Yazar

womanlogy

Yazılar

Hayatın içinden olan mükemmeliyetçilik kavramı birçok kişinin yaşamını etkiliyor. Mükemmeliyetçiliğe dair yazılan “Özgürlük Projesi” Eğitmen, Yazar Feza Karakaş tarafından kaleme alındı ve Destek Yayınlarından çıkarak okuyucu ile buluştu.

   Hayata dair olan birçok kavram gibi mükemmeliyetçilik de kişilerin yaşamını oldukça etkiliyor. Yazar Feza Karakaş bu eserinde kişilere mükemmel olmayanı kabul etme özgürlüğünü sunuyor. Mükemmeliyetçi düşünce kalıplarının farkına varılmasını sağlayarak okuyucuya yepyeni pencereler açıyor ve bu kalıplardan özgürleşmenin yolunu gösteriyor.

Özgürlük Projesi’nde Yazar Feza Karakaş bir sorgulama metodu olarak Byron Katie’nin The Work çalışma teknikleri ile birlikte çeşitli egzersizleri de kullanarak kişilerin davranışlarına sebep olan zihinlerindeki düşünceleri keşfetmesini ve bunlardan özgürleşmesini hedefliyor. Aynı konuda verdiği seminerler sonucunda katılımcıların paylaşımlarını da içeren kitap; hayatta benzer durumda olan farklı kişilerin tecrübelerinden de faydanılmasını sağlıyor. Özgürlük Projesi şimdi tüm kitap satış noktalarında.

Geçtiğimiz yıl en çok konuşulan konuların başında sağlık gelirken bu yıl sağlıkla birlikte ekonomi de gündemin başlarında yer alıyor. Yaşam kalitesini oldukça etkileyen pahalılaşma doğru bütçe yönetiminin nasıl olması gerektiği sorusunu akla getiriyor. Kişileri alış veriş yapmaya yönelten istekler, ihtiyaçlar, indirimler, teşvikler doğru yönetilemediğinde bütçeler için tehdit oluşturabiliyor. Özellikle de bugünlerde bütçemizi nasıl koruyabileceğimizi, doğru finansal adımların nasıl atılması gerektiğini Para Koçu, Yazar Pelin Narin Tekinsoy açıkladı.

Bütçe yönetimi akla ilk olarak şirketler veya kurumlar gibi organizasyonların bütçelerinin yönetilmesini getirse de çıkış noktası kişisel bütçedir. Kişisel bütçeden de yola çıkarak aile bütçelerinde kaç kişinin gelir getirdiği ve harcamaların kimler için yapılacağı konusu konuşularak öncelikler belirlenmeli ve kazançlardan, harcamalardan oluşan gelir gider dengesi sağlanmalıdır. Ürün raf fiyatlarının ve enflasyonun tüm dünyada arttığı bugünlerde, artan banka faiz oranları da kişilerin hem alışveriş hem de yatırım kararlarını doğrudan etkiliyor. Bu durumda kişilerin bilinçli adımlar atabilmesi ve doğru bütçe yönetiminin ipuçlarını Para Koçu, Yazar Pelin Narin Tekinsoy verdi.

Bütçe tabloları oluşturulmalı 

Birçok şirket bütçesinin yönetiminde de olduğu gibi kişiler kendilerinin ve ailelerinin bütçe yönetimi için tablolar oluşturmalı. İstek ve ihtiyaçların netleştirilip, yeterli para olduğunda yapılacaklar şeklinde başlıkların ayrı ayrı belirlendiği, gelir ve giderin yazıldığı, kişisel ve aile hedeflerinin netleştirildiği tablolar oluşturulmalı. İhtiyaçlar, günlük, aylık ve zaman içinde olmazsa olmazlar şeklinde de üçe ayrılabilir. Bu tabloya mecburi giderler olarak kira, faturalar gibi düzenli olanlar yazılabilirken bir anda ve nadiren oluşabilecek öngörülmeyen giderler için de bir bölüm oluşturulabilir. Bütçenin genel bir fotoğrafını çekmek harcama yaparken de bilinçli yapılmasına yardımcı olur.

İndirimlere yaklaşım nasıl olmalı? 

Ürünlerin fiyatlarının sürekli arttığı haberleri ard arda gelse de bir yandan da indirim haberleri gelmeye devam ediyor. İndirimler gerçek anlamda yapıldığında firmaların stoklarını tüketmelerine ve belli pazarlama hedeflerini gerçekleştirmelerine yararken tüketicilerin de ihtiyaçlarını uygun fiyata gidermelerini sağlıyor. Bilinçli bir tüketici olup, bütçeleri korumak için almak istenen ürünün örneğin mağaza ve internet mağazasındaki fiyatı karşılaştırılmalı. Aynı satıcıdan aynı ürün olsa dahi iki farklı satış kanalında fiyatlar farklılıkları mevcut. İndirimler değerlendirilirken iyi araştırılmasını tavsiye ediyorum. Fiyatların daha da yükseleceğinin endişesiyle indirimde görünen ama ihtiyaç olmayan ürünler alınarak stoklanmamalı. Her zaman kullanılan, raf ömrü uzun ve ihtiyaç olan ürünler için indirimler değerlendirilebilir.

Kredi kartı kullanımı

Kredi kartları kullanırken bilinmesi gerekenler; her kredi kartı için kullanım bedeli tahsil edildiği gibi kredi kartıyla satın alırken yılın belli periyotlarında yapılan öteleme faizinin değişiklik miktarlarının duyuruları da takip edilmelidir. Mümkün olduğu kadar kredi kartı harcamalarını günlük ve aylık tablolar şeklinde neye para harcandığına dair notlar alınarak çıkarılmalı. Kişiler kurumların kendileri için hazırladığı harcama grafiklerinden çok kendi harcama grafiklerini tutmalı. Bu çizelgeler hem aylık hem de yıllık olarak kendinizi ne kadar miktarda bloke ettiğimizin göstergesidir. Bankalar aylık grafikler gönderirken, kişisel olarak siz yıllık olarak da kredi kartı parasal durumunuzu görebilirsiniz. Ayrıca bilimsel araştırmalar kredi kartı harcamalarında kişinin beynindeki acı hissini ortadan kaldırdığını ispatlayarak kontrol edilmez şekilde kullanıldığını kanıtlamıştır.

Alışverişlerde nakit para kullanmaya özen gösterilmeli

Alışverişlerde mümkün olduğu kadar nakit para kullanmaya özen gösterilmeli. Bu sizin ihtiyatlı ve kontrollü şekilde davranmanızı sağlar. Bilimsel araştırmalar nakit para kullanırken beyinde acı hissi oluştuğu için bireyin daha kontrollü davrandığını kanıtlamıştır. Bununla birlikte günlük ve haftalık bütçenizde kendinizi gözlemlemek için nakit bir bütçe oluşturmak, süreci parasal davranışınız olarak yorumlamanıza da yardımcı olacaktır. Hatta bu durumu biraz daha düşünmek ve netleştirmek için “en son hangi dönemde nakit para kullanıyordunuz ve nasıl davranıyordunuz?” sorularını cevaplamak bugünkü parasal davranışlarınız için de bir fikir edinmenize yardımcı olabilir.

