Etiket

iş hayatı

Yazılar

İş dünyasında son zamanlarda bir isim sahibi olan ama özüne baktığımızda senelerdir görüp bildiğimiz bir akım var.  Aslında bu, bizim senelerden beri iş ortamımızda çok sık karşılaştığımız ama bir etiket ismi olduğunu dahi bilmediğimiz, uzaktan yalnızca isteksizlik, motivasyon bozukluğu olarak tanımlayabildiğimiz bir akım. Son zamanlarda hızlı ve keskin bir şekilde lügatımıza katılmayı başarmış bu akıma “Sessiz İstifa” deniyor.

Nedir bu “Sessiz İstifa” , “neyden besleniyor” ve “hangi tarz kurumlarda sık karşılaşılıyor?” bunlara geleceğim şimdi:

Sessiz istifa,; canının çalışmak istemediği kendi söylemeden dahi anlaşılan, yalnızca kendisine verilen görevleri otomatiğe bağlamış bir şekilde yapıp geçen, hiç bir şey sorgulamayan, merak etmeyen, irdelemeyen ve hiç bir şeye karşı da çıkmayan bir çalışma ve davranış modeli diyebiliriz aslında. Bir nevi “salla başını, al maaşını” hali kısaca.

Sessiz istifa, kovulmayacak kadar iş yapmayı ön görüyor. Yani göze batmayacak kadar çalışmak, mevcut süregelen işleri yapıp, yeni işler için bir şey üret(e)memek, hiç bir şeye dahil olmayı istememek, pasif bir şekilde iş hayatına devam etmek diye de anlatılabilir.

Sessiz İstifa neyden besleniyor?

Ümitsizlikten, tahammülsüzlükten, sıkılmışlıktan, tükenmişlik sendromundan başlıyor beslenmeye. Devamında yeni bir iş arama zorluğu geliyor, konfor alanından çıkamama, yeni bir ortama ayak uyduramayacağından, kendini yeniden ispatlayamayacağından çekinme. Aynı zamanda gerek ekonomik dalgalanmalar, gerek yeniliklere açık olamama, gerekse hemen iş bulamama korkusu ile istifa da etmeme ile devam ediyor.

Sessiz istifa ile hangi tarz kurumlarda sık karşılaşılabilir?

  • Çalışanın değer görmediğini hissettiği,
  • Çalışsa da karşılığını alamayacağına inandığı,
  • Takdir ve motive edilmediği,
  • Yükselme inancının olmadığı,
  • Takım ruhunun oluşturulamadığı,
  • Ayrımcılıkların sık görüldüğü

kurumlarda daha sık oluşabilecek sessiz istifa, adaletli bir çalışma ortamı kurularak, net ve direkt iletişim kurularak ve ara ara çalışanlarla birebir görüşmeler yapılarak minimuma ve hatta sıfıra çekilebilir.

Denemeye değer mi?

Elbette…

 

 

Referans kelime anlamı olarak “tavsiye mektubu” anlamına gelmekte olup,  işe alım sürecinde sizin hakkınızda daha önceki  iş hayatınızdan alınan bilgi anlamına gelir.  Bu bilgiye erişilirken sizin iş başvuru formunuzda veya özgeçmişinizde belirteceğiniz bir kişiye ulaşılabileceği gibi, eski çalıştığınız kurum direkt olarak aranabilinir de.  Her ne kadar KVKK kapsamında pek çok kurum bilgi vermek istemese de genellikle sizin belirteceğiniz kişiler hakkınızda olumlu veya olumsuz referans verebilirler. Bu kişi yöneticiniz olabileceği gibi, ekip arkadaşınız ve hatta astınız dahi olabilir. Eğer daha önce bir iş hayatınız olmamışsa, referans bilgisi olarak eğitim hayatınızdan sizi iyi tanıyan bir öğretmeniniz de kabul görebilir. Çünkü yalnızca nasıl çalıştığınız değil aynı zamanda disiplinli olup olmayışınız gibi karakter özellikleriniz de referanslarınıza sorulabilir.

Ancak burada altının çizilmesi gereken bir durum var! Referans listesi hazırlanırken önemli olabilecek bazı detaylar var ki, bu detaylar sizin o işi kapmanızı sağlayabileceği gibi, kaçırmanıza da sebep olabilir. O yüzden referans listenizi oluştururken aşağıdaki listeyi göz önünde bulundurmanız yararınıza olacaktır.

