Yazar

Baise Banu Erçetin

Yazılar
Yaratıcı DİŞİL enerjisiyle her alanda harikalar yaratan KADIN, iş hayatında erkek egemenliğine karşı varlığını sürdürmeye, genişletmeye çalışıyor birkaç yüzyıldır.
Peki bu denli yaratıcı fikirle, tükenmez enerjisi ve kıvrak zekasıyla GERİ PLANDA TUTULAN  olmanın sebebi ne olabilir?
Eril varlığın ona yüklenen EGO’su…İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana koruyucu, yiyecek getiren, dölleyen olarak kodlanan eril varlık, sahip olduğu bu kapsayıcı özellikleri yitirme korkusu ile egosunu büyütür hatta ezici hale getirir. Kadın beyninin detaycı, ince, pratik ve çok yönlü çalıştığı gerçeğiyle daha ilk çağlarda yüzleşince, bunun açığa çıkmasını kendi varlığının tehlikesi olarak görür.
Teknolojik gelişmelerle günümüz modern dünyasında da bu ilkel kaygı farklı şekillerde ortaya çıkar.
Erkek egemenliğinin kadın dokunuşuyla şekillenmesi bir yana dursun, kadın kendi erilini büyüterek başka kadınları ezme güdüsünü geliştirmiştir.
Birçok yaşamda birçok cinsiyetle yaşadığımızı hatırladığımızda – ki bu makro farkındalığın bir getirisi- ne oluyor peki?
Gerçekten sonsuz varlığımızın cinsiyetsiz, tanımsız, mükemmel değil ama muhteşem olduğunu kavradığımız o yüksek bilince eriştiğimizde.. Birçok kutupluluk ve ayrımdan özgürleşeceğimiz gibi kadın-erkek ayrımından da özgürleşmek muhteşem olmaz mı?
Fiziksel bedenlerin farklılığını ve taleplerini fark edip, alıp kabul ederek yola devam etmek çok daha hafif değil mi?
Birinin diğerine üstün gelmek zorunda olmadığı, eşit değil, bir olma halini kavradığı bir gezegen hepimize çok daha fazla haz vermez mi?
O zaman sevgili kadınlar, yaratım gücünüzü fark etmeye, daha fazla açığa çıkarmaya, erilinizi ya da dişilinizi değil, sınırsız ve tanımsız varlığınızı büyütmeye var mısınız?
Oğullarınıza, kızlarınızdan daha fazla tolerans gösterdiğiniz alanlara göz atınız. Çöpü çıkarmaya ya da kek yapmaya, evi süpürmeye cinsiyet bilgisi gerekmiyor. Flört etme ayrıcalığı tanıyan şey de zihnimize kazınan yargılar..
Kurban rolünden çıkmak bir seçim. Kurban olmak ya da kurban etmek olmadan yaşamak da mümkün.
Savaşma-Seviş!
Yargılarınla,
Diğer cinsle,
Öfkenle,
Hastalığınla,
Dünyayla,
Kendinle ve Hayatla…
Şimdi zamanı!..
Yaratıcı DİŞİL enerjisiyle her alanda harikalar yaratan KADIN, iş hayatında erkek egemenliğine karşı varlığını sürdürmeye, genişletmeye çalışıyor birkaç yüzyıldır.
Peki bu denli yaratıcı fikirle, tükenmez enerjisi ve kıvrak zekasıyla GERİ PLANDA TUTULAN  olmanın sebebi ne olabilir?
Eril varlığın ona yüklenen EGO’su…İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana koruyucu, yiyecek getiren, dölleyen olarak kodlanan eril varlık, sahip olduğu bu kapsayıcı özellikleri yitirme korkusu ile egosunu büyütür hatta ezici hale getirir. Kadın beyninin detaycı, ince, pratik ve çok yönlü çalıştığı gerçeğiyle daha ilk çağlarda yüzleşince, bunun açığa çıkmasını kendi varlığının tehlikesi olarak görür.
Teknolojik gelişmelerle günümüz modern dünyasında da bu ilkel kaygı farklı şekillerde ortaya çıkar.
Erkek egemenliğinin kadın dokunuşuyla şekillenmesi bir yana dursun, kadın kendi erilini büyüterek başka kadınları ezme güdüsünü geliştirmiştir.
Birçok yaşamda birçok cinsiyetle yaşadığımızı hatırladığımızda – ki bu makro farkındalığın bir getirisi- ne oluyor peki?
Gerçekten sonsuz varlığımızın cinsiyetsiz, tanımsız, mükemmel değil ama muhteşem olduğunu kavradığımız o yüksek bilince eriştiğimizde.. Birçok kutupluluk ve ayrımdan özgürleşeceğimiz gibi kadın-erkek ayrımından da özgürleşmek muhteşem olmaz mı?
Fiziksel bedenlerin farklılığını ve taleplerini fark edip, alıp kabul ederek yola devam etmek çok daha hafif değil mi?