Tasarruf nasıl yapılmalı? 

Bugünlerde tasarruf yapmak günü kurtarma halinden dolayı hayal gibi görünebilir. Ancak para listenizle beraber kredi kartı gözlem listenizi oluşturmak başlangıçta ufak ufak da olsa bir süre sonra sizi tasarruf tarafına getirecektir. İçinde bulunduğumuz durumda günü doğru programlayarak akıllı borç yapmak veya hiç borç yapmayarak ilerlemek tasarruf sağlamamıza yardım edecektir. Bununla birlikte evdeki kıyafetlerinizi yeniden elden geçirerek tasarım yapmanız veya terzinizle beraber yenilemeniz tasarruf yollarından biri olabilir. Sıklıkla kuru temizlemeye verilen ev kıyafetleri yerine, evde yapamayacağınız veya hassas olduğunu düşündüğünüz kıyafetlerinizi seçerek temizlemeye verme, tasarruf alanında değerlendirebileceğiniz diğer noktalar. Bazen evde temizlemeye çalıştığımız kıyafetler astarı yüzünden pahalı masraflar çıkarabilir. Her gün dışarıdan yemek sipariş etmek yerine evde sağlıklı şekilde hem de hane halkıyla beraber yapılacak, aile ilişkilerini güçlendirecek menüler oluşturulabilir. İhtiyacınızı görmeyeceğini düşündüğünüz yani kullanılmayacak diye bir kenara ayırdığınız ev araç ve gereçleri için de ucuz maliyetli yenilemeler, kullanım şekli değişikliği yapmak mümkün olabilir. Kişisel olarak yeteneklerinizin de ortaya çıkmasını sağlayacak bu tür davranışlar ruh halinizi de olumlu yönde etkilemekle kalmayacak; bu alışkanlıklarınız değişmeye başladığında tasarruf ettiğinizi göreceksiniz. Olur da bunların hiç birini yapamam diye aklınızdan geçiyorsa, evinizde artık ihtiyacınız olmayan eşyaları çıkarıp ihtiyacı olan kişilerle paylaşabilirsiniz.

Duygular birikim planlarını ve acil durum yönetimini etkiler

Tasarruf yapmaya başladığınızda acil durum çözümleri için gereken parayı da biriktirmeye başlarsınız. Her ne kadar duygularımız kişisel bütçe birikim planı oluşturmakta göz ardı edilse de acil durumlarda duygu yönetimi önemlidir. Para kullanımı gerçekte alıp-verme ve hesap yapma şeklinde her ne kadar algılansa da her türlü ihtiyacımız ve isteğimizin altında duygularımız yatar. Günümüz koşullarındaki yatırım enstrümanlarının kullanımı daha fazla kazanma isteğinin oluşturduğu güçlü hissetme veya kaybetme korkusu gibi duygularımızı tetiklese de bireysel inançlarımızla hareket etmemize sebep olur. Tüm bu koşullarla beraber, birikim yapabilmek ve doğru bütçe yönetimini sağlamak istiyorsak önce en acil olan şey duygularımızı yönetmeyi öğrenmektir.

Işıltılı parçalar, kadife kumaşlar, uzun çizmeler derken siz de yılbaşı gecesi ne giyeceğinize karar veremiyor ancak ortamda fark yaratmak ve şık gözükmek istiyorsanız,  hazırlarken ayrı bir zevk aldığımız yılbaşı gecesi fark yaratacak 5 önerimizin işinize yarayacağını umuyoruz. Ancak  önerilerimizi değerlendirirken dikkate almanız gereken önemli bir nokta var ki o da yılbaşına nerede gireceğiniz. Dış mekan veya iç mekan olarak değerlendirebileceğiniz, sizler için hazırladığımız önerilerimize şimdi göz atma zamanı!

  1. Işıltılı Parçalar : İster evde , ister bir mekanda değerlendirebileceğiniz ve gece boyunca parıldamanıza yardımcı olacak ışıltılı parçaları düşünmek için en doğru zamanlardan biri de yılbaşı gecesi. Böyle bir seçim yaparsanız dikkat etmeniz gereken şey; sade bir saç, makyaj ve aksesuar tercih etmek. Aksi takdirde göz yorabilir ve abartıya kaçıyor gözükebilirsiniz.  Zaten kıyafetinizin kendini göstereceği aşikar!

2.  Püskül Detaylar : Püsküllü kıyafetlerin her ortama uymadığını ve abartı kaçtığını biliyoruz. Ancak yılbaşı gecesinin özel olduğunu düşünürsek, o geceye mahsus olarak tercih edebilir ve fark yaratabilirsiniz. Havanıza hava katacak püsküllü kıyafetleri cesur kadınlar çok sevecek!

3. Uzakdoğu Esintileri: Klasik tarzlardan sıkıldıysanız ve fark yaratmak istiyorsanız uzak doğu imzası taşıyan modelleri çok seveceksiniz. Üstelik renkli ve hareketli desenler sizin de enerjinizi yükseltecek ve geceye daha iyi adapte olmanızı sağlayacak. Şimdi eğlenme zamanı !

4. Hayvan Desenli Kıyafetler : Modası bir türlü geçmeyen ve kendini her ortamda öne çıkaran bu desenler sıklıkla tercih edilse de herkeste duruşu farklı oluyor. Kırmızı bir ruj ve kırmızı bir oje ile kombinlendiğinde seksapalitesi tartışılmaz bir hal alan hayvan desenleri ister elbise ister tulum olarak taşıyın, her ikisi de kabulümüz.

5. Deri Albenisi: Dişiliğini gizemli bir havaya bürümek isteyenlerin bir numaralı tercihi olan deri parçalar, yılbaşı gecesi de kurtarıcılardan. Üstelik uzun deri çizmelerle de harika bir bütünlük yakalayan deri elbiseleri es geçemezsiniz.

Peki sizin favoriniz hangisi?

 

 

 

2022’ye sayılı anlar kala bir çok kişi yeni yıl hedeflerini belirlemeye, yeni hedef listelerini oluşturmaya devam ediyor. Dünyanın birçok yerinde, her yaştan kişinin yeni bir yıla girerken yapmayı alışkanlık haline getirdiği hedef listeleri oluşturmada dikkat edilmesi gereken bazı kıstaslar bulunuyor. Hem yeni yıl öncesi hem de hayatın her aşamasında kişisel hedefleri oluşturmak, güncellemek, geliştirmek isteyen kişilere doğru hedeflerin nasıl belirlenebileceğini Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni ve Yazar Sevgi Keleş açıkladı. 

Her yeni yıla girerken yeni planlar yapılır, uzun hedef listeleri hazırlanır. Kişiler kendi hedefleri ve bunlarda gösterdikleri sebata göre hedefleri gerçekleştirebilir veya listeler bir sonraki yıla aktarılır. Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni ve Yazar Sevgi Keleş, hedeflerin kişiye özel olduğunu, kişilerin önce kendilerini tanımaları ve hedefleri koyarken içsel ve dışsal kaynaklarını farketmelerinin önemli olduğunun altını çizdi ve yeni yılda yeni hedefler belirleyecek olan kişilere şu önerilerde bulundu. 