Referans listesi hazırlanırken dikkat edilmesi gerekenler:

  • Referans listenizde eksik veya hatalı bilgi olmaması çok önemlidir. Belirttiğiniz kişilerin özellikle iletişim bilgilerinin güncelliğini kontrol etmelisiniz.
  • İş görüşmesinde vereceğiniz bilgilerin doğruluğu çok önem taşır. Örneğin, eski iş yerinizden neden ayrıldığınızı yanlış belirtmeniz durumunda, referans görüşmesinde doğru bilgi öğrenilirse, yalancı konumuna düşebilirsiniz.
  • Referans listesi olarak isim vereceğiniz kişinin mutlaka bu durumdan haberi olmalıdır. Sizinle ilgili bilgi verilmesi için arandığında sürpriz yaşamamalıdır. Aksi takdirde bu durum ters bile tepebilir.
  • Aranızın  iyi olduğunu düşündüğünüz herkesi referans olarak yazmayınız. Hiç ummadığınız birisi sizin için olumsuz referans verebilir. Referans listesine yazacağınız kişinin onayını almanız ve ona olan güveniniz bu açıdan da önem taşır.
  • Mümkün olduğunca sizinle birebir çalışan kişileri referans listenize yazınız, akrabalarınızı veya iş ortamından olmayan arkadaşlarınızı yazmanız sizin profesyonel duruşunuza gölge düşürecektir.
  • Çok uzun bir referans listesi yapmak sizi daha iyi durumda göstermez. 2-3 kişi yazmanız yeterli olacaktır, fazlası sizin için olumsuz intiba oluşturabilir.

Yanlış işe alım yapmak, hem kurum için hem çalışan için zaman kaybı olacağından dolayı her kurum doğru kişiyle yol almak ister. Bu yüzden günümüzde işe alım süreçleri uzun sürüp, adaylar çeşitli testlere tabi tutulabiliyor. Pratik bir yol olan referans bilgisi istemek ise doğru işe alım yapabilmek adına çoğu kurumun başvurduğu bir yöntemdir ancak referans bilgisi istemeyen kurumlar da olabilir. Size düşen gerektiğinde listenizi sunmak üzere hazır bulundurmaktır.

Şans sizinle olsun…

 

Sizin de izlediğiniz pek çok dizi ve film karakterlerinde görüp beğendiğiniz ve sahip olmak istediğiniz eşyalar oldu mu? Hani o Sex and the City karakteri Carry’nin mini elbiseleri veya Ufak Tefek Cinayetler Merve Aksak’ın cheesecake sunum tabakları… Cevabınız evetse sizlere güzel bir haberimiz var:  Bundan böyle son trend p-ticaret ile o pek çok eşyaya sahip olabilirsiniz. Kendinizle özdeşleştiğine inandığınız, sizin olsa nasıl kombin yapacağınızın hayalini kurduğunuz o harika parçalara sahip olmak çok da zor olmayacak. Netfilix ile duyulan bu yeni akım e-ticaret formunda alıcılarıyla buluşmaya başladı.

Türkiye’de de bir süredir özellikle dizi oyuncularının giydiği giysi, ayakkabı ve kullandıkları aksesuarların benzerlerinin internet üzerinden satıldığını ifade eden TOBB E-ticaret Meclis Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucusu Cenk Çiğdemli, “Netflix’in e-ticarete başladığını duyurmasından sonra birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de sektörde bir hareketlilik başladı. Özellikle dizi karakterlerinin çok sevilen giysilerinin benzerlerinin satışını yapan yeni siteler açılıyor. Yine film ve dizilere ilişkin tişört, bardak, şapka gibi anı eşyaları hazırlayan firmalar da işlerini e-ticarete taşımaya başladı” dedi.

Netflix’in orijinal dizileriyle ilişkili giysi, aksesuar, koleksiyon parçaları ve ev eşyası gibi ürünlerini satmaya başladığı ‘Netflix.shop‘un yeni bir trend başlatmış olduğunu vurgulayan Çiğdemli, “İnsanlar en sevdikleri, hatta belki kendileriyle özdeşleştirdikleri dizi ve film karakterlerine ilişkin eşyalarla bağ kurmayı sever. Bu modadan tasarıma, ev eşyasından sanata kadar çok geniş bir alanı kapsıyor. Netflix’in yeni adımı, aslında yeni bir sektör oluşturdu. Bu kategoriye, popüler kültür ürünlerinin satışına yönelik olduğu için P-ticaret adını verdik. Yakında bu alanda iş yapan çok sayıda P-ticaret markası olacak” diye konuştu.

Fiyatlandırmaların film/dizi karakterinin popülaritesine göre değişeceği aşikar. Neredeyse bir tutku haline gelebilecek bu yeni akım için şimdiden hayaller kurulmaya başlandı.

