Yazar

womanlogy

Yazılar

Kadın girişimcilere bir harika haber de burada:

Kadın girişimciler, toplumda sürdürülebilir bir kalkınma için hayati önem taşıyor. Türkiye’nin finans teknolojileri lideri iyzico, iş ortakları Google, Good4Trust, IdeaSoft, Paraşüt ve Mükellef ile birlikte hayata geçirdiği iyzico Kadın Girişimci Destek Programı ile kadın girişimcilerin gücünü “iyiden iyiye” artırmayı hedefliyor.

Kadınların üretkenliğini destekleyen, gelişimini teşvik eden ve finansal desteğe erişimde fırsat eşitliği sunan programların düzenlenmesi, toplumsal kalkınma için atılması gereken adımların başında geliyor. Türkiye’nin öncü fintek şirketi iyzico, “İyiden İyiye” çatısı altında topluma değer katacak çalışmalarına bir yenisini daha ekledi ve iş ortakları Google, Good4Trust, IdeaSoft, Paraşüt ve Mükellef ile birlikte iyzico Kadın Girişimci Destek Programı’nı hayata geçirdi. Program başvuruları, iyzico web sitesi üzerinden gerçekleştiriliyor.

Komisyon, Eğitim ve Tanıtım desteği

Dijital Finansal Kapsayıcılık Raporu ile kadın-erkek istihdam eşitsizliğinin altını çizen iyzico, #KadınGirişimcininYanındayız sloganıyla hayallerinin peşinden gitmek isteyen binlerce kadın girişimciye destek oluyor. Başvuruları bugün başlayan iyzico Kadın Girişimci Destek Programı, kadın girişimciler için finanstan eğitime kadar birçok avantajı içerisinde barındırıyor. iyzico, program dahilinde ilk 6 ay 0 komisyon desteği sunuyor. Programa dahil olan kadın girişimcilere sosyal medya tanıtım desteği sunarak yeni takipçi ve satış kazandırıyor. iyzico iş ortakları Google, Good4Trust, IdeaSoft, Paraşüt ve Mükellef sunduğu özel indirimlerle kadın girişimcileri her alanda destekliyor. Katılımcılara dijital pazarlama ve online satış alanlarında ücretsiz eğitimler de veriliyor. Program dâhilindeki tüm kadın girişimciler, iyzico’nun e-ticaret dünyasında fırsatlar yaratan iyzico ile Öde ürünüyle müşterilerine farklı ödeme alternatifleri sunma şansı yakalıyor.

“İş dünyasında eşitlik sağlanana kadar kadın girişimcilerin yanındayız”

iyzico-PayU Türkiye CEO’su Barbaros Özbugutu, kadın girişimcileri desteklemekten onur duyduklarını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Finansal hizmetleri demokratikleştirme amacıyla çıktığımız bu yolda, “İyiden İyiye” çatısı altında topluma, çevreye ve kültüre değer katacak projelere sürdürülebilir bir destek veriyoruz. Kadın girişimcilerimizin iş hayatında daha kalıcı olabilmesini sağlamak adına tasarladığımız iyzico Kadın Girişimci Destek Programı da bu vizyonumuzun bir parçası. Üreten kadınlar her alanda varlar ve tüm koşullara rağmen var güçleriyle üretmeye devam ediyorlar. Bu üretimi iyiden iyiye büyütmek adına, iş ortaklarımızla birlikte kadın girişimcilerimizin yanında olmaya ve onlara çok yönlü bir destek sunmaya devam edeceğiz.”

“Eşitsizlikleri giderme yolunda önemli bir adım”

Proje ortaklarından Good4Trust.org’un kurucu ve kışkırtıcısı Dr. Uygar Özesmi, “Türetim ekonomisini dünyada yaygınlaştırmaya çalıştığımız bu dönemde iyzico ile güçlü bir ivme kazanan Good4Trust.org kadın girişimcilerin de her daim destekçisi olacaktır. Girişimcilerin önemli bir destekçisi olan iyzico’nun özellikle kadın girişimcilere bu boyutlu bir destek vermesi iş dünyasındaki eşitsizlikleri giderme yolunda önemli bir adım olacağına inanıyoruz” dedi.

