Etiket

gülşah elikbank

Yazılar

Hayatın bu karmaşık döngüsünde güçlü ve çok yönlü kadınları incelemeye bayılırız. Bu kadınlar bize ve kendini aşmak isteyen tüm okurlarımıza adeta bir ışık tutar, güç verir ve cesaretlendirir. Şimdi onlardan biri, Gülşah Elikbank ile röportajımız sizler için geliyor.

Keyifli okumalar 🙂

Soru 1. Geçmişten günümüze özetlemek istersek, Gülşah Elikbank kimdir? Sizi tanımak isteriz.

İstanbul doğumlu ama kendini hiçbir yere ait hissetmeyen bir gezgin ruh, anne, iş kadını ve doğa aşığı, yaşam ve yazı tutkunu.

Soru 2. Bugünlere gelmenize katkısı olan sizde yazma hevesini arttıran bir yazar ve bir roman var mı?

İlk olarak İrvin Yalom, Nietzche Ağladığında kitabı ve Duygu Asena Kadının Adı Yok romanı sanırım. Sonrasında çok ustam oldu, İnci Aral’ı mutlaka sayarım. Jane Austen da ayrıdır benim yanımda. Ben hep şöyle diyorum; beni hayat yazar yaptı. Kimse onun eline su dökemez bu konuda…

Soru 3. Yazarlık yönünüz dışında, şuanda hangi organizasyonların içinde yer alıyorsunuz, aktif olarak rol aldığınız kültür-sanat toplulukları var mı?

Şirketlerde ve üniversitelerde yazarlık eğitimi veriyorum, Mövenpick Otelde her ay Kent Söyleşileri düzenliyorum. İki tane uluslararası sanat projesi yönetiyorum.

Soru 4. Romanlarınızın içinden sizi en fazla gururlandıran, heyecanlandıran, “bu kitabın yazarı iyi ki de benim” cümlesini en sık kullandığınız romanınız hangisi?

Çocuk romanım Medusa’nın Pusulası. Her gittiğim okulda çocukların bana sımsıkı sarılmasına neden olduğu için. Ve İhtimal romanım, birçok ilişki terapistinin onlara danışan evli çiftlere evliliklerindeki sorunları gözden geçirmeleri ve aşk hakkında yeniden düşünmeleri için romanımı önerdiğini duyduğum için.

Soru 5. “İhtimal” de ilişkilerdeki maske ve sahteliklere değinmişsiniz. Sizce neden eski dönemlerdeki o samimi aşklara rastlamakta zorlanıyoruz, nedir aşkları bu denli yozlaştıran sebepler?

Çağın ruhuna kendimizi kaptırmamız ve herkesin sadece kendisini düşünür hale gelmesi. Aşk bir teslimiyettir, kendini bir başkasına emanet etme halidir. Bunu yapamayan kişi aşık da olamaz gerçek anlamıyla. Ayrıca aşk yalan sevmez. Kim dürüst ki artık? İlk yalanı kendimize söylüyoruz zaten, sonra gerisi geliyor. Bir de cinsel devrim bizde biraz yanlış anlaşıldı. Cinsel özgürlük önüne gelenle sevişmek ve aklını heveslerine teslim etmek değildir. Aşkın ne olduğunu anlamış olduğumuzu sanmıyorum ne yazık ki.

Soru 6. Bir romanın ismi belki de en zor seçimlerden biri. İlk eseriniz  Günebakan Üçlemesi’ nde bulunan 2 kitabınızın ismini okurlarınıza seçtirdiğinizi belirtmiştiniz. Diğer kitaplarınıza isim seçerken nasıl bir yol izlediniz?

Aslında kitaba başlarken ismi de geliyor. En azından benim için böyle oluyor. Ama bazen iki isim birden geliyor. Seçmek zor oluyor. Ya okurlarıma danışıyorum ya da çok güvendiğim yazar dostlarıma.

Soru 7. “Aşkın Gölgesi” adlı romanınızda sorunları olan bir anne-kız ilişkisine değinmişsiniz. Yazarken kendi gençlik yıllarınıza ne sıklıkta gittiniz, siz söz dinleyen bir genç kız mıydınız yoksa asi mi?

Aşkın Gölgesi benim çocukluğumdan, babasız yıllarımdan izler taşıyor, biraz da ilk aşkımdan. Okurun o romanı bağrına basmasını, başka dillere çevrilmesini buna bağlıyorum aslında. Babasız büyüyen kadınların ve yalnız annelerin romanı Aşkın Gölgesi. Ben hiç söz dinleyen biri olmadım doğrusu, belki de sözünü dinleyecek çok az insanla karşılaştığım içindir.

Soru 8. Romanlarınızın konularını seyahatlerinizde bulduğunuzu daha önce belirtmiştiniz. Peki seyahat rotalarınızı neye göre seçiyorsunuz? Seyahatlerde nasıl bir ruh hali sizde yazma isteği uyandırıyor?

Bazen tesadüfen oluyor seyahatler. Mesela bir edebiyat vakfının daveti ile Özgürlük üzerine bir konuşma yapmak için Amsterdam’a davetliydim. Şehre aşık oldum. Geçen ay bir sanat projesi için Polonya’daydım, bambaşka bir deneyimdi. Bir edebiyat festivali için İsveç’e gittiğimde de oradaki sanat ortamından çok etkilenmiştim. Ama en çok İrlanda ve Portekiz’i merak ediyorum.

Soru 9. Bir kitabı yazmaya başlama, bir kitabı yazma ve bir kitabı yazmayı bitirme aşamalarında hislerinizi nasıl tarif edersiniz?

Yazmaya başlamak müthiş bir heyecan, tutku hali, tıpkı aşık olmak gibi… Ama aşkı sürdürmek kadar zor bir süreç o romana devam edebilmek. Bitirdikten sonra akıl hemen başka hikayeye kayıyor. O romanla bağ zor kopuyor ama kopunca yazarın hikayeyle bağı da kopuyor, roman artık okurun oluyor. Aksi halde zaten yeni roman yazmak da mümkün olmazdı sanıyorum ki. Ben her yeni romanda başka bir kadına dönüşüyorum, kabuk değiştirmek gibi biraz. İstiyorum ki, beni değiştiren hikaye, okuru da değiştirsin.

Soru 10. Sizce başarılı bir yazar olmanın, olmazsa olmazı nedir?

Tutku… Her alanda. Yazarken de yaşarken de.