Mevcut durum tespit edilmeli 

Mevcut durum şu an sahip olunan kaynaklar, içinde bulunulan süreçtir. Mevcut durumu iyi anlamak hedefe ulaşmada katkı sağlar. Mevcut durumda bulunan içsel kaynaklar beceriler istek ve motivasyondur. Dışsal kaynaklar ise çevreden alınabilecek tüm pozitif katkılardır.  Mevcut durumu saptarken kişiler kendilerine bu soruları sorarak hem farkındalık hem de tarafsız bakış açısı kazanabilirler. “Şu an hangi kaynaklara sahibim? Hedefim için bana katkı olabilecek nelere sahibim? Hedefime ulaşmak için kimlerle iletişime geçebilirim? 

Hedefler gerçekçi olmalı 

Hedef koymak ile hayal kurmak farklı şeylerdir. Ulaşılmaz hedefler belirlemek ve sonrasında ulaşamamak kişiler için motivasyon kaybına ve bir süre sonra amaçsızlığa sebep olabilir. Bu yıl için belirlenen hedeflerin gerçekçiliği gözden geçirilmeli.  Hedefler kadar gerçeklik, yapılabilirlik de kişiye özeldir. Hedeflerin gerçekçiliğini anlamak için bu sorular üzerinde düşünülebilir: “Hedefime ulaşacağıma inanıyor muyum? Hedefimi gerçekleştirmek için ayırdığım süre yeterli mi? Bunlar sadece hedef koymak için mi koyuldu yoksa bu hedefe gerçekten odaklı mıyım? Hedefime doğru hangi eylem adımlarını atabilirim?”

Hedefe giden aşamalar belirlenmeli ve detaylandırılmalı

Hiç kimse hedefine doğru ilerlerken ilk adımda ulaşmıyor. Hedefler belirlendikten sonra hangi aşamalarda ulaşılacağını anlamak için basamaklar önceden belirlenmeli. Hedef çalışması bir örnekle açıklanırsa; taksiye binip yalnızca şuraya gitmek istiyorum demek kişiyi afaki bir yere getirir. Bunun yerine gidilmek istenen adres tam verilmeli, detaylandırılmalı. Yolda olabilecek aşamalar, sapmalar konuşulmalı. Birçok kişi hedefine yaklaştığını ama tam başaramadığını söyler. Kişinin ihtiyacı genel değil tam arzu ettiği noktayı belirleyip o yöne doğru ilerlemektir. Hedefe giderken hedef sapması süreci uzatacaktır. Hedefe doğru ilerlenirken bu sorular aşamaları belirlemede ve netleştirmede kullanılabilir. “İlk hangi adımla başlamam gerekir? Hedefime ilerlerken başka neler ekleyebilirim? Hangi kaynaklar hedefimle ilgili bana destek olabilir?”

Hedefler güncellenmeli

Yıllık hedef belirlerken yılı çeyreklere bölmek, 3 ve 6 aylık dönemlerde kontrol etmek önemlidir. Hedeflerin ne kadar gerçekleştiği, nelerin eksik kaldığı, bir sonraki çeyrek için nelere ihtiyaç olduğu düşünülüp kontrol edilmeli ve hedef buna göre güncellenmeli. Hedeflerin gerçekleşme durumunu ele alırken ve güncelleme yaparken bu sorulardan yararlanılabilir: “Hedefimi güncellerken neye dikkat etmeliyim? Hedefime ulaşmak için neye ihtiyacım var? Hedefimi dönüştürmem gerekirse neyi seçerim? Benim için ulaşılabilinir, bana en yüksek katkıyı sağlayacak hedef nedir?”

Kişilerin, hayatlarında kendi pozitif potansiyellerini ortaya çıkarmaları, benliklerini yaşayabilmeleri için hedef belirlemeleri önemlidir. Her yeni yılın başlangıcında veya istenen farklı zamanlarda hedefler belirlemek kişiler için adeta yol haritası oluşturur. Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni ve Yazar Sevgi Keleş hedef çalışması yaparken sorular sormanın çok önemli olduğunu belirtti;  kişilere kendilerini iyi tanımalarını ve hedeflerini belirledikten sonra özveri ile süreci takip etmelerini önerdi. 

 

Günümüzde çocuklara daha fazla zaman ayırmalı!

Dijital cihazların çocuk gelişimindeki olumsuz etkilerine dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özellikle 0-3 yaş arasındaki dönemde çocukların ekran kullanımından uzak tutulması gerektiği uyarısında bulunuyor. 3T olarak tanımlanan “televizyon, tablet ve telefon” kullanımının sosyal becerilerin gelişmesine engel olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dil konuşma becerileri geç oluyor, anlıyorlar ama ifade edemiyorlar. Beynin sözcük üreten alanı gelişmiyor. Yaşıtlarına göre geri kalıyorlar.” dedi. Günümüzde anne ve babaların çocuklarına daha fazla zaman ayırması gerektiğini de kaydeden Tarhan, “50 sene önce anne-baba çocuğa yarım saat zaman ayırırdı, şimdi 1 saat zaman ayıracak. Çünkü sosyal yollar zayıfladı.” uyarısında bulundu.

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tehlikeli 3 T olarak da tanımlanan televizyon, tablet ve telefonun çocukların gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerini değerlendirdi.

Ucuz bakıcılar, klip sendromuna yol açıyor

Uluslararası yapılan pek çok çalışmada televizyon, tablet ve telefonun özellikle 0-6 yaş arası çocuklar üzerindeki etkilerinin araştırıldığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bunlar evdeki ucuz bakıcılar olarak da değerlendiriliyor. Anne tableti çocuğun eline veriyor, sonra kendini işe veriyor. Çocuk onunla oynuyor ve saatler geçiyor. Bu süre zarfında çocukta hiç ağlama ve ses yok. Anne bütün işlerini yapıyor. Bu etkiler üzerine araştırmalar yapıldı. Hatta bu çalışmalardan da önce bazı vakalar tespit ettik. Adı ‘Klip Sendromu.’ Bu çocuklar 4 yaşına geldiği halde konuşamıyorlardı. Çünkü çocuk bütün gün televizyonda klip izliyor. O klipleri seyreden çocuk gülüyor, oynuyor, çok rahat vakit geçiyor. Hatta yemek yerken bile izletiliyor.” dedi.

0-3 yaş arası için çok tehlikeli

Özellikle televizyon başta olmak üzere ekranların 0-3 yaş arasındaki çocuklarda olumsuz etkileri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Daha önce çocuğa yemek yedirirken yakınları onu oyunlarla oyalamaya çalışırdı. Dayı gelir, takla atardı. Çocuk gülerken anneler ağzına lokma sokardı. Şimdi bunlara hiç ihtiyaç duyulmuyor. Televizyonda reklamları açıyorlar, sesini yükseltiyorlar. Çocuk onunla ilgilenirken ağzına yemeği koyuyorlar. Çocuğa yemek yedirme yöntemi olarak kullanılıyor. Bir müddet sonra çocuk bunu şiddetle istiyor, o olmadığı zaman krize giriyor. Özellikle 0-3 yaş arasındaki çocuklara tablet vermek, televizyon izlettirmek çocuğu alıp Sarayburnu’ndan denize atmak gibidir. O derece tehlikelidir.” uyarısında bulundu.