Peki sizin en çok sahip olmak istediğiniz eşya hangi film karakterine ait?

Çok çalışıyor,  kendinize az zaman ayırıyor, kendinizi daha başarılı olurken hayal ediyor ancak nereden başlayacağınızı bilemiyor musunuz? Belki de çok çalışmanızdan ziyade daha farklı bakış açılarına ihtiyacınız vardır? Kitap okumayı ister sevin, ister sevmeyin ama başarılı bir kariyer ve özel hayatınızı dengede tutabilmek için sizi başarıya ulaştıracağına inandığımız 5 iş kitabını rafınıza eklemeyi unutmayın ve tabi okumayı da…

 

İkna etme becerisinin, nasıl her işte sizi öne çıkardığını elbette tecrübelemişsinizdir. İster yöneticiniz ile olan iletişiminiz ister ekip arkadaşlarınız ile yaptığınız ortak paydalı işler olsun ikna yeteneğiniz doğrultusunda sizin lehinize dönebilir. Önemli olan bu yeteneğinizi kazanmak ve konuşturmak. İşte tam olarak bu kitapta sizin kazanacağınız yetenek de bu. Ancak bilinen sıradan ikna yöntemlerinin aksine bu kitapta size daha farklı bir metot sunuluyor ki o da sizi iknada başarıya ulaştıracak o kusursuz hikayenizi var etmek!

 

 

Netflix’in bir fikirden şirkete dönüşmesinin daha önce anlatılmamış inanılmaz hikâyesi, şirketin ilk CEO’su ve kurucularından Marc Randolph tarafından gün ışığına çıkarılıyor. 150 milyon abonesiyle adeta bir zafer kazanan Netfilix, başlangıçta çok zorlu ve engelli yolları aşmıştı.

Nasıl başlayacaksınız? Hayal kırıklıkları ya da başarısızlıkları nasıl bertaraf edeceksiniz? Başarıyla nasıl başa çıkacaksınız? Başarı aslında nedir? Siz de bu soruların cevaplarına ulaşmak istiyorsanız kitabı okuma listenize alabilirsiniz.

 

 

Toyota Ruhu : Toyota Üretim Sistemi, Amerikan toplu üretim sisteminde yer alan “daha hızlı” ve “daha fazla” ideolojilerinin aksini benimseyen bir sistemdir. Toyota Ruhu kitabı 1980’lerden beri Abd ve Avrupa’da sayısız çeviriler yapılıp  Türkiye’de de okurlarına kavuşmuştur. Dünya şirketler tarihindeki en büyük başarı öykülerinden biri olan Toyota Ruhu, Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı ertesinde başlayan olağanüstü ‘yükselişine’ ışık tutan tarihi bir materyal olma özelliğini de taşıyor.

 

 

 

Starbucks / Gönlünü İşe Vermek: Tek bir mağaza ile başlayan Starbucks, bugün dünya çapında iki bine yakın mağazaya ulaştı ve her gün yeni bir tanesi açılmaya devam ediyor. Bu da gösteriyor ki Starbucks’ın müşteri memnuniyeti ve bağlılık çalışmaları başarılı bir şekilde çalışmaya devam ediyor.

Gönülden çalışarak dünya çapında başarı ve ün sağlamanın yollarını anlatan bu kitap özellikle girişimciler için okunması gereken kitapların üst sıralarında yer alıyor.

 

 

Başarılı olmak için en önemli yetimiz olan odaklanma becerisini kaybedişimizi ve geri kazanmak için ise neler yapabileceğimizi anlatan bu değerli kitapta Bill Gates gibi konsantrasyon sağlayarak başarıya ulaşan girişimcilerin çalışmalarından örnekler sunulmakta. Çok çalışıyor ancak yine de hayal ettiğiniz başarıyı sağlayamıyor ve kendinize yeterli vakti ayıramıyor musunuz? Hayatımızın odak noktası haline gelen teknolojik dünyamız ile kaybettiğimiz pek çok değerli anı geri kazanmaya var mısınız? O halde “pürdikkat” çalışma tam da bizlere gereken şey! 

Bu kitabı okuyunca kendi çalışma ve hayat tarzınızı gözden geçirecek ve vaktinizi çalan bazı alışkanlıklarınızı değiştirmeyi isteyeceksiniz.

Geride bırakmaya hazırlandığımız 2020 yılı, kişisel verilerin korunması konusunda endişeleri artırdı. Teknoloji alanındaki ilerlemelerin beraberinde getirdiği siber risklerin şirketleri daha da zorlayacağını belirten Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, kişisel verilerin güvenliği konusunda 2021 yılı öngörülerini sıralıyor.