“Kadın girişimcileri desteklemeyi sürdüreceğiz”

IdeaSoft CEO’su ve TOBB E-ticaret Meclis Üyesi Seyhun Özkara, “Şimdiye kadar işini online kanallara taşıyan ve e-ticarete girmek isteyen binlerce kadın girişimciye, daha fazla üretmeleri ve başarılı olmaları için birçok farklı eğitim verdik. 2019 yılında IdeaSoft olarak gerçekleştirdiğimiz “E-ticaret Kadınları” Projesi ile iş hayatına dönmek isteyen pek çok kadın girişimciye destek olduk. Şimdi de “iyzico Kadın Girişimci Destek Programı” kapsamında uzun yıllardır birlikte başarıyla çalıştığımız iyzico ile kadın girişimcilere tüm gücümüzle destek olmaktan mutluluk duyuyoruz. İsteyen herkesin e-ticarette başarılı olabileceği konusunda farkındalık sağlamak ve özellikle kadınların kendi ekonomik bağımsızlığını kazanması için destek olmaya devam edeceğiz”. Kadın girişimcilerin, e-ticaret ile yapabileceklerinin bir sınırı yok, yeter ki istesinler. Biz elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız.” dedi.

“Hayallerinin peşinden koşan kadınların yanındayız”

İş hayatında üreten, azim ve kararlılıkla hayallerinin peşinden koşan kadınların yanında olduklarını belirten Paraşüt Kurucu Ortağı ve CEO’su Sean X Yu, “Kadınların iş hayatına katılımının ekonomik ve toplumsal gelişim için büyük önem taşıdığına inanan bir şirket olarak bu projede yer almaktan mutluluk duyuyoruz. Bu kapsamda satıştan faturalamaya kadar birçok alandaki ön muhasebe çözümlerimizi, kadın girişimcilere bu program kapsamında yüzde 50 indirimli sunuyoruz. Ayrıca işletmelerin dijital dönüşüm süreçlerinde önemli bir yere sahip olan e-faturaya geçiş süreçlerini de ücretsiz olarak sağlıyoruz. Böylelikle kadın girişimcilerin işe giriş maliyetlerini azaltmalarına ve zamanlarını daha verimli kullanmalarına katkı vermeyi amaçlıyoruz.” dedi.

“Girişimcinin hayatını kolaylaştırmak için çalışıyoruz”

Bireysel girişimcilerin, yeni iş fikirlerini kolay, hızlı ve güvenilir bir şekilde hayata geçirmek için şirket kuruluşundan finansal süreçlerin yönetimine kadar tüm ihtiyaçlarına cevap veren bir online platform olduklarını vurgulayan Mükellef Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Okan Şafak, “Hayallerinin peşinden gitmek isteyen binlerce kadın girişimciye yönelik iyzico’nun başlattığı destek programının bir parçası olmaktan mutluyuz. Mükellef’in girişimcilerin her ihtiyacında yanında olma hedefiyle doğrudan örtüşen bir program. Biz de bu kapsamda; Mükellef üzerinden işletme kuracak kadın girişimcilere, tüm hizmetlerimizde 12 ay boyunca yüzde 10 indirim uygulayacağız. Böylece bireysel pakette toplamda 360 TL, kurumsal paketteyse 1.750 TL’ye kadar destek sağlamış oluyoruz. Ayrıca marka tescil araştırması ve 5.000 TL değerindeki KOSGEB’in şirket kuruluş desteğinden faydalanmak isteyenlere ücretsiz eğitim veriyoruz. Bireysel girişimciliğin ülke ekonomimize büyük katkısı olduğunun bilinciyle girişimcinin hayatını kolaylaştırmak için çalışıyoruz” dedi.

iyzico Kadın Girişimci Destek Programı başvuruları başladı! Detaylı bilgi şimdi iyzico web sitesinde sizi bekliyor.

