlar yaratmamız lazım. Buna herkes küçük küçük başlayabilir. Mesela yemek hazırlarken podcast dinlemek; araba kullanırken bir sonraki günün yazısı için sesli notlar almak, sabahları 05.00’da kalkıp halletmem gereken en el oyalıyıcı işleri o sessizlikte halletmeyi prensip haline getirmek gibi.. 

Kurumsal hayatta iyi bir konumda iken, bu konumdan başarı ile sıyrılarak kendinize -tıpkı kitabınızın da adını taşıdığı gibi- “yeni bir pencere aç”mışsınız. Peki siz yeni bir pencere açabilmek için kişisel motivasyonunuzu nasıl sağladınız?

Benim başka bir şansım yoktu açıkçası. Çünkü içimde sürekli beni dürtüp “destek olabileceğin bir sürü insan, yazılacak pek çok satır varken burada ne işin var?” diye sorgulayan bir iç sesim vardı. Onu susturmaya çalışmadım mı? Çalıştım. Ancak beni çok iyi tanıyor olmalı ki, varlığımın farklı amaçlarını bulabilmem için sürekli beni itmeye devam etti. Tabi burada okurlar altını çizmek istediğim bir şey var: Kurumsal yaşamı bırakıp girişimci olmak isteyen biri kendini çok sıkı hazırlamalı. Okumak, araştırmak, eğitimlere gitmek, yeni bağlantılar edinmek, işin inceliğine hakim olmak gibi.. İnsan ancak kendini geliştirdiğinde öz güveni artıyor ve yola çıkma cesaretini buluyor. Bu hazırlık dediğim süreç benim 7 yılımı almıştı. (Herkesin bu kadar uzun sürmesine gerek yok ☺)

Yaşamınız boyunca size ilham kaynağı olan bir kişi veya bir olay olmuş muydu?

Anneannem sanırım. Doğu’nun ücra bir köyünde hayata gelip 14 yaşında evlendirilerek İstanbul’a göç eden, okuma yazması olmayan ama 3 çocuğunu okutmak için gecesini gündüzüne katarak çalışan biri anneannem. Kocası alkolik ve maalesef şiddet mağduru bir kadın. Annem, teyzem ve dayımın iyi birer meslekleri olsun diye gündüzleri ev temizliğinde, geceleri ise kese kağıdı fabrikasında mesai yapıyor. Çok şükür ki çocukları onu hayal kırıklığına uğratmayarak, her biri İş Bankası’nda önemli pozisyonlara yükseliyor. Bana ilham vermesinin en büyük nedeni; çaresizlik denilen şeyin aslında bir duygu durumu olması ve yaşamlarımızı mücadele ederek değiştirmeye sonuna kadar muktedir olmamız. Bir de tabi ki vizyonerliğinden çok etkileniyorum. 

Yeni kararlar alma anlamında hayatınızın dönüm noktası sizce nedir?

Hayat seçimler ve bu seçimler arasında verdiğimiz kararlardan ibaret. Bu nedenle yeni bir karar almayı yaşamın doğal bir uzantısı olarak kabul ediyorum. Korkmuyor gözüm yani. Çünkü aldığım her karar doğru olmak zorunda değil. İnsanım ben. Athena’nın dediği gibi “benim güzel hatalarım var” ☺ Spesifik bir dönüm noktam yok bu nedenle. Yani karar alma konusunda çok büyük anlam yüklemediğimden belirli bir dönüm noktası hatırlamıyorum. 

“Haddini Aşanlar Kulubü” kurucularındansınız. Bir kişinin “haddini aşabilmesi” için sizce nereden başlaması lazım?