Siber Asist Genel Müdürü Serap Günal

Pandeminin kasıp kavurduğu 2020 yılı, kişisel verilerin de siber saldırılara sıkça uğradığı bir yıl oldu. Ayrıca hackerlerin kişisel verilere amansızca düzenlediği saldırılar, gelecek yıllarda şirketleri nelerin beklediğini de gösteriyor. Teknolojik gelişmelere ve yeni normalin oluşturduğu uzaktan çalışmaya dayalı organizasyonel yapılara alışmaya çalışan şirketlerin müşteri ve kişisel verileri korumada yetersiz kaldığına dikkat çeken Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, gelecek yıldan itibaren kişisel verilerin güvenliği konusunda şirketleri bekleyen 5 öngörüyü paylaşıyor.

1. Çalışanların mahremiyetiyle ilgili düzenlemeler artacak. Pandemi yönetimi, iş gücü analitiğini ve öngörülerini iyileştirmeye yönelik artan arzunun yanı sıra, şirketleri daha fazla çalışan verisini iştahla toplamaya yönlendirecek. Önümüzdeki 12 ay içinde düzenleyici ve yasal faaliyetlerin, çalışan verilerine özenli bir yaklaşım benimsemeyen şirketleri köşeye sıkıştıracağını göreceğiz. Şirketler, çalışanlarının kişisel verilerinin toplanmasını, işlenmesini ve paylaşılmasını gerektiren girişimlerine yönelik bir gizlilik yaklaşımı geliştirmelidir.

2. Kanunlar ve yönetmeliklerin ağırlığı daha da hissedilecek. GDPR, KVKK ve ülkeler özelinde kişisel verileri korumaya yönelik birçok mevzuat sınırlarını ve yetkilerini genişleterek daha da etkin hale gelecek. Şirketlerin ulusal ve uluslararası koşullara tam uyumluluk sağlaması karşılaşabileceği cezaların önüne geçmek için koruma sağlayacak.

3. Şeffaflığın önemi artacak. PwC tarafından gerçekleştirilen bir ankete göre tüketicilerin %84’ü, bir şirketin veri koruma sisteminin kırılgan ve zayıf olduğunu düşündüğünde hizmet almayı sonlandıracağını raporluyor. Başta teknoloji şirketleri olmak üzere kişisel verilerin emanet edildiği birçok şirketten şeffaflığın üst düzeyde bekleneceği bir yıl kapıda duruyor.

4. Kişisel verileri korumada güvenlik otomasyonu ön plana çıkacak. Veri güvenliği konusundaki artan korku, otomasyon teknolojisi kullanılarak hafifletilecek. Pandemiyle ilgili komplikasyonlar, normal güvenlik kontrollerinin yetersiz kaldığını gösterirken, şirketlerin ilgi duyacağı çözüm, veri güvenliği otomasyonu olacak. Siber tehditleri insan müdahalesi olmadan programlı olarak algılama, araştırma ve püskürtme gücüne sahip güvenlik eylemlerinin makine tabanlı yürütülmesi, şirketlerin en çok başvuracağı çözümlerden olacak.

5. Üçüncü taraf hizmetleri değerlendirmek kritik hale gelecek. Araştırmalar, tüm veri ihlallerinin %63’ünün üçüncü taraf satıcılarla ilişkilendirildiğini gösteriyor. Tüketiciler, verilerini üçüncü taraf erişimine izin veren şirketlere temkinli yaklaşacak. Şirketler, üçüncü taraf ortaklarını değerlendirmeye ve daha fazla risk değerlendirmesi yapmaya zorlanacak.

Womanlogy ekibi olarak bizler, iş hayatında başarılı kadınları seçmeyi ve sizlere tanıtmayı çok seviyoruz. Bu defa sizlere, turizm sektörünün lüks klasmandaki kurumsal otellerinden Mövenpick Hotel İstanbul Golden Horn’un Satış ve Pazarlama Direktörü Seçil Aytin ile röportajımızı keyifle sunuyoruz:

1) Seçil Aytin’i turizm sektöründeki kişiler çok iyi biliyor. Diğer okurlarımız için soracak olursak kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

İş hayatına otelcilik sektöründe satış bölümünde başladım. Luxury Brand otellerde satışın farklı bölümlerinde(şirket satış, grup ve banket satış, acenta satış gibi) çalıştım. İş hayatımın 8 yılında yönetici pozisyonunda farklı otellerde görev aldım. Son olarak 4 yıldır Mövenpick Hotel İstanbul Golden Horn bünyesinde Satış ve Pazarlama Direktörü olarak çalışmaktayım.