Türkiye’de pozitif enerji, kişisel gelişim denince akla gelen ilk isim olan Sevgi Keleş, Womanlogy okurlarına özel yaz mevsiminin güzel enerjilerinden de yararlanarak ilişkisini tazelemek, yenilemek isteyenlere  önerilerde bulundu.

Aynı zamanda Evlilik ve İlişki Danışmanı olan Sevgi Keleş, Sevgi Ötesi Enerji ve Sarkaç kitaplarının da yazarı. Kendisi alanında en etik çalışan, pozitif enerjiye bilimsel gözle yaklaşan ve üniversite akreditasyonu bulunan öncü bir enerjist. Kendisine bize bu ayrıcalığı tanıdığı için teşekkür ediyor, önerileriyle sizi baş başa bırakıyoruz:

Bazen bir kişi görürsünüz ve o kişiyi daha önceden tanıyor gibi hissedersiniz. Bir mekana girersiniz, kendinizi sebepsiz neşeli yada sıkılmış, negatif hissedersiniz. Etrafınıza bakınırsınız olumlu ya da olumsuz hissetmek için neden de bulamayabilirsiniz. İşte bu o kişinin, mekanın yaydığı frekanstır. Frekans ne kadar yüksek olursa o kadar daha pozitif alan açılır. İlişkiler de böyledir, mevsimlerde…

Yaz içimizin mucizelere en kolay açıldığı mevsim. Yeni başlangıçları neşeyi tazelenmeyi bedenimizi ve ruhumuzu sıcacık eden mevsim. Her mevsimin frekansı kendine özgüdür. Bu frekanslar mucizeleri yaşamımıza zamanı geldikçe daha da fark etmemizi sağlar. İlişkimizin frekansına daha da katkı olmak için yazın enerjisinden destek alabiliriz.

     Biriken negatifleri topraklamak

Koca bir kış geçti. İlişkinizde inişler çıkışlar olmuş olabilir. Yaşamın getirdiği her anı kucaklarken zorlanmış olabilirsiniz. Sebepsiz yorulmuş, tıkanık hissedebilirsiniz işte tam da bu anda doğa bize kucak açar. Çiftlerin el ve ayaklarını 18 dakika toprağa temas ettirmesi biriken negatif enerjilerin nötrlenerek bedenden uzaklaşmasına katkı olur.  Negatiften arındıkça kalbinizdeki ağırlık hafifler. Hafifledikçe ruhunuz daha özgür hisseder. Ve topraklanan negatif enerjiler sayesinde geçmişte olan her olumsuz durumun enerjisini bir birine iliştirmeden daha objektif ve dingin hissedebilirsiniz.

Zihinde konuşan negatifleri susturmak

Zihnimiz gevezedir. Arka planda çalışan uygulama gibi yavaş yavaş güç kaynağını tüketir. Enerjinizi çalan bu sürekli tekrar eden negatifleri susturmak için yazın frekansı idealdir. Güneşin batma saatinden 6-8 dakika önce güneşi izlemeye başlarsanız ve güneş batarken minik bir meditasyon ile taçlandırırsanız, konuşan zihninizin dinginleşmeye başladığını görebilirsiniz. Zihin kod olarak güneşi başlangıç ve bitiş gibi algılayabildiğinden zihinde başlayan tekrarlayan konuyu meditasyonla birlikte bitiş enerjisine taşıyabilir. Bu geriye atılmış bir düşünce olmamalıdır. Zihnimizin boşalması önemlidir. Bu yüzden yazın o sıcak rüzgarını hissetmek güneşi izlemek ve gökyüzünün maviliğini bir kez daha keşfetmek negatif düşüncelerden uzaklaşmak için mucize oluşturabilir.

