Etiket

pandemi

Yazılar

Stil Sahibi Kadınlar kategorimizin  bu defaki konuğu, kusursuz fiziği ve tarzı ile Gülece Öztorun.

Elbette hepimiz gibi onun da pandemi sonrası değişen bir gardırobu ve bir de eski günleri yad ederek giymeyi özledikleri var. İşte 20 soruda Gülece Öztorun’un stili:

“Gülece Öztorun ” kimdir kısaca tanıyalım.

1989 Aydın doğumluyum. Üniversiteye kadar Aydın’da eğitimime devam ettikten sonra üniversite için İstanbul’a Marmara Üniversitesi’ne geldim. 2012 senesinde evlendikten sonra hayal etsem aklıma gelmeyecek şekilde bir nevi göçebe bir hayat yaşamaya başladım.  İki kız çocuğu annesiyim. İlk kızımı 2014 , ikinci kızımı 2017 senesinde kucağıma aldım. İkizler burcu , boş durmayı asla sevmeyen , aynı anda iki işi yapmakla asla yetinmeden çok daha fazlasını yapmayı seven, yapamam demeden her şeyi çözmeye çalışan, ev hayatımda ise hizmet etme odaklı yaşayan bir kadınım. Bir dönem deli gibi düzenli spor yapıp bir o kadar süre bir squat bile yapmayan veya çok dikkatli ve sağlıklı beslenme sonrası çılgınlar gibi ekmek, çikolata, makarna ve hamur işi yiyebilen değişik bir yapım var. 😅

Tarzını birkaç kelime ile özetlemeni istesek?

Pandemi öncesi buna çok daha farklı cevaplar yazabilirdim ama bu son 1 senelik moda anlayışımı göz önüne alarak; rahat, uyumlu ve gündelik diyebilirim.

Gardrobunda en sevdiğin şeyler nelerdir?

Gardrobum şuan ikiye ayrılıyor. Aşırı özenerek ve beğenerek aldığım fakat giyemediklerim. Pandemi sonrası aldığım yer yer
motifli yer yer düz ama her halükarda takım satılan eşofmanlar ve pijamalar!

Peki ya olmazsa olmazın?

Dolabımda mutlaka olması gereken 7 parça seçseydim;
-Mini siyah streç bir elbise
-Askılı body
-Slouchy jean
-Oversize bir kaban
-Boğazlı crop örgü kazak
-Basic tshirt
-Boyfriend beyaz gömlek olurdu.

Bunları 4 mevsimde de entegre ederek kullanabileceğimi düşünüyorum.

Yazlıklar mı kışlıklar mı favorin?

Seçmesi zor ara mevsim kızıyım sanırım 🙈

Ya ayakkabılar? En sevdiklerin hangileri?

Bir dönem topuklu ayakkabı bağımlısı gibiydim asla giymiyor ama ayağıma çok yakıştırdığım için alıp duruyordum.
Geçtiğimiz dönem terlik modeller konusunda aynı şekildeydim. Farklı topuk modelleri ve capcanlı renk skalası ile kalbimi fethetmişlerdi.
Şuan en severek kullandıklarım basic sneakerslarım ve botlarım.

Sence sana en çok yakışan renk?

İçimdeki çocuk hiç gitmesin umarım ben kendime en çok çocukluğumdan beri pembe rengini yakıştırıyorum. Eşim aslında
çok beğenmez fakat o da bana pembenin benim rengim olduğunu söylüyor.

“Her zaman yanımda olsun” diye istediğin bir kıyafetin var mıdır tatil dönemlerinde?

Kesinlikle kot şort! Ama düşük bel ve daracık saran mini model olmamalı kendimi hiç rahat hissetmiyorum böyle modeller ile. Ben daha çok belden tam saran ama sonrasında mom fit misali bollaşan ne mini ne midi ara kıvam şort hastasıyım.
Crop body, askılı body, bikini üstüne triko tek omuz bir kazak ile tüm yazı geçirebilirim.

En son hangi parçaları aldın?

En son yine match model eşofman ve pijama aldım 🙈

En sevdiğin markalar?

Kesinlikle Zara kızıyım. Ayrıca bu karantina ile Trendyol’dan aşırı alışveriş yapmaya başladım. Addax markasına bayılıyorum
hem çok uygun hem de gerçekten harika parçalar buldum, severek kullanıyorum.

Kafama koydum şunu almalıyım dediğin bir şey var mı?

New Arrivals tüm koleksiyonu almak istiyorum. İnanılmaz beğeniyorum, her elbise tam olarak ben! Ama şuan için Gülece sen tüm gün ev işi yapıyor kızlarla ilgileniyorsun aklını başına al diyerek erteliyorum.