Beynin sözcük üreten alanı gelişmiyor

3T’nin özellikle bu dönemdeki çocukların gelişimi üzerindeki olumsuzluklarına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuğun zihinsel gelişimine, davranışsal gelişimine, sosyal değişimine etki ediyor. Hatta sosyal tarama testleri yapılıyor, sosyal performans tarama testleri bu çocuklarda düşük çıkıyor. Dil konuşma becerileri geç oluyor, anlıyorlar ama ifade edemiyorlar, kelime konuşamıyorlar, sözcük üretemiyorlar. Beynin sözcük üreten alanı gelişmiyor. İnce motor, kaba motor becerileri gelişmiyor. Sosyal becerileri, öz bakım becerileri gelişmiyor. Böyle çocuklar yaşıtlarına göre geri kalıyorlar. Bu gibi tehlikeli durumlar nedeniyle yakın bir gelecekte ‘Çocuklar için zararlıdır’ uyarısı yer alacak. O noktaya doğru gidiyoruz.” dedi.

Konuşmada gecikme varsa dikkat!

Ailede düzen, sevgi, sıcak bir ortamın bulunmaması halinde çocukların çok daha fazla etkilendiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gevşek disiplinli, sevginin az olduğu zayıf ailelerde bu durumun daha çok ortaya çıktığını görüyoruz. En çok da dikkatimizi çeken böyle durumlarda bu çocukların gelişiminin olumsuz etkilenmesi. Çocuğa seslenildiği zaman çocuk tepki vermiyorsa, dil ve konuşmasında gecikmeler varsa dikkat etmek gerekiyor. 1,5 yaşına gelmiş çocuğun iki heceli konuşması lazım. Çocuk teknoloji dışındaki konulara odaklanamıyorsa, şiddete eğilim varsa, ailede ve arkadaşlarıyla başka türlü ilişki kurmak istemiyorsa olumsuz etkilerden bahsetmek mümkündür.” dedi.

Anne ve babasıyla iyi zaman geçiren çocuk tablete ihtiyaç duymuyor

Bu nedenlerle 3 yaşına kadar hiç kullandırmamayı, ondan sonra da belirli saatlerde kullanıma izin verilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Haftada en fazla 21 saati geçmeyecek şekilde kullanma öneriliyor. Anne ve baba ortak mesaj verirse çocuk buna çok kolay uyuyor. Anne baba ortak mesaj vermezse çocuk böyle durumlarda hemen hoşuna gideni tercih ediyor. Çocuk, anne ve babayla iyi vakit geçiriyorsa tableti televizyonu hiç eline almıyor. Çocuk büyütmek sorumluluk istiyor. Çocuk üç şeyi örnek alıyor: Annesini, babasını bir de anne-babanın ilişkisini. Eğer evdeki rol modeller yani anne ve baba iyiyse, anne – baba ilişkisi iyiyse çocuk 3T’ye ihtiyaç duymuyor. Evde daha güzel, sıcak bir ortam var. Çocuk bağımlılık ilişkilerine girmiyor ve zararlardan korunuyor. O yüzden korunmak için özel olan evin sıcak ortamı, aile ortamı ve fiziksel temastır.” dedi.

Çocuklar dijital dünyanın yerlileri

Dijital çağda dünyaya gelen çocukların şartlara daha kolay ayak uydurduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuklar dijital dünyayı çabuk öğreniyor. Anne babalar kendileriyle kıyaslıyorlar. ‘Bizim çocuk çok zeki, hemen öğrendi’ diye şaşırıyorlar. Aslında çocuk dijital dünyanın yerlisi, biz o dünyanın dışındayız. Onun için bu doğal bir durum.” dedi.

Beyindeki dopamin kontrol merkezini bozuyor

Dijital cihaz kullanımının çocukta bağımlılık oluşturma riski barındırdığını belirten Tarhan, “Çocuk için çok renkli ve çekici bir yer. Çocuğun beynindeki ödül ceza merkezini çok harekete geçiriyor. Çocuğun beyninde müthiş dopamin salgılatıyor, onun için bağımlılık yapıyor. Çocuğun bağımlılığı özellikle madde bağımlılığı gibi beyinde aynı dopamin kontrol merkezini bozuyor. Burada ciddi bir risk oluşturuyor.” dedi.

Aile yapıcı olmalı ve bilinçli davranmalı

Teknoloji kullanımının ciddi bir şekilde bir kültürünün oluşması gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ailenin bilinçli olması ve anne-babanın yapıcı davranması gerekiyor. Teknolojinin bir amaç değil, araç olduğu anlatılmalı. Okul, ders ve çalışma gibi kavramların olduğu, hayatın kurallı bir ortam olduğu anlatılmalıdır. Başkasının hakkı, kardeşlerinin hakkı ve arkadaşlarının hakkı olduğu anlatılmalıdır. Çocuğun sosyal sınırları öğrenmesi lazım. Çocuk sosyal sınırları öğrenmezse benmerkezci oluyor. Büyüdüğü zaman da her istediğinin olmasını istiyor. Narsistik bir çocuk ortaya çıkıyor. Bu nedenle çocuğun eğitiminde teknoloji kullanımıyla ilgili bilgi vermek gerekiyor.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, anne ve babanın çocuğa yol gösteren bir kılavuz kaptan olması gerektiğini ve çocuğa rehberlik etmelerinin önemini vurguladı.

Sosyal yollar zayıfladı, aile daha fazla zaman ayırmalı

Günümüzde anne ve babaların çocuklarına daha fazla zaman ayırması gerektiğini de kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “50 sene önce anne-baba çocuğa yarım saat zaman ayırırdı, şimdi 1 saat zaman ayıracak. Çünkü sosyal yollar zayıfladı. Artık biz 3T’yi evin açık kapısı olarak görüyoruz. Evin açık kapısı önceden televizyondu, şimdi tablet ve telefon da eklendi. Üçü de aynı anda evin güvenli ortamında ama çocuk güvensiz bir dünyayla gerçeklik algısı oluşmadan ilişki kuruyor. Beyin ancak 5-6 yaşında somut düşünceden soyut düşünceye geçmeyi öğrenebiliyor. Soyut düşünce becerisi gelişmeyen çocuk, hayalle gerçeği ayırt edemiyor.” uyarısında bulundu.

Eğer siz de geleneksel lezzetlere yenilik katmayı seviyorsanız, şekersiz, fit ve sağlıklı tatlı tariflerine ilginiz çoksa, yapımı da kolay olan bu tarifi eminiz ki  çok seveceksiniz 🙂

Malzemeler:

  • 1 kg dilimlenmiş bal kabağı,
  • 5  yemek kaşığı bal,
  • 1 su bardağı su,
  • Susam,
  • Tarçın,
  • Ceviz

Yapılışı:

Kabakları  su ile  pişirelim, suyunu çekmek üzereyken balını katıp karıştırarak dilimli kabakları çatal yardımıyla ezelim.