2) “Sevdiğiniz işi yaptığınızda iş değil hobi yapmış olursunuz.” derler. Sizinki iş gibi mi hobi gibi mi?

Gerçekten bizim işimiz sevmeden, hobi haline getirmeden yapmak çok zor hatta çekilmez denebilir. Her iş aslında sevilerek yapılması gerek ki başarı sizinle beraberinizde gelsin. Benim için işim severek, keyif alarak yaptığım bir hobi diyebiliriz.

 

3) Kişiliğiniz ile yaptığınız iş uyuşuyor mu? Çocukluğunuzda düşündüğünüz yerde misiniz?

Evet çok uyuşuyor aslında. Nedenine gelecek olursak çok aktifim, yenilikçiyim, yerimde duramayan bir yapım var, dışa dönüğüm. Yeni insanlar tanımayı ve çevremi genişletmeyi çok severim. İkili ilişkilerim kuvvetlidir. Turizmde de böyle durağanlık yok. Kısmen çocukluğumda düşündüğüm yerdeyim ama daha yolum uzun, hedeflerim yüksek 😊

4) Renkli çalışma hayatı olanların, renkli hafta sonları da oluyor. Sizin hafta sonlarınız nasıl geçer?

İşe ayırdığınız enerji ile hafta sonu enerjiniz farklı oluyor. Ben hafta içi ne kadar yorulsam da hafta sonuna ayıracak mutlaka farklı bir enerjim vardır. Sohbet etmekten keyif aldığım dostlarıma mutlaka zamanımı ayırmaya çalışırım hafta sonu ve uzun uzun iş konuşmam. Hafta sonumdan bir günümü mutlaka bakım için ayırırım, malum hafta içi fırsat kalmıyorum ve tabii ki alışveriş en mutlu olduğum an diyebilirim.

5) Sosyal yaşam olmazsa olmazımız. Siz özel zamanlarınızda da sosyal olmayı sevenlerden misiniz yoksa yalnız kalıp kafa dinlemek isteyenlerden mi?

Sosyal biriyim. Yalnız kalmaktan çok hoşlanan biri değilim. Ama tabi bazen yalnız kalıp dinlenmek istediğim anlar olmuyor değil.

6) İşinizin en zor kısmı sizce ne?

Çok zor bir soru😊 Üzerinizde hissettiğiniz kendi kendinize yaptığınız satış baskısı. Gelir olmadığı sürece istihdam sağlanamaz. Psikolojik olarak bunu kendinizde çok hissediyorsunuz. Bizlerin getirdiği gelir ve yaşadığımız iş yoğunluğu, yeni bir personele ihtiyaç ve personelin sürekliliğini sağlamaktadır. Her zaman ekibime de şöyle söylerim: “Omuzlarınızda personelin geçim sorumluluğunu hissedin!”

7) Zaman yönetimini nasıl planlıyorsunuz? “To do list”leriniz hep uzun mudur?

To do list’im hiç uzun değildir. Çok pratiğim, hızlı karar verir, hızlı uygularım. Ama unutmamak için mutlaka not alırım. Zaman yönetiminde başarılı olduğumu düşünüyorum. İş önceliklerimi mutlaka sıralarım. Vaktimi alacak uzun işler ise günlere bölerim mutlaka kafamda. Ve tam zamanında bitiririm.

8) İçinden geçtiğimiz zorlu pandemi süreci sizin açınızdan nasıl geçti? Sektörünüz nasıl etkilendi?

Benim açımdan tabii ki çok tedirgin, her güne nasıl uyanacağımızı bilmeden, geleceği görmeden, çok kaygılı geçti. Ama pozitif tarafından bakarsam ailemleydim ve sanırım en son yıllar önce onlarla bu kadar uzun vakit geçirebildim. Pandemide biliyorsunuz ki en çok turizm sektörü etkilendi ve çok kişi işsiz kaldı. Uçakların durması, turistlerin gelemeyişi, toplantı organizasyonların iptali… Sanırım yaralarımızı sarmamız yıllar alacak. Umarım 2021’de her şey çok daha farklı olur umudumuz bu yönde.

9) En son izlediğiniz film hangisi?

Bu pandemi zamanında tahmin edersiniz o kadar çok film izledik ki.. En son Joker’i izledim.

10) İzinizden gelmek isteyen yeni mezun arkadaşlara iş hayatında başarılı olmak için neler tavsiye edersiniz?