Ne tarz çantalar seversin ve favori çantan hangisi?

Baguette bag aşığıyım sonrasında shopping bag geliyor. Kızlar küçük iken büyük çanta olsun ne olursa olsun mantığındaydım.
Şuan en miniğimiz 4 oldu yanımda taşımam gereken bir şey kalmadı. Küçük çanta özlemimi gideriyorum .

Aksesuarlarla aran nasıl? Şunu takmadan çıkmam dediğin bir takı var mı?

Aksesuara çok düşkün değilimdir. Takmadan çıkmam dediğim tek şey alyansım. Takmak bana mutluluk verir diyebileceğim iki şey ise küpe ile bilezik.

Bu yıl moda olan şeylerden en çok hangisini sevdin?

20/21 Kış trendlerinden en sevdiklerim jazzy prints , chubby botlar, yüksek bel jeanler ve oversize paltolar.

Peki ya elbiseler? En sevdiklerin hangileri?

Dolabım birbiri ile bağımsız hatta alakasız elbiseler ile dolu. Kendime çok yakıştırıyorum, severek giyiyorum. Her mevsim
kullanmayı ayrıca seviyorum. Yani yazlık bir modeli, üstüne bir kazak, altına bir bot ile de kombinleyebilirim.

Saç rengini çok değiştirir misin?

Hayır, ben çok bağlı bir insanım. Uzun bir süre siyah kullandığım saçlarımı eşimin yoğun isteği üzerine kumrala boyattım. Aslında kumral kalacaktım fakat pandemi sonrası saçlarımı kendim boyamaya başladım ve istemeden platine kadar sarardım. Şuan bebek sarısı gibi bir tondayım. Uzun bir müddet böyle gitmeyi planlıyorum. Bir daha bu tonu yakalamam çok zor.

Sürmeden çıkmam dediğin makyaj malzemelerin?

Maskara, concealer ve renkli güneş koruyucu.

En sevdiğin kozmetik markaları nelerdir?

Ben ailemden dolayı makyajın içinde doğdum ve büyüdüm. Her markadan favori ürünlerim var. Makyaj dolabımda çoğunluğu Mac markası oluşturuyor sanırım. Her skaladaki markalardan favori ürünlerim var ayırt edemiyorum.

Etiketi üstünde bir şey kaldı mı dolabında?

Maalesef hele ki içinde bulunduğumuz dönemden dolayı alıp giyemediğim etiketini çıkartmadığım çok parça var. Bunu bir dönem çok yaptım şuan sadece pijama ve eşofman alışverişi yapıyorum.

Dolap gibi uygulamaları kullanıyor musun? Hesabın nedir?

Eskiden kullanıyordum ama kargoya gitme işi zorluyordu o yüzden şuan aktif bir hesabım yok.

Sevgili Gülece Öztorun’a teşekkürler,
Kendisine @gulece.oztorun instagram hesabından ulaşabilir ve markası “paintclock”u deneyebilirsiniz 🙂

Salgın hastalığın tüm dünyayı etkisi altına almasıyla hayatımız pek çok anlamda değişti. Günlük rutinlerimiz bozulurken, beslenme alışkanlıklarımızdan, uyku düzenimize, işe gidiş geliş düzenimizden sosyal hayatımıza kadar pek çok konu olumsuz olarak etkilendi. Bu yeni ve farklı süreç çocuklarımızı da büyük oranda etkiledi. Çocuklar hatta bebekler dahi bir şeylerin ters gittiğinin farkındalar. 

Çoğu çocuk yaşı itibari ile hastalığı ve getirdiği sonuçları somut algısı olmadığı için anlamlandıramıyor. Bir çoğu ölüm kavramı ile henüz tanışmadı. Yok olmak, risk, bulaşmak, havadaki görünmeyen mikroplar gibi hastalığa dair bir çok kavram onlar için anlaması çok zor soyut kelimeler. Bu hastalığın aşılması ve en azından yavaşlatılması için ise çocuklar dahil el birliği ile çalışmalı ve önlemleri uygulamalıyız. 

Anne neden hep evdeyiz? Okullar ne zaman açılacak? Arkadaşlarım neden bize gelmiyor?  Neden beni parka götürmüyorsunuz?

Bu sorular ve benzerlerini bir çok ebeveyn konuşmayı öğrenmiş çocuklarından gün içinde sıkça duyuyorlar.  Onlara, süreç yaşlarına uygun  bir şekilde anlatılmalı ve sadece bizim değil tüm insanların dikkat etmesi gereken bir dönemden geçtiğimiz hissettirilmeli. 