Durma enerjisini dönüştürme

İlişkilerde zaman zaman durma enerjisi gözlemlenebilir. Nedir bu durma enerjisi? Yapılan planlar sebepsiz ötelenir. Beklenen adımlar atılırken sebepsiz yavaşlar. Günler aylar mevsimler geçer sanki ilişki hep aynı yerdedir. Monoton bir enerji ilişkinizin en baskın enerjisi olur. Tam arzu edilen frekans değildir yalnız kötü de değildir. Olduğu yerde duruyordur, gerilemiyor, ilerlemiyordur da. Yaz bu enerjinin dönüşümü için harika bir fırsat sunar. Durma enerjisinin dönüşümde birçok meditasyon ve ritüelde sudan destek alınabilmektedir. İlişkinizdeki durağanlık içinse çiftlerin denize girmesi tuzlu suyun ayak tabanı dahil tüm vücutta yayılması ilişkinin enerjisini yükseltmeye katkı olabilir. Denize giremeyen kişiler ise güneşi ve sıcak havayı bedende hissetmek için ayak tabanlarını suya koyabilirler.

Yazın enerjisine yoğunlaşırken beden sağlığınızı da gözetmeyi unutmayın.  Yazın frekansını yakalarken doktorların yaz önerilerini ön planda tutarak hareket edelim.

Hayallerinize yıldız enerjisi çekmek

Buradaki hediye yazın getirdiği frekanstır. Tek başına güneş, tek başına deniz değildir.  Katkı sadece gündüz değil gece de akar. Yazın gökyüzü daha nettir. Yıldızlar daha kolay gözlemlenir. Çiftlerin yıldızları izleyerek kuracağı hayali gökyüzü besleyecektir. Öyle ki birçok kültürde gökyüzüne bakarak hayal kurulurken esen rüzgârın bu hayale engel olan blokajların iptal olduğuna inanılır. Çiftlerin beraber hayal kurması ilişkilerini pozitif yönde beslerken hissedilen meltem ise romantizmi arttırabilir.

       İlişkinde hoşgörü enerjisini arttırmak

Partnerinizi hoş görmek, her halini olduğu gibi sevmek ne muazzamdır değil mi? İşte bu frekansın ilişkinizle bütünleşmesi için ideal dönemdeyiz. El ele yapılan uzun yürüyüşler çiftlerin daha da birbirine pozitif yaklaşmasına katkı sağlamaktadır. Avuç içlerimizdeki tali çakralarımız aktive olarak yazın sıcak enerjisi ile birleşerek daha da yükselir. Yürüyüş sırasında olumlu cümleler seçmek ve kocaman gülümsemek frekansınızın etrafınızı sarmasına destek olabilir.

       Karar almadan önce

Zihin netliği her konuda olduğu gibi ilişki konusunda da çok önemlidir. Çünkü ilişkimiz yaşamımızın yaklaşık %78′ ini oluşturur. Anlık karar almadan önce evrenin bize armağan ettiği yazın enerjisinden katkı alabiliriz.

Ay ışığında düşünmek, konuyu bir kez de tarafsızca kendimize dile getirmek. Kendimizi dışardan izlemek için muazzam bir alandır. Ay ışığının bulanık olan enerjileri dağıtma gibi müthiş bir etkisi vardır. Öyle ki doğal taş arındırırken birçok kişi doğal taşını ay ışında bırakabilir.  Ay ışığında kendimizle geçireceğimiz zaman bize daha derin nefes almada katkı olabilir.

Her mevsim değiştiğinde enerjilerimiz de değişir. Her mevsim yeniden hayatı deneyimleriz. Yaşamınızın her anının sıcacık, neşe dolu geçmesini en güzel ‘mevsiminizin’ de mutluluk olmasını dilerim.