Şimdi yukarı ile çelişiyor gibi görüneceğim belki ama önce karar vermesi lazım. Ve fakat bu karar çok net olmak zorunda değil. Yani sadece “Ben bu hayatı böyle yaşamaya devam etmeyeceğim.” diyebilmek önemli ve ilk etapta yeterince sağlam bir karar. Kendi girişimcilik yolculuğumda yaşadıklarımı anlattığım “Beyaz Yakamla Nasıl Vedalaşırım?” Rehberi’nde özellikle altını çizdiğim bir nokta var: Her şeyi ilk günden enine boyuna bilmemiz, atacağımız her adımı detaylıca planlamamız gerekmiyor. Bizim bir anda kahraman olmaya değil, sadece cesur olmaya ihtiyacımız var. Zaten bu kararı verdikten sonra insan hayallerine ulaşabilmek için neler yapması gerektiğine dair uzun uzun konuşuyor kendisiyle. Cevapların bir kısmı yolda bulunuyor yani.

İş yaşamında şansa inanır mısınız? Yoksa her şey prensip, azim ve motivasyon mudur?

Şansa gerçekten inanmıyorum. Montesquieu’nun çok sevdiğim bir sözü var: “Başarılı olmak için çaba gösterirsen şans seninledir. Tembeller için şans diye bir şey yoktur.’’ 

Bence şans konusu bizim tökezlediğimiz zamanlarda kendimize söylediğimiz ve kendimizi iyi hissettirmeye yönelik inanmak istediğimiz bahanelerden biri. Bir insan için tek bir şans vardır; o da sağlıkla nefes alabilmektir. 

Kendi işini kurma konusunda çekinceleri olan girişimci adayları için neler önerirsiniz?

Önce neden çekindiğimizi bulmamız gerekiyor. Ne yapacağınızı mı bilmiyorsunuz, nasıl başlayacağınızı mı veya başarısızlık korkunuz mu baskın? Yani ben bu adımı bir türlü neden atamıyorum. Önce bunu spesifik olarak ve mutlaka yazarak tanımlayın. Korkularımızın kaynağını bulmadığımız sürece, yaşamı israf etmeye devam edeceğiz. “Beyaz Yakamla Nasıl Vedalaşırım?” girişimci olmak isteyenler için kendi hikayemdeki somut adımları ve uygulamaları paylaştığım, 73 sayfalık bir e-rehber. Rehberi okuyarak benzer birinin hikayesinden ilham alabilirsiniz. Bana en çok gerçek hikayeler ilham verir.  Tabi bu kişisel bir şey.. 

İş hayatındaki girişimci oranlarına bakınca kadınların daha geri planda kaldığını üzülerek görüyoruz. Sizce bu oranı arttırmak için neler yapılabilir?

Bunun da nedenlerine bakmak lazım. Bazısı benim gibi annelik kimliğini üzerine giyip bir süre onunla yaşamaya karar verip, iş yaşamından çekiliyor. Benim geri dönmem 2 yılı buldu mesela. Bazısı yaşam öncelikleri gereği çok yoğun bir çalışma hayatı istemiyor. Çünkü girişimcilik işte böyle pazar akşamı da çalışmak demek ve hayatın terazisini tutturmak girişimciyken zor. Bazısı maddi olanaksızlıklardan çekiniyor ya da evliyse eşi desteklemiyor vb. Toplumda birçok konuda gördüğümüz kadın erkek eşitsizliğine değinmiyorum bile. Neyse ki bugün gururla takip ettiğimiz nice kadın girişimciler de var. Denemek lazım! Her zaman bunu söylüyorum ve söyleyeceğim. Eğer bir fikrin varsa denemeden başarılı olup olmayacağını bilemezsin. Üstelik denemek bedava ve denemeye başlamak için radikal bir karar almaya ihtiyacın yok. Bugün dijital yaşam muhteşem iş fırsatları getiriyor. Senin evinde el emeği göz nuruyla mis gibi dolmalar sarıp Instagram’dan satan Ayşe’den, Fatma’dan ne farkın var? Tek fark, henüz yapmak istediklerini denememiş olmak. 

Sizi takip etmek isteyen okurlarımız hangi kanallardan size ve kitaplarınıza ulaşabilir?