Birinin diğerine üstün gelmek zorunda olmadığı, eşit değil, bir olma halini kavradığı bir gezegen hepimize çok daha fazla haz vermez mi?
O zaman sevgili kadınlar, yaratım gücünüzü fark etmeye, daha fazla açığa çıkarmaya, erilinizi ya da dişilinizi değil, sınırsız ve tanımsız varlığınızı büyütmeye var mısınız?
Oğullarınıza, kızlarınızdan daha fazla tolerans gösterdiğiniz alanlara göz atınız. Çöpü çıkarmaya ya da kek yapmaya, evi süpürmeye cinsiyet bilgisi gerekmiyor. Flört etme ayrıcalığı tanıyan şey de zihnimize kazınan yargılar..
Kurban rolünden çıkmak bir seçim. Kurban olmak ya da kurban etmek olmadan yaşamak da mümkün.
Savaşma-Seviş!
Yargılarınla,
Diğer cinsle,
Öfkenle,
Hastalığınla,
Dünyayla,
Kendinle ve Hayatla…
Şimdi zamanı!..
Hımm… Enteresan değil mi?
Nasıl olacak? Nasıl olabilir?
İnsanlık tarihi boyunca DİDİŞMEDEN BİR İLİŞKİ umuduyla yaşamıştık oysa ki.. 🙂
Ayrıca ilişmezsek o nasıl bir İLİŞKİ olur?
Şimdi, önce yaslanın arkanıza… Bunları okurken hem rahat hem de gerçekten burada mevcut olmanız işe yarayacak.
BEN olgusu, BİZ OLGUSUNDAN daha baskındır.. En fedakerane ilişkide bile didik didik bir araştırma ile bu istatistiği çıkarmanız mümkün.. Peki bu varken ve hep böyle devam edecekken BİZ olamayacak mıyız?
Önce İLİŞKİ alanının bir BOKS RİNGİ, bir GÜREŞ ARENASI, bir BAYRAK YARIŞI
ya da bir KUMAR MASASI olmadığını alıp kabul edebilir miyiz?
Birbiriyle sözel, düşünsel, tensel vb. iletişime girmiş herkes İLİŞKİ yaşıyor demektir. Peki, aslında yaşamın doğal seyri olan bu durumu ne kadar HAYATİ kılıyoruz?
BİZ’i, BEN’in önüne geçirmeye çalıştığımız, öyle olduğunu sandığımız anlar aslında kendimizi daha zayıf, daha az, daha umutsuz gördüğümüz zamanlar değil midir aslında?
Bir fikir, bir omuz, bir dayanak ile varlığımızı dinlenmeye çektiğimiz, bilinçsiz alandan seçtiğimiz bir nadas dönemi..
Ve nadas sonlanıp, varlık kendine geldiğinde yani BEN yeniden şahlandığında “seni hiç tanıyamamışım” la yabancılaşmaz mıyız o en YAKINIMIZA?
Hep birlikte, atladığımız o küçük ama dev noktayı hatırlayalım mı?
BİZ olmak için BEN olmaktan vazgeçmek zorunda olmadığımızı.. BEN olmanın da BİZ olmaya engel olmayacağını…
Kişisel alanları korumak derken bile yarattığımız ayrım yerine BİRLİKTE ALAN OLMAnın muhteşemliğini…
BEN ve BİZ i ayırmanın gerekmediğini.. Varlığa ilişmeden onurlandırıldığı, yapacaklarına ve yapamayacaklarına bütün olarak güvendiğimiz bir BİZ hükümdarlığı…
Şahane olmaz mı?
Sözün özü;
Yan yana yürümek.. Uyumlu adımlarla, birbirinin önüne geçmeyerek, ardına düşmeyerek…Yolu keyifli kılmak, gülmek, dinlemek, anlatmak ve bazen sadece susmak, sadece yürümek…
Yolda ne var fark ederek, adımını sağlam basarak, havayı koklayarak, uygun kostümü giyerek…
Kendini bilerek, kendini ifade ederek, düşersem tutar değil, düşersek kalkarız diyerek…
Şahane bir eşlik yaratmak… Keyifli olduğu müddetçe sürdürmek..
Ve artık keyif vermiyorsa teşekkürle vedalaşmak….
Bundan daha iyi, daha gerçek nasıl olur? diye sormaktayım ben…
Sizce ?
Yüzyıllardır insanoğlu, kendini hayata bağlayan şeyin UMUT olduğuna inandı. Yeni yıldan, yeni yaştan, bir sonraki andan umut ettik. Umutları şekillendirdik, hayallere dönüştürdük… Bunda bir yanlışlık yok elbette. Zira umut,  besleyici ve destekleyici bir olgu. Burada hassas olan nokta, umudun GELECEK ile ilgili olması ve gücün varlıktan başka bir şeye, başka bir kişiye, başka bir zamana verilmesi….
Ya umut etmek yerine seçim yapsaydık?
Ya her an seçim özgürlüğümüz olduğuna güvenseydik?
Ya biz taleplerimizi gelecekten bu ana çekebilecek gücümüzü fark etseydik?