Sevgi Ötesi Enerji ve Sarkaç Kitaplarının Yazarı

Kişisel Gelişim ve Enerji Eğitmeni Sevgi KELEŞ

@sevgikelesoffiacial 

www.sevgikeles.com 

 

Koronavirüs süreci herkesi olduğu kadar hamileleri de fazlasıyla etkilemiş durumda. Birçok yanlış bilgi etrafta dolaşırken, Acıbadem Altunizade Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Salih Yılmaz bütün merak edilen sorulara cevap verdi. Pandemi sürecinde dikkat edilen önlemlerle birlikte çok rahat bir şekilde doğumların gerçekleştiğini hatırlatan Op. Dr. Salih Yılmaz, şimdiye kadar elde edilen bilgiler dahilinde koronavirüsün anne karnındaki bebeği etkilemediğinin altını çizdi.

Acıbadem Altunizade Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Salih Yılmaz, koronavirüs ve hamileliğe yönelik merak edilen bütün sorulara cevap verdi.

Pandemiyle birlikte hamileyken yapılan her şeyin bebeği etkileyip etkilemediği kaygılarının iyice arttığını söyleyen Op. Dr. Salih Yılmaz, “Gebeyken covid pozitifliği anne adayını psikolojik olarak çok sarsıyor. Ancak hamileyken bu virüsle enfekte olmak çoğunlukla hafif semptomlarla geçiriliyor. Soğuk algınlığı, kas ağrıları veya grip benzeri semptomlar yaşanıyor.” açıklamasında bulundu. Yılmaz ayrıca koronavirüs sürecinde hamilelikle ilgili bilinen en büyük yanlışların; anne karnındaki bebeğe virüsün geçtiği, gebenin normal doğum yapamayacağı ve emziremeyeceği olduğunu belirtti. Op. Dr. Salih Yılmaz, bu tür yanlış bilgilerin doğru olmadığını ve bu konuda sadece uzman doktorların açıklamalarının dinlenmesi gerektiğini söyledi.

“Eğer koronavirüsle enfekte olunduysa burada annenin genel durumu çok önemlidir.” diye konuşan Op. Dr. Salih Yılmaz, “Anne yoğun bakımdaysa veya genel durumu kötüyse acilen sezaryen doğum uygulanabilir fakat genel durumu iyiyse sezaryen doğum uygulanmasına gerek yok, normal doğum yapılabilir.” şeklinde konuştu.

Gebelik koronavirüse yakalanma riskini arttırmıyor
Koronavirüs hastası gebelerin covid negatif olan gebeler gibi normal doğum yapabileceğini ifade eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Salih Yılmaz, “Bu gebelerin doğumu esnasında sadece ekibin kendini koruması için koruyucu ekipman giymesi gerekiyor. Covid hastası gebelerin doğumunu izole bir odada gerçekleştiriyoruz. Onun dışında diğer gebelerden farklı bir süreç yaşanmıyor.” dedi. Öte yandan koronavirüse yakalanan gebelerin takibinin gebeliğin hangi haftasında olduğuna göre değiştiğini ifade eden Op. Dr. Salih Yılmaz, gebeliğin koronavirüse yakalanma riskini arttırmadığına dikkat çekti. Yılmaz, şimdiye kadar elde ettiğimiz bilgiler dahilinde virüsün anne karnındaki bebeği etkilemediğini de ifade etti.

Op. Dr. Salih Yılmaz, koronavirüs geçiren annenin antikorlarının bebeğe geçip geçmemesini ise şöyle cevapladı: “Annede olan antikorlardan immünglobulin G (IgG) dediğimiz antikorlar plasentadan bebeğe geçebilir. Bu antikorlar hastalığı geçirdikten sonra oluşan koruyucu antikorlardır. Yine aynı şekilde aşı sonrasında da IgG tipinde antikorlar oluşur ve bebeğe geçebilir. Hastalığın aktif döneminde oluşan IgM tipindeki antikorlar ise plasentadan bebeğe geçemez.”