Sabırlı ve algılarının çok açık olmalarını, işini en iyi şekilde yapabilmeleri için özen göstermelerini, iş disiplinli edinmelerini, dürüst olmaları ( benim için olmazsa olmazdır. )Hata yaptıklarında bile “ben bu hatayı yaptım” demeli, bahanelere sığınmamalı. İnanın yönetici gözünde daha üste çıkıyorsunuz en azından bende kesinlikle böyle. İnsanız ve her türlü hatayı yapabiliriz. Tabi sürekli aynı hatayı yapmamalı 😊 Kendi bölümü dışında da bilgi sahibi olması onu hep bir adım önde yapıp, basamakları çıkmasını sağlayacaktır. Basamak demişken; yönetici olurken de tüm bilgiye sahip olunarak yönetici olunmalı yoksa ekibin sana asla saygı göstermez. Bu yüzden çok hızlı yükselmeleri de doğru bulmuyorum.

Son 6 aydır sosyal yaşamdan, iş yaşamına hayatın her alanında insanları ve neredeyse tüm sektörleri hızla etkisi altına alan Covid-19 bazı sektörlere ise uzun süre toparlanamayacak kadar derin bir iz bıraktı.  Eğer siz de bahsi geçen bu bahtsız sektörlerde çalışıyorsanız, belki de sektör değiştirme veya yatırım yönünüzü değiştirme zamanınız gelmiş olabilir.

  • Turizm: Tüm dünyaya hızla yayılan bu virüs, kuşkusuz en çok turizm sektörünü etkiledi. Otel ve pansiyonların insan sirkülasyonundaki hızı ve dünyanın her ülkesinden ağırlanan misafir sayısını düşününce, turizm sektörünün etkilenme payının yüksekliği az çok hepimizin tahmin ettiği derecede yoğun. Pandemi döneminin 3 sene süreceği ön görüsünü göz önüne alırsak, turizm sektöründeki düşüş de önümüzdeki 3 sene içerisinde de kolay kolay düzeleceğe benzemiyor.
  • Havacılık: Seyahat kısıtlamalarının artmasıyla beraber havacılık başta olmak üzere tüm ulaşım sektörlerinin olumsuz dönemlerden geçtiğini bilmekteyiz. Belli başlı ülkelere ve yurt içine uçuşlar açılsa da, turizm sektörüyle koordineli giden havacılık sektöründe de uzun bir süre eski verimin alınamayacağını üzülerek belirtebiliriz.
  • Eğlence: Bar, gece klubü ve diğer eğlence sektörlerinde de durum çok iç açıcı değil. Bir süredir hizmet yasağının kalkmasının yaz mevsimine denk gelmesiyle yavaş yavaş kıpırdanmalar olsa da, soğuk kış günlerinde kapalı mekanlarda covid-19 riskini alıp eğlenmeye gidecek olan kişi sayısının çok olmayacağını tahmin edebiliriz. Eğlence sektörünü de ne yazık ki zor günler beklemekte.
  • Kültür-Sanat: Tiyatro, bale, festival, konser ve dahası da isyan bayraklarını çekmiş durumda. Kültür Bakanlığı’nın yavaş yavaş açık hava organizasyonlarına izin veriyor olması iyi haber gibi gözükse de çoğu kişi bu riski göze alıp kültür sanat etkinliklerine katılmaya çok sıcak bakmıyor.
  • Kıymetli Madenler: Turizm ve havacılık sektörleri ile birebir bağlantılı olan kıymetli madenler aynı zamanda lüks bir ihtiyaç olmasından da ötürü pandemi döneminde tercih edilebilirliğini kaybetti. Bunun haricinde kıymetli maden ihracatlarının genellikle hava yolu ile yapılması ve Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinin de bu sektörde başrol olmaları neden olumsuz etkilendiğini az çok dünyaya anlatıyor. Kısa zamanda toparlanması dileğimizle.
  • Moda:  Moda sektörü de pandemi sürecinden nasibini alanlardan. Türkiye’nin ihracat sektör devlerinden biri olan hazır giyim ve konfeksiyon sektörü Mart/2020’de yayılan koronavirüs sebebiyle ihracatın durması ile düşüşe geçti. Yapılan online toplantılarda alınan kararlara göre pandemiden sonra moda sektörünü yeni bir akım bekliyor: Sürdürülebilirlik. Bu karardaki en büyük pay ise petrolden sonra dünyayı en fazla kirlettiği düşünülen tekstil sektörünün temize çıkmasını istemek. Bu akımda başı çeken ülke İsveç rol model alınıyor.