Hastalık hakkında anlayabileceğinden fazla bilgi yüklemesi yapılmamalı. Karmaşık gelen bu durum onların daha da korkmasına sebep olacaktır.  Anlayabileceği kelimelerle, yüzeysel ve yalnızca sordukları sorunun cevabını (fazlasını değil) verecek şekilde konuşmalıyız.

Bu süreçte anne ve babalar ne kadar soğukkanlı ve bilinçli olursa çocuklar da o kadar sakin kalabilecek. Güvende ve her şeyin yolunda olup olmadığını yalnızca bize bakarak anlayabilen bu çocuklar karşısında sakin ve emin durmalıyız. Bunu yapmakta zorlananlar evde keyifli vakit geçirmek ve rahatlamak için mutlaka kendilerine zaman  ayırmalılar.  

Çocuğa anlatılması gereken en önemli şey, bu sürecin geçici olduğu. Bir gün her şey normale dönecek. Bu hastalığın tedavisi, aşıları bulanacak. Parkların, okulların varsa gittiği oyun grubu, çocuk kafelerinin yeniden açılacağını fakat bir süre evde kalmamız gerektiği anlatılmalı. Bu sürede anneanne, dede, babaanne, teyze, dayı vb. varsa kuzenleri ve arkadaşları (tek tek isimleri sayılarak) onların da evde olduğu söylenmeli. Mümkünse internet üzerinden bu kişiler ile görüntülü görüştürülmeli ve bu kişiler de evde olduklarını söylemeli. Çocuklar öncelikle bu durumun yalnızca kendilerine özel bir kural olmadığını anlamalı. Aksi halde bir çok çocuk yaptıklarından dolayı bunu bir ceza olarak veya kendileri yüzünden böyle bir şey olduğunu düşünebiliyor. 

Evde olmanın sebebi ise; dünyadaki bir çok insanı aynı anda hasta eden yaramaz bir hastalık var, bu hastalık öksürünce, bazen çok yakın durunca hemen bulaşabiliyor. Biz de hasta olmamak için veya hasta olursak başkalarına bulaştırmamak için evdeyiz. Hepimiz aynı anda hasta olursak hastaneler dolar taşar, o zaman doktor amca ve teyzeler çok zorlanır. Onlar da rahat çalışsın herkesi tedavi edebilsin diye en iyisi evde duralım ve bol bol oyun oynayalım diyerek süreç anlatılabilir. 

Bu süreçte evin her yerinde bol bol oyun oynanmalı. Hepimiz kabul ederiz ki; bu sürecin bize getirdiği çok kayıp oldu fakat durumun bazı olumlu  etkileri de oldu. Evde olup dinlenebilmek, hobilere vakit ayırmak, çocuklarımızla daha çok vakit geçirebilmek, kendimizi dinleyebilmek gibi. Olumlu yönleri gün içinde mutlaka olabildiğince yaşamalıyız. Çocukların en sevdiği şey hiç şüphesiz oyun oynamak hem de ebeveynleri ile. Gün içinde onunla doya doya oynadığımızda dışarıdaki hayatın endişelerini çok düşünmeyeceklerdir. Onlar (sadece pandemi sürecinde değil her zaman) anne ve babam beni görsün, bana zaman ayırsın, benimle oynuyorlar demek ki beni seviyorlar şeklinde düşünüyorlar. Bunun hakkını vermek ve sürecin negatifliğini gidermek için kısa vakitlerde de olsa onları oyuna doyurmalıyız. 

Hastalık ve korunma yolları hakkında yaşlarına uygun bilgi de verilmeli. Ellerimizi yıkamalıyız çünkü biliyor musun sabun bizi koruyor. Sabunla ellerimizi güzelce yıkarsak bu hastalık ellerimizle bulaşamıyormuş, maske takarsak havadan bize hastalık gelemiyor haydi takıp kendimizi koruyalım, şeklinde çocukların anlayabileceği dilde ve oyunla birleştirilerek anlatılabilir. 

Bu süreçte hastalığı anlatan televizyon programları çocukların yanında izlenmemeli. Acı çeken kişileri görmek, ölüm oranlarını duymak, bazı uzmanların çizdiği olumsuz tabloları dinlemek onları dehşete düşürebilir ve düzeltilmesi zor travmalara sebep olabilir. Ailece kabul etmeliyiz ki bu süreç evde kaldığımız, birlikte daha çok vakit geçirdiğimiz, oyun oynama fırsatı bulduğumuz, tüm gün birbirimizi görebildiğimiz ve kendimizi korumamız gereken bir dönem. Biz bunu benimsediğimizde onlar da hissedecektir. Durumu anlatırken negatif bir şey söyledikten sonra pozitif bir şey söyleyerek telafi yoluna gitmeliyiz. Örneğin; bu günlerde dışarı çıkamıyoruz ama balkonda piknik yapabiliriz. Özlediği bir arkadaşına gidemiyoruz ama haydi gel onunla telefonda konuşalım bakalım neler yapıyormuş, şeklinde zorluk ve kolaylığın bir arada olduğunu açıklayabiliriz. 