“Yeni Bir Pencere Aç” benim basılı tek kitabım. Raflarda ve online kitap satan tüm platformlarda mevcut. www.haddinias.net üzerinden yazdığım E Rehberlere de rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Instagram hesabım pinarozkent ve en aktif kullandığım platform olan Linkedin’deki profilim de burada 

Bu harika sohbet fırsatını verdiğiniz için çok mutlu oldum. Çok teşekkürler. 

2022 kış sezonunun trend öncüleri tıpkı kışın hissedilen sert soğukları gibi karşı konulmaz havasıyla gardıropların içerisine sızdı! Biz onları çok sevdik, peki ya siz? Gelin bu harika trendleri yakından inceleyelim 🙂

  • Yırtmaçlı Pantolonlar: Paçalarda yırtmaç modası kendini çok sevdirdi. İster triko pantolonlarda, ister jeanlerde veya da taytlarda bu moda akımına kapılmamak elde değil. Havalı bir duruş sevenler için…
Fotoğraf : Nocturne
  • Pırıltı ve Metalikler : Parıl parıl parlamak, kendini ışıltılar içinde hissetmek bu kış serbest! Şıkır şıkır pullu parçalar, payetli ve metalik elbiseler, dore ve lame dış giyim ürünleri derken bu ışıltılı hayatı siz de çok seveceksiniz 🙂
fotoğraf : Oleg Cassini
  • Tüylü Terlikler : Evet yanlış görmüyorsunuz, 2022 kışı tüylü terliklere de ev sahipliği yapıyor. Kulağa biraz çılgınca gelse de, tüylü terlikler bu kış çok moda. Tabi ki hava şartlarını bir kez daha gözden geçirmeniz gerekebilir eğer tercih edecekseniz 🙂

  • XXXL Ceketler : Rahat, geniş, salaş kalıpları sevenler bu kış da çok mutlu. İçinde kaybolacağınız ceketleri edinmek için hiç geç değil, üstelik severseniz baharda da size eşlik edebilir 🙂

  • Transparan Detaylar : Seksapalite seven kişileri mutlu edecek bir haberimiz var. Transparan detayları serbestçe kullanabilir ve trend  görünümü kolayca yakalayabilirsiniz. Sıcak tutacağına söz veremesek de, şıklığınızı garantileyebiliyoruz!
  • Kar Botları : Hemen hemen her kış farklı tarzlarda karşımıza çıkan kar botları bu kış da farklı formu ile bizimle.
Fotoğraf : Chloe

Doğru kreş seçimi için bir çok aile araştırma halinde. Hangi kreş sorusu ebeveynlerin aklını kurcalarken beklentilere  uygun kreş seçmek günlerce sürebiliyor. Bu araştırmayı yapmaya başladıysanız bebeğiniz büyüdü. Tebrikler!

Bazen anne babaların iş saatleri sebebiyle bazense çocuğun sosyalleşme ihtiyacı doğrultusunda aileler 0-3 yaş arasını kapsayan süreçte kreş eğitimine yönelebiliyor. Aile yapıları, çocukların karakterleri, değerler, psiko sosyal gelişim seviyeleri herkeste farklı olduğu için aslında bir kreşte olması gerekenler de her aile için değişiyor. Bu yazımızda size çocuk odaklı, henüz oyun çağında olan bu yaş grubu çocukların mutlu ve sağlıklı olmalarını önemseyen, dost kreşlerde olması gereken özellikleri sıralayacağız.