Evrenin her molekülü bizim için çalışmaya can atarken, biz seçim yapmaktan kaçmak için daha kaç kez yalan söyleyebiliriz kendimize? Daha fazla şikayet alanında kalmaya ısrarımız neyi çözebilir yaşamımızda? Ve bugüne dek neyi çözdü?
Umut, anda gülümsetebilir. Seçim ise anda netliktir.
Umut sizi geleceğe bağlar ancak bir anlığına..
Seçim ise sizi An’a bağlar tüm sonsuzluk boyunca.
Oldukça sıkı bir 2020 geçirdi tüm dünya.. Geçsin, bitsin, gitsin diyerek bu yılı kaç anınızı seçimsiz geçirdiniz?
Şimdi, 2021’e günler kala tüm umutları ona yüklüyoruz..
Ya yılların, günlerin, yaşların bir önemi yoksa?
Ya tüm sihir sadece SEÇİM ise?
Yeni bir yıl değil, yeni bir yaş değil, seçeceğiniz YENİ BİR YOL ise mucize?
Ya o mucize SİZSENİZ?
Neyi seçiyorsunuz?
Mutlu yıllar
Merhaba evrenin estetiği, zerafeti, yumuşaklığı temsil eden KADIN bedenindeki sonsuz varlıkları.
Çoğunuz kişisel gelişim başlığında pek çok yazı, kitap okudunuz eminim. Ben de öyle. Kendi gerçekliğimize ulaşma yolunda her birimizin farklı ve bazen de benzeşen adımları oldu sanırım.
Bazılarımız daha çocukluğundan itibaren FARKLI olduğunu, dünyaya farklı baktığını, olayları, insanları farklı değerlendirdiğini biliyordu. Ancak etrafımızı saran bu dünya tonlarca bakış açısını, yargıyı, tanımlama ve kısıtlamaları bize dayattı. Varlığımız her ne kadar ÖTESİ olduğunu söylese de, sırf dışlanmamak, adeta ayrık otu olmamak için uyumlandık hepsine. Yasak, ayıp, günah, kızlara uygun değil vb gibi cümlelerle daha küçük yaşlardan itibaren karşı cinsle kutuplu olduk. Bir  yanımız onları sevmek isterken diğer yanımız isyan etti, korktu hatta nefret etti..
Duygularımızın, düşüncelerimizin karmaşasında KADIN olmanın – yaratıcı orgazmik enerjinin – kudretini ve muhteşemliğini unuttuk çoğumuz.
Duygularımız nasıl da etkili değil mi?
Benim yaşamımda çoğunlukla var olan ayrıksılık 30’lu yaşlarımda kitaplara, 40’lı yaşlarımda farklı araçların eğitimlerine yönlendirdi beni.. Kendini keşfetmenin çokça spiritüel bir şey olduğuna tam kanaat getiriyordum ki bilinç denilen şeyin aslında “bilmek” değil, “bildiğini bilmek” olduğunu ve mutlu olabilmek için  “pozitif düşünce” den çok “izin verme” nin anahtar olduğunu bana hatırlatan muhteşem araçlarla tanıştım.
Tüm yaşamımızda bize alıştırıldığı üzere sonuca varmadan yani yargılamadan duymak, görmek, olmak öylesine hafif geldi ki bugün eğitmeni olduğum bu araçlar tüm hayatımı değiştirdi. Yıllar içinde yaşadığım pek çok şeyin sebebi, sorumlusu bendim ve yaşasın bunun için kendimi yargılamam da gerekmiyordu.. Sadece ve sadece artık başka bir şey seçmem gerekiyordu. Ve seçtim. Her an, bana hafif gelen başka bir seçim yapıyorum.
Sahip olduğum bu KADIN bedenine sonsuz şükran duyuyorum. Sahip olduğum her şey ile birlikte .
Şükran duyduğunuz her şey hayatınızda hep var olmaya devam eder. Bazen bir yaprak, bazen su, bazen bir pırlanta.
Bu şükran, hayatımızda neler yaratırdı?
Belki bu soruyu sormaya ve asla cevap vermemeye gönüllü olabilirsiniz..
 Zihnimizin, geçmişe dair tüm bilgisiyle geleceğimize referans verdiğini düşününce soru sorup cevaplamamak zor mu?
İnanın kolaylaşıyor.
Bizi henüz bilmediğimiz sonsuz olasılık alanına taşıyan her sorunun da varlığına şükran.
Varlığınız, bedeniniz, işiniz,aşkınız, eviniz ve her şey için soru sormanın, soruda olmanın hayatınızı nasıl dönüştürdüğünü ve tüm evrenin size cevap vermek için çalıştığını gördükçe bunun keyfine varacaksınız.
Ve bir kadın bedeninde olmanın kudretini gerçekten hatırlamayı seçtiğinizde o keyif daha da artacak.
Yaratıcı enerjinize güveniniz.
Bir gün bir yerlerde yüz yüze tanışmamız için neler mümkün?
Sevgiyle ve farkındalıkla kalın,