Püre haline gelen kabağı yayvan bir kaba alarak spatula yardımıyla düzeltelim .

İsteğe bağlı olarak susam, ceviz ve tarçınla süsleyelim.

 

 

Afiyet Olsun 🙂

 

Gerçekleştirilememiş isteklere ve istenmeyen sonuçlara verilen bir tepki olan öfke, uygun biçimde ifade edildiğinde yapıcı, doğal ve sağlıklı bir duygudur. Ancak öfkenin hafif bir rahatsızlık halinden şiddete kadar varabileceğini ve kişinin bu duyguyu kontrol edemediğinde yaşam kalitesinin bozularak bu duygunun kölesi haline geldiğini hissedebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, “Öfkenin şiddeti kişiden kişiye veya olaydan olaya değişebilir. Her insanın stresli bir duruma veya tehdit içeren bir olguya karşı tutumu aynı olmayabilir. Bir takım yaşantısal veya genetik etkenlerden dolayı bazı kişilerin strese karşı daha düşük toleransı olabilir. Diğer önemli nokta ise iletişim becerisidir. İletişim becerisi zayıf olan kişiler kendilerini ifade edemediklerinde öfkeleri şiddetlenebilir” açıklamasında bulundu.

Öfke sırasında diğer tüm duygularda olduğu gibi vücutta birtakım değişimlerin olduğuna dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, “Kalp hızımız ve tansiyonumuz yükselir, nefes alışverişimiz sıklaşır. En önemlisi ise yoğun öfke sırasında sağlıklı düşünme yetisi ve iletişim becerileri zayıflar bu da kişiyi çaresiz hissettirebilir” dedi. Öfkeye neden olan durumların genellikle yaşamdaki çeşitli aksaklıklar, trafik, iş stresi, maddi zorluklar, kayıplar, kişinin kendi ile ilgili hoşnutsuzlukları, kendini ifade edememe, yoğun kaygılar veya sağlık problemleri olduğunun altını çizen Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, “Şiddetli öfke hali sırasında karşınızdaki kişiye kendinizi doğru aktaramadığınızda iletişim sağlıksız hale gelmektedir. Bu da sizde daha fazla öfke ve daha fazla olumsuz duygulara neden olur. Öfke, kontrolden çıktığı zaman zihinsel performansı da ciddi ölçüde etkiler. Konsantrasyonda bozulmalara, unutkanlığa, motivasyon kayıplarına, akademik başarısızlıklara sebep olabilir” şeklinde konuştu.

Öfke yönetiminin amacı öfkeyi ortadan kaldırmak değil, bu duyguyu kontrol altına almak 

Öfke yönetiminin amacının öfke duygusunu tamamen ortadan kaldırmak değil, bu yoğun duygunun şiddetini yönetebilmek veya öfke halindeki davranışları kontrol altına almayı öğretmek olduğunu vurgulayan Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, “Çözüm yolu ise sizi öfkelendiren etkenlerden, olaylardan veya kişilerden kaçmak değil bu gibi etkenler karşısındaki tepkilerinizi duruma uygun biçimde kontrol altına almaktır. Öfke ile baş etmek için iletişim tarzınız önemlidir. Olaylara verdiğiniz tepkilerde yapıcı bir yol izlemelisiniz. İhtiyaçlarınızı ve isteklerinizi net olarak belirlemeli sonrasında bunları çevrenizdeki insanları kırmadan ve kendinizi yıpratmadan gerçekleştirmek için ne yapacağınıza karar vermelisiniz. Öfkeniz kontrolden çıktıysa ve hafifletemiyorsanız en önemlisi yaşam kalitenizi bozmaya başladıysa, şiddete başvurmaya başladıysanız mutlaka vakit kaybetmeden bir uzman desteği almalısınız” dedi.

Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, öfkeyi yönetmek için 10 öneride bulundu:

1) Nefes egzersizleri ve gevşeme egzersizleri ile sakinleşmeye çalışın

2) Sizi rahatlatan bir olayı, kişiyi, mekânı hatırlayın

3) Ne istediğinizi tanımlayın, doğru aktarmaya çalışın

4) Öfkenizin şiddeti iletişiminizi olumsuz etkiliyorsa gerekirse bulunduğunuz ortamdan uzaklaşın sakinleştiğinizde tekrar konuşmayı deneyin

5) Stres seviyenizin yükseldiğini fark ediyorsanız kısa molalar verin, her gün kısa da olsa sizi rahatlatan şeylere vakit ayırın

6) Öfkeye neden olana değil çözüme odaklanın

7) Günlük yaşantınızda ‘sen’ dili değil ‘ben’ dili kullanın

8) Sıklıkla özeleştiri yapın, yakın çevrenizin öfkenizle ilgili yorumlarını değerlendirin

9) Duygularınızı, düşüncelerinizi daha iyi tanıyın ve olaylara verdiğiniz tepkileri, şiddetlerini notlar alarak değerlendirin

10) Daha çok empati kurmaya çalışın, daha iyi bir gözlemci olmayı deneyin.

Güçlü kurulan bir anne-bebek bağı, bir insanın yaşamının tamamını etkilediğinden son yıllarda daha da ön plana çıkmayı başaran bir konu oldu. Bunda bilinçli ebeveynlerin katkısı elbette çok büyük. Günümüz insanlarının pek çoğunun gelecek yaşamında özgüven sorunu yaşama, güçlü ilişkiler kuramama, doğru eş seçimi yapamama gibi sorunlar içerisinde boğuştuğunu görüyoruz, bunlarda anne-bebek bağının etkili olduğunu da uzmanlardan sıkça duymaktayız. Sık sık adını duyuran ve hatta hamilelikten itibaren kulaklara aşina olmaya başlayan  güçlü anne-bebek bağı kurmanın yollarını ise sizler için kaleme aldık:

  • Hazırlık : Hamile kalmayı düşündüğünüz andan itibaren, doğum ve bebek bakımı gibi süreçlerle mental olarak hazırlanın. Bebek bakımı konusunda bilinçlenmeniz, bebeğinizle daha sıcak bir ilişki kurmanıza  yardımcı olacaktır. Sizin psikolojinizin, bebeğinizle bağını ve bebeğinizin ruh halini de etkileyeceğini unutmamalısınız.
  • Tentene Temas: Doğumun hemen akabinde, bebeğin mümkünse yıkanmadan sizin göğsünüze bırakılması tentene temasın ilk ve çok önemli bir aşaması. Günümüzde buna değer veren doktorlar yok değil, işe bu düşüncede bir doktor bulmakla başlayabilir ve sezaryen veya vajinal doğum fark etmeksizin, bu talebinizi doktorunuza dile getirebilirsiniz.
  • Emzirme : Emzirmek anne-bebek bağını kolaylaştıran bir unsur olarak görülüyor. Emzirme olmazsa bağ kurulamaz demek değildir bu, ancak bebeğinizin buna ihtiyacı olduğunu ve sizinle bağ kurmasına vesile olduğunu bilerek yola başlamak önemli. Sıkıntı yaşıyorsanız bir emzirme danışmanından profesyonel destek almayı düşünebilirsiniz.
  • Kucaklama : “Kucağına alma, alışır” hurafesine kulak asmadan, güzel bebeğinizi bol bol kucaklayın. Onun ihtiyacı,  dokuz aydır tanıdığı o güzel  kokunuzdan ve sıcaklığınızdan mahrum kalmamak. Daha sakin, daha mutlu olduğunu siz de hissedeceksiniz. Kucaklamak hem sizi ona, hem de onu size daha sıkı saracak!