Oryantasyon sürecine önem verilmeli

Büyüyen bebeğiniz ilk kez hiç tanımadığı yetişkinler ve bir çok çocuk ile aynı ortamda saatlerini geçirmeye hazırlanıyor. Çocukların anne babadan yavaşça, güvenli bir şekilde ayrılıp öğretmenine ve kreş ortamına alışmasını kapsayan süreç oryantasyon olarak adlandırılıyor. Bir alışma süreci olan oryantasyon düşünülenden çok daha önemsenmeli. Çocuğun dış dünyada kendi başına var olmaya çalıştığı ilk döneme hazır olup olmaması ve oryantasyon sürecinin aceleye getirilmemesi çok önemli. Kreş araştırması yapılırken oryantasyon süreci için esnek olup olmadıkları sorulmalı. Her çocuğun ailesinden ayrılıp öğretmenine ve okula alışma süresi farklıdır. Bu süre belli sayıda gün ile kısıtlanmamalı ve çocuğun durumuna göre uzatılabilmelidir. Oryantasyon yalnızca çocuğun ihtiyacı gibi görünse de anne – babanın da bu süreye ihtiyacı vardır. Çocukların kreşe başlamasıyla ailelerin de günlük yaşamı ve psikolojisi etkilenmektedir. Oldukça duygusal ve zorlayıcı olabilen bu sürecin yavaş geçirilmesi, herkese alışması için yeterli sürenin tanınması önemlidir.

Güvenlik koşulları iyi gözlemlenmeli

Bir kreşin açılıp varlığının sürdürülmesi için resmi mercilerce belli kriterlere uygun olma zorunluluğu olsa da çocuğunuzu göndereceğiniz kreşi siz de iyice gezmeli, hem iç hem de dış çevresini iyi gözlemlemelisiniz. Çocuğunuzun en başta can güvenliğini riske atabilecek durumların olup olmadığına dikkatlice bakılmalı. Evde alınan önlemlerin aynısı ve fazlasının okullarda da alınıyor olması önemlidir. Güvenlik ile ilgili olması gerekenler yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. Pencereler, varsa merdiven boşlukları, dış kapının her zaman kapalı olup olmadığı, hijyen gibi konulardaki sorularınızı yönetimle konuşabilmelisiniz ve okulu kayıt öncesinde özgürce gezebilmelisiniz.  Dış çevredeki büyük inşaatlar, yoğun trafik gibi durumlar çocuklar için tehlike oluşturabilmektedir. Çevresi sakin, çocuğunuzun alıştığı lokasyonda bir kreş seçmek daha güvenli olabilir.

Öğretmeni ile önce siz bağ kurun

Anne babalar çocuklarının seveceği ve sevmeyeceği kişileri rahatlıkla tahmin edebilirler. Bu sebeple çocuğunuz ile bizzat ilgilenecek olan öğretmeni ve varsa yardımcı yetkili kişiler ile tanışın. Bu kişilerin sevgi dolu, destekleyici, güven verici olmaları çok önemli. İçinize sinen, iletişimi güçlü öğretmenlerin olduğu kreşleri seçmeye çalışın.

Oyun odaklı olması önemsenmeli

Çocuklar bu yaşlarda oldukça oyun odaklıdır ve sosyalleşmek isterler. Kendilerinin saatlerce oynayabileceği, özgür oldukları, belli ders – teneffüs rutinine sokulmadıkları kreşler tercih edilmeli. Bu yaş çocukların özelliklerini iyi bilen ve ihtiyaçlarına uygun programlar geliştiren okullar tercih edilmeli. Belli ders disiplinine alıştırmayı vadeden yerlerden uzak durulmalı. Çocuğun doğasına aykırı bu yaklaşım ona zarar verecektir.

Mahremiyet konusuna önem verilmeli

Çocuğunuz henüz erken yaşlarda olsa da kendi vücudunu tanımaya hazırlanmakta ve tuvalet, giyinme gibi konuların özel zamanlar olduğunun bilincindedir. Kreşe başlayan çocukların bir kısmı tuvalet alışkanlığı edinmiş, bir kısmı ise henüz bez bırakmamış olabilir. Bu konudaki ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığı sorulmalı. Tuvalet ve bez değişiminin çocuğun mahremiyetine saygılı olacak şekilde yaptırılması ve tuvalet kullanılacaksa kapalı kabinlerin mevcut olması önemlidir. Bu yaş grubu çocuklar yemek yerken veya oyun sırasında üstlerini çok kez kirlettikleri için kıyafet değişimi yapılması gerekecektir. Bu giydirme işlemlerinin de özel alanlarda yapılması çocuk açısından kişisel alanlarını, özel bölge koruma bilincini geliştirmesi açısından önemlidir.