Bebeklerin de olumsuz etkilenmemesi için her gün mutlaka açık havada vakit geçirmeleri sağlanmalı. Mevsime uygun giydirilerek balkon, kapı önü, site içi gibi imkanlar neye el veriyor ise temiz hava ve güneş ışığı ile az da olsa temas etmesi sağlanmalı. Onlar için en önemlisi anne babalarının mutlu olması ve evde seslerin yükselmemesi. 

Pandemi sürecinde kendi ruh sağlığımızı da korumak adına güvendiğimiz kaynaklardan bilgi almaya gayret göstermeli ve bilgi kirliliğinde boğulmamaya çalışmalıyız. Çok zorlanan aileler internet üzerinden de hizmet veren çocuk psikologları, uzmanlar, terapistlerden destek alabilirler. 

Korona virüs sözcüğü ilk duyulduğunda çoğu insan kendi dünyasına konduramadı bu yeni hastalığı.  Uzaklarda, Türkiye’den çok alakasız bir coğrafyada yaşayan yeni bir tür hastalık olarak düşünüldü ve ciddiye alınmadı önemi.  Böyle bir virüsün yalnızca Çin’i veya Türkiye’yi değil tüm dünyayı alt üst edeceği kimin aklına gelirdi? Nereden bilinirdi ki en yakınlarımızla bile kapı duvar olunacağı veya eğitim sisteminin dahi online sisteme dönüşeceği?  Peki biz nelerin değerini öğrendik bu endişeli süreçten?

  • Sağlığın değerini : Her zaman dillerde dolanan”her şeyin başı sağlık” cümlesi, bu defa gerçekten her şeyin başı olduğunu kanıtladı. Ne paranın, ne eğitimin ne de işin gücün bir önemi kaldı, korona virüs aramıza sızınca. Ciddi anlamda her şeyin başıydı sağlık. Hatta sağlık sektörü hariç neredeyse her şey askıya alındı.
  • Birikimin önemi : İşsizlik ve geçim sıkıntısı korkusu herkesi sarıverdi karantina sürecinde. Ekonomik anlamda zor dönemler yaşandı, pek çok iş yeri kapandı,pek çok esnaf iflas etti, pek çok kişi de işsiz kaldı. Kenara para ayırmanın şart olduğunu anlaşıldı bu kez.
  • Ailenin ve evin huzurunu : Dışarıda hayatın bittiği, evlerin tam anlamıyla yaşam alanı olduğu nadir dönemlerden biri korona virüs dönemi. Huzurlu evlerinde, huzurlu aileleri ile yaşayanlar keyifle geçirebildi bu süreci. Diğerleri için katlanması daha da zordu.

  • Kişisel bakımı kendin de yapabilmen gerektiğini : Kuaförler, berberler, manikür salonları kapandı derken iş başa düştü. Kendi kişisel bakımını yapabilenler zorlanmadı da, eli bu işlere yatkın olmayanlar için zor zamanlardı. Bakımsızlık da eklendi iç sıkılmalarına.
  • Ev işlerini kendin de yapabilmen gerektiğini : Zaman zaman ev işleri için gelen yardımcı ablalar gelemez, her zaman yemek siparişi verilen restaurantlar çalışamaz, her zaman gidilen kafeteryalar açılamaz oldu. Her iş ev ahalisinin eline baktı, bitmeden çoğalan haliyle.
  • Bahçeli evlerin kıymetini : Beton yığınlarına gömülüp yaşanırken doğanın değeri anlaşıldı bir kez daha. Özgürlüğü elinden alınan bir kuş misali kapandı insanoğlu rezidanslarına, apartman dairelerine, o kutu gibi daracık evlerine. Bahçeli evlerin kıymeti anlaşıldı bu kez. Belki artık bu beton yığınlarına bir dur deme vakti de geldi.

Dileriz ki bu süreç verimli, sağlıklı ve huzurlu atlatılsın.

Evde Sağlıklı Kalmanın Yolları adlı yazımızdan ev içinde sağlığınız için neler yapabileceğinizi inceleyebilirsiniz.

Sağlık dolu günler dileriz.