Anne adayları koronavirüs sürecinde kesinlikle vitamin ve mineral takviyesi almalı
Anne adaylarının koronavirüs sürecinde vitamin ve mineral takviyesini kesinlikle alması gerektiğinin altını çizen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Salih Yılmaz, “Anne adayının bu dönemdeki beslenme ve uyku düzenine çok dikkat etmesi gerekiyor. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak için özellikle C ve D vitamini alması çok önemli.” dedi.

Koronavirüse yakalanan anne adaylarına gerekli olduğunda radyolojik görüntüleme yapılabileceğini söyleyen Op. Dr. Salih Yılmaz, “Şunu unutmamalıyız ki annenin sağlığı her zaman daha önemlidir. Eğer annenin klinik durumunda kötüleşme varsa ve bu testler gerekli görülürse bebeği koruyarak radyolojik görüntüleme alınabilir.” açıklamasında bulundu.

Bebekler anne sütünden mahrum bırakılmamalı
Annenin genel durumu kötü değilse koronavirüsün doğum şeklini etkilemeyeceğini belirten Op. Dr. Salih Yılmaz, “Koronavirüsün şimdiye kadar anne sütüyle bebeğe geçtiğini birkaç vaka sunumu dışında gösteren bir çalışma yok. Doğum yapan anneler maske takarak ve el hijyenine özen göstererek bebeklerini emzirebilirler.” diye konuştu. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü bebeklerin anne sütünden mahrum bırakılmaması gerektiğinin altını çizdi.

Hamile olan koronavirüs hastalarının ilaç kullanımını anlatan Op. Dr. Salih Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu hastalarda, şu an ülkemizde covid pozitifliği saptandığında verilen favipiravir etken maddeli ilacı kullanamıyoruz. Daha çok destek tedavisi veriyoruz. Fakat genel durumu kötüleşen, yoğun bakıma alınan anne adaylarında başka antiviral ilaçları kullanabiliyoruz. Bunların dışında gebelik, damar içi pıhtılaşmayı arttıran bir durum olduğu ve covid pozitifliği de bu durumu arttırdığı için covid pozitif olan tüm gebelerin kan sulandırıcı tedavi alması gerekmektedir.”

Anne sütünün önemi ve değeri gün geçtikçe daha çok bilinmesi gerekirken ne yazık ki emzirme sürecinin başta sancılı geçmesi, meme ucu yaraları, sütün yetmediğinin düşünülmesi gibi sebeplerle göz ardı edilebiliyor. Halbuki keyifli ve bir o kadar zor olan emzirme süreci bir destekten alınan güç ile daha kolayca sürdürülebilir. İşte Dilruba Hanım da tam olarak bu işin içerisinde bir isim. Emzirme danışmanı ve aynı zamanda doğum koçluğu yapan Dilruba Demirezer emzirme, anne sütü ve  benzer konularda hazırladığımız sorularımıza verdiği yanıtlar ile bizleri mutlu etti.  Dileriz ki tüm okuyucularımız da faydalanarak bu kritik dönemlerin kolayca üstesinden gelebilir. Kendisinin faydalı içeriklerini takip edebilmek için, Instagram sosyal medya hesabı olan “emzirme.danismanligi” hesabını takip edebilir ve dilerseniz iletişime geçebilirsiniz.

Kısaca kendinizden bahseder misiniz? Anne bebek kısmına yönelme hikayeniz nasıl oluştu?

1999-2004 yıllarında Başkent Üniversitesi Hemşirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümünden mezunum. İş hayatına ilk olarak Eğitim Hemşireliği ile başladım. Ev ziyareti ve hastane çalışmaları ile devam etti. 2013 yılında Kızım Ada dünya ya geldi ve emzirme sürecinde annelerin bu konuda çok yetersiz ve çaresiz olduğunu gördüm. Mama ile büyüyen , yanlış yönlendirmelerle meme reddi yaşayan anneler olunca , bu alanda çok büyük eksiklerin olduğunu gördüm ve  kendimi geliştirdim. Ev ziyareti ve online destekler vererek binlerce anneye destek olmaya devam ediyorum. Ayrıca emzirme danışmanı olacak meslektaşlarıma da şu an Tekno Bilgi Uzaktan Eğitim Okulunda Emzirme Danışmanı, Bebek Masajı ve Doğum Koçluğu alanında eğitim vermekteyim. 