İdeal iş yeri denilince aklınıza ne geliyor? Çoğu insanın zorlayıcı hayat şartları sebebiyle “ideal” tanımı dolgun bir maaş iken, çalıştığınız iş yerinde artık önem verilmesi gereken ve sizi şevkle işinize adapte eden başka özellikler de olmalı. Aksi takdirde yalnızca maaş alabilmek için işe giden mutsuz bireylerden olmanız kaçınılmaz sondur. İşte gününüzün yarısını geçireceğiniz iş yerinizi seçerken önem vermeniz gereken kriterler:

  • Kariyer İmkanı: 10 sene daha aynı iş yerinde emek verdiğinizde hala aynı pozisyonda mı olacaksınız? Size sunulan kariyer imkanları, oluşabilecek boş pozisyonlar hangileri? Durduğunuz yerde saymak mı, yoksa sürekli ilerleyebileceğiniz, önünüzün açık olduğu iş yerleri mi tercihiniz? Kendinizi aşmanıza yardımcı olacak iş yerlerinin ortak özelliğidir kariyer haritaları.
  • Eğitim: Dikkat etmeniz gereken önemli noktalardan biri de bir iş yerinde ne kadar kendinizi eğitebileceğiniz. Devamlı aynı işi yapıyorsanız, aynı bilgileri kullanıyor ve aynı insanlarla çalışıyorsanız yerinizde saymanız kaçınılmaz. Bu iş yeri size ne kazandırıyor, mesleki anlamda ne öğretiyor? Elbette çeşitli kurslara giderek de eğitim alabilirsiniz ama en iyi eğitimin tecrübe ederek alınacağını unutmamakta fayda var.
  • Yasal Haklar: 2020 yılında olmamıza rağmen hala pek çok iş yerinin yasal haklara önem vermediğini ne yazık ki duyuyoruz. Bugün önemsiz gibi duran sigorta priminiz işten çıkarılma, emeklilik, iş göremezlik raporu gibi durumlarda en önemli konu haline geliveriyor. Fazla mesai ücreti, sigorta primi, yıllık izin hakkı gibi pek çok yasal hakkınızın korunduğu bir yer, aynı zamanda size saygı duyan bir iş yeri demektir.
  • Yan Haklar: Her iş yerinde var olmasa da yan haklar da etkileyici konulardan. Kurumsal firmaların, başlangıç aşamasında maaş bütçesini düşük tutarak yan hakları arttırdığını duyarız. Sebebi kişinin daha iyi şartlarda yaşamasına olanak sunmaktır. İyi bir özel sağlık sigortası, işe kolay gelip gitmenizi sağlamak üzere servis imkanı ve daha pek çok önemli yan hak iş yeri seçimini etkileyen unsurlardandır.
  • Şirket Kültürü : Her şirketin bir çalışan yapısı, işveren yapısı ve kendine has kültürü vardır. Şirket kültürünün sizinle bağdaşması kendinizi oraya ait hissetmeniz ve rahat çalışmanız için çok önemlidir. Aksi takdirde diken üzerinde gibi olabilir ve kendinizi iş ortamınıza adapte edemeyebilirsiniz.
  • Değer Verme: Her insan değerli olduğunu hissetmek ister. Değerli olduğunu hissetme iş yeri bağlılığını ve şevkle çalışmayı arttıran önemli bir konudur. Size değer veren bir iş yerinde siz de daha mutlu çalışarak daha verimli olacaksınızdır. İş yeri seçiminde bazen değerli hissetme, maddi kazancın bile ötesi geçebilir.

Herkesin öne çıkan maddeleri farklı olduğuna göre, sizin işyeri seçiminde kriterleriniz neler?

Teknoloji çağında dünyaya merhaba diyen Z kuşağı, kendinden önceki X ve Y kuşaklarına nazaran bambaşka biri olarak ekiplerde yeni yeni yer almaya başladı. Çalışma hayatındaki farklı tarz ve yorumlarını cesurca sunan,  kimi zaman şaşırtıcı derecede başarılara imza atarken, kimi zamansa kafasına estiği gibi çekip gidiveren bir deli kuşaktan bahsediyoruz şuan sizlere. Z Kuşağı ile çalışmak bu yönlerden de anlaşılacağı üzere heyecan verici bir deneyim. Peki ya diğer yönleri?