  • İletişim Kurma: Minik bebeğinizle vakit geçirirken sık sık onun gözlerinin içine bakın, ona dokunun ve onunla konuşun. Birebir ilgilenmeniz ve iletişim kurmanız bağınızı çok sıkı kuracağı gibi aynı zamanda onun gelişimini de hızlandıracak. Ona tatlı sesinizle ninniler söyleyebilir veya hikayeler anlatabilirsiniz. Emin olun çok sevecek.
  • Sözünüzü Tutma: Kendinizden pay biçtiğinizde size verdiği sözde durmayan birine hala güvenebiliyor musunuz? Emin olun sözünüzde durmadığınızda o da henüz küçük olmasına rağmen size inancı azalıyor ve hayal kırıklığına uğruyor. Ona birazdan geleceğinizi söylediğinizde gerçekten birazdan gelmelisiniz. Böylece size daha çok güvenecek ve anne-bebek bağı zarar görmemiş olacaktır.
  • Dürüst Olma: Tıpkı sözünüzde durmanız gibi dürüst olmanız da anne-bebek bağının güçlü bir ilmeği. Yalan söylediğinizi anlarsa size yeniden güvenmesi zaman alabilir ve bu durum ileride size kendisini açmamasına kadar devam edebilir. Eğer gerçekten onunla samimi bir bağ kurmak istiyorsanız, dürüst olmaya gayret etmelisiniz.

Anne-bebek bağı kurmanın en önemli maddesi ise bebeğinizle Kaliteli Zaman Geçirme ‘dir.  Bunun için kendinizi gerçek anlamda bebeğinizle olduğunuz ana odaklamalı ve başka şeylerle oyalanmadan, onunla birebir temas kurmalısınız. İlla ki ona bir şeyler öğretmek değil, onun sizi yönlendirmesine de izin verebilir ve kendinizi akışa bırakabilirsiniz.

Güçlü bağların kurulduğu güzel anlara….

 

Lezzetini çok sevdiğimiz ancak fazla tüketmemeye özen gösterdiğimiz çikolatayı bir de bu tarafından dinleyin! Bir anne-kız girişimi olan Nuvole Chocolate, yalnızca oluşum hikayesi ile değil, sağlıklı ve sürdürülebilir özelliği ile de  takipçilerine ilham veriyor. Sevgili Aslı ve annesi Sevgili Hale Hanımlar hikayelerini Womanlogy okurları ile paylaşarak bizlere konuk oldular, değerli vakitlerini ayırdıkları için kendilerine teşekkür ederken, sizleri keyifli röportajımızla baş başa bırakıyoruz:

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Aslı (Marka Yöneticisi): Yeditepe Üniversitesi’nde PR ile Uluslararası ilişkiler ve Siyaset Bilimi bölümlerini bitirmiş bir genç girişimciyim, lisans tezimi de yazmış olduğum kakao ticaretinin sürdürülebilirliği konusuna özel bir ilgi duymaktayım. 2019 yılında Girişimcilik Vakfı’na seçildim. Öğretim hayatım boyunca ülkemizde ve yurt dışında çeşitli yerlerde staj, çalışma ve gönüllülük deneyimlerim oldu. Şimdi ise farklı yerlerde alanında çok başarılı şeflerden almış olduğum çikolata eğitimleri sonrasında annem Hale ile Kozyatağı’ndaki dükkanımızı işletmekte ve markamızı büyütmekteyiz.

Hale (Üretim Sorumlusu): İtalyan Lisesi ardından lisans bölümüm olan İspanyol filolojisini bitirerek uzun seneler boyu kozmetik sektöründe öncü olan  bir Fransız markasının bünyesinde çalıştım. Kurumsal hayat sonrasında içimdeki yaratıcılığı daha fazla tutamayıp, kendimi resim sanatına adadım. Aynı zamanda üç çocuk annesiyim. Özellikle kızım Aslı’nın profesyonel voleybolcu olması sebebiyle sağlıklı beslenme konusunda kendimi epey geliştirdim. Bunun üzerine kızım Aslı ile birlikte aldığımız eğitimlerle, yılların birikimi mutfak deneyimimi ve sanatımı çikolatalar üzerinde konuşturmaktayım. 🙂 

 

Nuvole Chocolate kuruluş hikayesi nedir ve “Nuvole” hangi anlamı taşımaktadır?

 Aslı: 8 yıllık lisanslı profesyonel voleybol geçmişim ve bir süreliğine modellik deneyimim oldu. Eğitim hayatım ile birlikte tüm bu aktiviteleri yürütmem sebebiyle oldukça yoğun bir hayat temposuna sahiptim ve yediğim, içtiğim tüm besinlerin içeriğine oldukça dikkat etmem gerekiyordu. Çikolatadan asla vazgeçemiyordum. (O zamanlar çikolatanın gerçekte ne kadar faydalı bir içeriğe sahip olduğunun farkında dahi değildim. 🙂 ) Bütün yolculuğumuz, annem Hale’nin, bir türlü vazgeçemediğim çikolatanın içeriğini “Daha sağlıklı nasıl yaparız?” sorusu ile başladı. Nuvole İtalyanca ‘’Bulut’’ demek. Bizim ‘’Hafifleten Çikolata’’ sloganımıza çok uygun olduğu için Nuvole adını tercih ettik.

Markanızın ve ürünlerinizin bu denli ses getirmesi için neler yaptınız?

 Aslı: PR okumam, marka oluşum sürecimize oldukça katkı sağladı tabii fakat en büyük etken sektördeki sağlıklı çikolata, glutensiz/vegan/rafine şekersiz çikolata boşluğunu dolduran az sayıda markadan biri olmamızdı. Müşterilerimizin genel olarak bizi tercih etme sebepleri; gıda boyası, palm yağı, koruyucu içermeyen; günlük, taze üretim yapmamız. Bunun yanı sıra; sürdürülebilirlik anlamında elimizden geldiğince dikkatli olmaya çabalıyoruz. Müşteri ilişkilerimizden tutun malzeme tedariğimize kadar attığımız her adımda etik, adil ve doğaya duyarlı olmaya çalışıyoruz. Hedef kitlemiz ile daha çok sosyal medya aracılığıyla birebir iletişim kuruyor, onları adeta ekibimize/ailemize dahil ediyoruz. 

Çikolatanın sağlıklı tüketilmesi için dikkat ettiğiniz bazı kriterler mevcut. Nedir bunlar?

Kakao aslında son derece sağlıklı theobroma bitkisinden elde edilen bir meyve. Burada önemli olan çikolatanın sağlıklı tüketilmesi yani gerçek kakao ile yapılmış, içeriğinde palm yağı, glikoz şurubu, koruyucu, renklendirici içermeyen çikolataların tercih edilmesidir. Nüfusun ve çikolataya olan talebin her geçen gün artmasıyla birlikte endüstriyel üretimi yapılan çikolataların aksine çikolatayı en saf haliyle üretmeye çalışıyoruz. Koruyucu içermediğinden dolayı raf ömrü daha kısa oluyor, biz de bu sebeple taze üretim veya sipariş üzerine üretim yapıyoruz.

Girişiminiz için başlangıçta sizi demotive eden unsurlar olmuş muydu?

Tabii maalesef ki… İlk başladığımızda annem ile birlikte çikolatalarımızı evden yapıyorduk. Ticari boyuta taşımak istediğimizde ise dükkanımızı açma kararı aldık. Bu noktada Türkiye’nin ekonomik koşulları ve girişimciliğin çok büyük risk olduğu düşüncesiyle olumsuz birçok eleştiri aldık. (Ör: Sağlıklı ürünleri satmak çok zor, nasıl para kazanacaksınız?) Eleştirileri dinledik tabii fakat olumsuz eleştirileri markamızı büyütmede yapıcı bir şekilde değerlendirdik. KOSGEB’den ileri girişimci desteği aldık. Farkımızı insanlara daha çok anlatmaya başladık ve geri dönüşler bizi çok motive etti. 

Genç bir girişimci olarak yeni girişimcilere önerileriniz nelerdir?

‘’Doğru yerde ve doğru zamanda araştırma yaparak, risk alarak fark yaratmak.’’ Aslında bu cümle benim için girişimciliğin formülü diyebilirim. Bana risk almamda cesaret veren başlıca unsurlar; ülkemizin yeni girişimlere oldukça açık olması ve diğer ülkelere göre girişimciliğin aslında zor gözükse de rekabetin azlığı sebebiyle gerçekte kolay olması. Daha doğrusu ön plana çıkmanın kolaylığı. Bunu unutmayarak inandıkları bir iş fikri veya sosyal girişim varsa diğer ülkelerdeki benzer örneklerini inceleyerek fikirlerini netleştirmeleri en önemli önerim olacaktır. İş veya sosyal girişim fikirlerine gelebilecek tüm soruları kendilerine sorarak cevapladıklarında markalarının oluşum süreci başlayacaktır.

Nuvole Chocolate için planladığınız gelecek hedefi nedir?

Aslı: En büyük hayalim Nuvole’yi Türkiye’nin dünyaca tanınan ilk %100 sürdürülebilir çikolata markası haline getirmek. Üretim ağımızın, zincirin ilk aşamasından son aşamasına kadar adil ve etik koşullar altında, doğaya karşı duyarlı olmasını sağlamak. Bu hedefler doğrultusunda her geçen gün kendimizi daha çok geliştiriyor, yeni çözümler bulmaya çalışıyor ve bol bol araştırma yapıyoruz. Bize bol şans dileyin! 🙂 

Hale: Aslı’nın hayallerine ortak olmak ile birlikte benim hayalim de herkese mucize besin kakaonun oluşumu çikolatayı en sağlıklı ve en leziz halinde ulaşılabilir kılmak. Butik çikolatayı herkesin ulaşabileceği kalitede ve fiyatta insanlara sunmak.

Sizce kadınların kendi hayallerinin peşinden koşabilmesi için neler yapmaları gerekir?

Gerçekten inandıkları bir iş veya sosyal girişim varsa bizim yaptığımız gibi eleştirileri dinleyerek yapıcı bir şekilde işlerini geliştirmek için kullanmaları başlıca tavsiyemizdir. İnandıkları işe dört elle sarılarak, pes etmeden hedeflerine ulaşmaları asla imkansız değil. Dünya’daki örnekleri de inceleyerek ‘’Neden ben de yapamayayım?’’ demeleri çok önemli. Bir de bir işin geri dönüşünün belli bir süre zarfında olduğunu unutmamaları ve başlangıç maliyetlerini olabildiğince az tutmalarını önerebiliriz.

Siz de Nuvole Chocolate’ı deneyimlemek isterseniz Kozyatağı’ nda bulunan dükkanlarını ziyaret edebilir veya  www.nuvolechocolate.com’dan  sipariş verebilirsiniz.  Sosyal medyadan takip etmek isteyenler için ise;

Instagram: @nuvolechocolate
Facebook: Nuvole Chocolate

 

Adaylarla işvereni bir araya getiren uygulama 24 Saatte İş, iş arayan kadın adaylara, herhangi bir taciz ya da sorunla karşılaşmalarını önleyebilmek için yedi öneri sıraladı. Kadınların iş arama süreçlerinde maruz kaldığı taciz olaylarını önlemek için daha önce de yapay zekâ kullanan ve ‘uyku modu’ özelliğini devreye alan 24 Saatte İş, daha fazla kadının iş yaşamında yer alabilmesi için şirketlerin, portalların ve tüm işverenlerin bu konudaki gerekli hassasiyeti göstermeleri gerektiğini belirtiyor.

Neredeyse her hafta hatta her gün kadınların yaşadığı zorlukları, uğradıkları tacizleri ve hayatlarını kaybettiklerini duyuran haberleri okuyor ve izliyoruz. Kadınların iş arayış sürecinde yaşadığı zorluklar da maalesef devam ediyor. Sorunların kaynağı yok edilinceye kadar kadınlar kendi kendilerine önlem almak zorunda bırakılıyor. Adaylarla işvereni bir araya getiren uygulama 24 Saatte İş, iş arayan kadın adaylara, herhangi bir taciz ya da sorunla karşılaşmalarını önleyebilmek için yedi öneri sıraladı. Kadınların iş arayış süreçlerini kolaylaştırmak için çalışmalarını yürüten 24 Saatte İş, kadınların iş arama süreçlerinde maruz kaldığı taciz olaylarını önlemek için daha önce de ‘uyku modu’ özelliğini devreye almıştı. Bu mod sayesinde uygulama üzerinden iş arayan kadınlar isterlerse ‘uyku modu’ özelliğini devreye sokarak akşam 21.00 ile sabah 08.00 saat aralığında işverenden mesaj almamayı tercih edebiliyorlar. Gönderilen mesajları bu saatler dışında görüntüleyebiliyorlar. Ayrıca, 24 Saatte İş’in yapay zekâ kullanarak yarattığı algoritma sayesinde sisteme gelen şirketlerle ilgili pek çok veri sistem tarafından analiz ediliyor. Problem olma ihtimali tespit edilen şirket anında sistem dışı bırakılıyor. İşverenler kadınlara rahatsız edici mesajlar attığında yapay zekâ sistemi tarafından otomatik olarak tespit edilip, Böylelikle, kadın adayların rahatsız edici bir durumla karşılaşmadan potansiyel sorunların önüne geçilmesi hedefleniyor. İşveren anında sistem dışı bırakılıyor. 24 Saatte İş’in iş arayan kadın adaylar için hazırladığı yedi öneri ise şöyle:

  1. Başvuru yapacağınız portalları iyi seçin: Öncelikle iş başvurusu yapacağınız portalları iyi seçmeniz, buraların güvenilir yerler olmasına dikkat etmeniz gerekir. En etkin yöntemlerden biri özellikle mobil kanallar için Google Play ve App Store yorumlarını okumak. Bu mecralarda portalların kullanıcı ile olan etkileşimi portalların kullanıcılarına yaklaşımlarını çok net ortaya koyuyor. Şikayetvar ve benzeri sitelerde yapılan olumsuz yorum sayılarını, şirketin şikâyetlere verdiği cevapları mutlaka okuyun. Jenerik cevaplarla her soruna aynı şekilde ve mekanik yaklaşan, otomatik cevap veren şirketlere mesafeli durun.
  2. Sistem üzerinden mesajlaşın: Başvuru yaptığınız şirket ile mutlaka sistem üzerinden mesajlaşın. WhatsApp veya farklı mecralarda yapılan mesajlaşmalar sorunu tespit etmeyi imkânsızlaştırıyor.
  3. İş görüşmesine gitmeden önce şirketi araştırın: Başvuru yapılan şirketi Google’da aratın ve randevuya gitmeden önce mutlaka şirketin Google’da varlığından emin olun. Küçük işletmeler için varsa Google’daki şirket telefonundan ulaşıp randevu detaylarınızı ve size randevu veren kişiyi şirket ile teyit edin.
  4. Şüpheli bir durumda portalla iletişime geçin: İçinize sinmeyen, şüpheli bir durumda portalla iletişime geçip portala soru sorun ve karşınızda muhatap bulup bulamadığınıza bakın. Eğer telefonlarınız cevapsız kalıyorsa, şikâyetlerinize, e-postalarınıza dönülmüyorsa bu mecraların takibi zayıf demektir. Mutlaka uzak durun.
  5. Mesai saatleri dışındaki aramaları reddedin: Mesai saatleri dışında mesajlaşmayın ve gelen arama taleplerini kesinlikle kabul etmeyin. Şirketlerin yaklaşımı ve bakış açısındaki ciddiyeti ortaya koyan en önemli faktörlerden biri iletişim kurma biçimleri. Bunu hiçbir zaman unutmayın. Gecenin bir vakti arayan bir şirket, kuvvetle muhtemel sonrasında sorun yaşama potansiyeliniz olan bir müessesedir. Uzak durun.
  6. Konuşma diline ve uzunluğuna dikkat edin: Lüzumsuz bir samimiyet içeriyorsa ve başlangıçta bir laubalilik sinyali geliyorsa şirketi bloklayın ve konuşmayı kesinlikle uzatmayın. Konu sadece iş görüşmesi olduğunda mesajlaşma uzunluğu genellikle birkaç satır sürüyor ve sonrasında randevu adımına geçiliyor. Eğer sorular uzuyor ve kişisel alana giriyorsa da kullanıcıyı mutlaka bloklayın ve hemen portala incelenmesi için şikâyet edin.
  7. Bilgilerinizi kimseyle paylaşmayın: Son olarak; banka bilgisi, TC kimlik gibi bilgilerinizi iş görüşmesini sonuçlandırmadığınız kimseye asla vermeyin. Sizden iş güvencesi adı altında ücret talep eden şirketler olursa mutlaka ve mutlaka portalla görüşün ve ilanın kapatılması konusunda uyarıda bulunun.

“Kadınların sadece yüzde 30’u iş yaşamının içinde”

24 Saatte İş’in kurucu ortağı Gizem Yasa, kadınların iş arayışlarını güvenle yapabilmeleri için portalların, şirketlerin ve tüm işverenlerin bu konuya hassasiyetle yaklaşmaları gerektiğini belirterek şunları söylüyor:

“24 Saatte İş olarak ilk günümüzden beri üstlendiğimiz misyon iş bulma sürecinde güvene aracılık etmek. İki kelimeyle özetlediğimiz bu hedefi gerçekleştirmek tahmin edilenden çok daha karmaşık ver zor. Dört yıldır tüm ekibimizle verdiğimiz çaba ve geliştirdiğimiz teknolojik altyapı, yapay zekâ kullanan algoritmalarımız ve moderasyonumuz sayesinde sözümüzün arkasında duruyor olmak belki de başardığımız en önemli iş. Türkiye’de kadınların istihdama olan katılımının azlığı dikkat çekiyor. Çalışabilir kadın nüfusun sadece yüzde 30’u iş yaşamının içinde. Bu istatistikleri görünce kadınların bu konuda daha fazla yüreklendirilmesi gerektiği hissediliyor. Fakat önce bu konunun temeline inmek gerekiyor. Aile ve eş baskısı ve bu konulardaki önyargı en önemli etkenlerden. Fakat ikinci en büyük etken henüz iş arama süreçlerinde maruz kalınan olumsuz deneyimler. Henüz işe yerleşmeden bile güvenliğini tehlikede hissedip iş yaşantısı ile ilgili daha ilk adımlardan önyargı geliştiriliyor ve buradaki kaygı ve önyargı tamamen haklı sebeplerden. Eğer daha fazla kadını sahada, servis sektöründe görmek istiyorsak tüm ekosistem olarak sorumluluk alıp sürecin kadınlar nezdinde sorunsuz yürümesi için bizim kadar hassas olunması gerekiyor. Portalların, şirketlerin ve işverenlerin aynı hassasiyeti sahiplenmesi lazım.”

“Uyku modu özelliğimiz devrede”

24 Saatte İş olarak iş arayan kadın adayların iş arama süreçlerini kolaylaştıracak ve güvenle iş aramalarını sağlayacak birtakım çalışmalar yaptıklarını belirten 24 Saatte İş’in kurucu ortağı Mert Yıldız ise şunları anlatıyor:

“Şüpheli şirketleri önden bulup, henüz sistem üzerinde sorunlu bir hareket yapmadan tespit eden yapay zekâ algoritmasını oluşturduk. Böylece konu bir şikâyete dönüşmeden, kimse zarar görmeden şirket şüpheli ise direkt olarak sistemde pasifleştiriliyor. En ufak bir problem potansiyeli gördüğümüzde şirketleri askıya alıp şirketle iletişime geçiyoruz. Kontrol mekanizmamızdan geçemeyen şirketlerin ilanlarını devre dışı bırakıyoruz ve bir daha ilan açmalarını engelliyoruz. Geliştirdiğimiz ‘uyku modu’ özelliğiyle kadın adayların akşam 20.00 ile sabah 08.00 saatleri arasında mesaj ve arama almasını engelliyoruz. En yeni devreye aldığımız özellik olan onaylı şirket özelliği ile de sürekli iletişimde olduğumuz, yaklaşımına ve güvenilirliğine onay verdiğimiz şirketleri önceliklendiriyoruz ve adaylarla paylaşıyoruz. Her geçen gün deneyimi tüm kullanıcılarımız için mükemmelleştirmek ve ‘güvene aracılık’ misyonumuzun arkasında durmak için gelişmeye devam ediyoruz. Çünkü her bir kullanıcımıza 24 Saatte İş olarak tüm samimiyetimizle çok değer veriyoruz.”