1995-2010 yılları arasında doğanları kapsayan  Z kuşağı, kısaca Gen Z adıyla da bilinmekte. Cesur olma özelliklerini az önce aktardık, bunun yanı sıra diğer olumlu özellikler olarak; pratik zekalı, zirvede olmayı arzulayan, dobra, teknolojiyle arası çok iyi,  liderlik vasfı gelişmiş bir nesilden söz edebiliriz. Ancak sakın ola ki, zirvede olmayı arzulamaları sizi hırslı olmaları konusunda yanıltmasın.

Z kuşağı tüm yükselme arzusuna rağmen aynı zamanda çok zora da gelemeyen, rahatına düşkün bir kuşaktır. Home office ve esnek çalışmalar bu nesle çok hitap eder. Bunun altında yatan nedense özgür ruhlu olmaları ve disipline çok açık olmamalarıdır. Kendi düzenlerini kendileri kurmak isterler. Eğer esnek bir yönetici değilseniz, Z kuşağı ile çalışmayı yeniden gözden geçirmelisiniz. Kalıpları sevmeyen, kendi çalışma stilini yaratma arzusunda yepyeni bir nesil sözünü ettiğimiz.

Teknoloji nesli adıyla da bilinen bu neslin elbette ki olumsuz özellikleri de bulunuyor. Öncelikle ekibinizde bir Z kuşağı varsa, güven konusunda sorun yaşayabilirsiniz. Zira kendileri çok hızlı karar alabilen, kendisine sunulan tüm imkanları elinin tersiyle iterek hayallerinin peşinden koşabilen gözü kara bir kuşak. Ayrıca sadakat duyguları da X ve Y kuşağına oranla çok çok az. Organizasyon şemasında, Z kuşağı çalışanın yerine muhakkak yedekleme yapmalısınız. Aksi takdirde iş akışlarında aksamalar yaşayabilir ve zor durumda kalabilirsiniz.

Sanal ortamdan para kazanmak, online iş mülakatlarına dahil olarak yurt dışında iş imkanları yaratmak ve iş değiştirmekten asla korkmamak Z kuşağının en bilinen özellikleri arasında. Tüm bunların yanı sıra size iyi bir de haberimiz var: Yepyeni bir projeye giriştiyseniz, farklılıklar yaratmak ve değişim adına, sırtınızı Z kuşağına yaslayabilirsiniz. Bağımsız ruhlarının verdiği sınırsız hayal güçleri  ve yaratıcılıkları ile ekibinize taze bir kan gerekiyorsa işte o bir Z kuşağı.

“Vakit, nakittir.” sözünün önemini hepimiz iyi biliriz ki, verimlilik de vakti iyi değerlendirmenin en önemli yollarından biridir. Evde verimli çalışamamaktan yakınan kişi sayısı arttıkça yeni çalışma teknikleri araştırmak ve uygulamaya geçirmek de kaçınılmaz oluyor. Home office çalışmaların her sektöre yayıldığı bu günlerde, konuyla bağlantılı olarak daha önce  Home Office Çalışmanın 5 Kuralı isimli yazımızı sizlere aktarmıştık. Şimdi de işinize yaraması muhtemel olan Pomodoro Tekniğini sizlere aktaracağız.

Verimlilik ve zaman yönetimi eski popülaritesini haklılıkla sürdürdüğünden ötürü 1980’li yıllarda Francesco Cirillo adlı İtalyan öğrenci tarafından bulunan Pomodoro Tekniği bugünlerde yeniden gündeme taşındı. İtalyanca domates anlamına gelen pomodoro, etkili bir zaman yönetimi tekniğine ismini vererek, hafızalara yer etti. Yazılım sektöründe çalışan Francesco, bu tekniği bulurken mutfaktaki zaman sayaçlarından ilham aldığını belirtmiş.

İşin özü : 

  • 25 dakika çalışma + 5 dakika mola = 30 dakika (1 pomodoro)
  • 4 pomodorodan sonra ise : Yarım saat mola kazanılıyor.

İdeal pomodoro süresi günlük 6-12 pomodoro olarak belirtiliyor. Böylece günde 3-6 saat arası etkili çalışma yapmış oluyorsunuz.

Bu tekniği uygularken sizlere önerdiğimiz 2 önemli püf nokta bulunuyor :

  1. Mola sürelerinde iş harici konularla motive olmanız, çalışma sürelerinde daha verimli çalışmanıza yardımcı olacağından dolayı önemlidir. Bu yüzden mola sürelerini keyif aldığınız şeylere ayırmaya gayret ediniz.
  2. Yapılacak işleri önem sırasına göre sıralayıp, enerjinizin yüksek olduğu ilk pomodoroya en önemli işten başlayınız.

Keyifli çalışmalar dileriz.