Günümüzde anne sütünden ziyade mamaya yönelme çok yaygın. Sizce bunun büyük sebebi nedir?

Günümüzde anne sütünden ziyade mamaya yönelimin artmasında en büyük etken annenin emzirme konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması ve sütünün yetersizliği ile birlikte mamaya yönelimin artması. 

Anadolu’da olmasa da, büyük şehirlerde emzirme oranlarının çok düşük olduğunu biliyoruz. Emzirmenin yaygınlaştırılması için sizce neler yapılmalı?

Emzirmenin yaygınlaştırılması için öncelikle gebelik döneminde anne ve babalara eğitimler verilmesi çok önemli. Hastanelerde doğum öncesi eğitimlerin arttırılması ve katılımın sağlanması ve ailelerin bireysel danışmanlık hizmetleri alarak emzirme eğitimi konusunda bilinçlendirilmesi çok önemli.

Emzirmenin ilk ayında meme ucu yaralanmaları çok görülüyor. Bu yaralar anneyi emzirmeden soğutma derecesine dahi ulaşabiliyor. Bunu önlemek için önerileriniz nelerdir?

Doğumdan sonraki dönemde en çok karşılaştığımız durumlardan bir tanesi meme ucu yaralarıdır. En büyük sebebi memenin yanlış kavranması ve doğru emzirme tekniklerinin uygulanmamasından kaynaklıdır. Bunların dışındaki durumlar annenin cildinin çok hassas olması veya bebekte dil dudak bağının olması meme ucu yaralarına sebep olmaktadır. Meme ucu yaralarının tedavisinde öncelikle bebeğin memeyi doğru kavramasını sağlamak, sonrasında meme ucu yaralarında kullanabileceği kremler ile yaranın hızlı bir şekilde iyileşmesini sağlamak gerekir.  Annenin memeyi doğru kavrattığı halde geçmeyen meme ucu yaraları varsa bebekte dil dudak bağı var mı buna bakılmalıdır ve bunun için  bebek doktoruna yönlendirilir.

Emzirirken memeden gelen ilk süt ve memeden gelen son süt hakkında ne düşünüyorsunuz. Her iki türün faydaları, işlevleri farklı mıdır?

Anne sütünün ön süt ve son süt meselesi aslında annelerin kafasını çok karıştıran bir durum , süt inmesi ile birlikte ilk gelen süt biraz daha şeffaf iken sonlara doğru daha yoğun kıvamda gelir. Sütün içeriği emzirme sürecinde bile değişebilir . Genetik faktörler sütün çok yağlı yada daha az yağlı olmasını bile etkiler. Çok değişken bir durum. Gündüz ve gece sütü arasında da farklılıklar vardır ama en önemlisi annenin sağlıklı beslenmesi. Anne beslenmesinde kaliteli yağlar tüketirse ( ceviz, zeytinyağı, balık , avokado, tahin) sütünde fark yaratır. Ayrıca  annelere en önemli tavsiyem bir memeyi tam boşalttıktan sonra diğer memeye geçmeleri ve sonraki emzirmede de kaldıkları memeden başlamaları. O zaman ön- son süt kavramı kalmaz bebeğimiz tüm süt ulaşmış olur. 

Bir diğer mesleğiniz de doğum koçluğu. Doğum koçu tam olarak nasıl yardımcı olur bir anneye?

Doğum koçluğu , hamilelik sürecinde anneye eşlik etmek, sağlık, beslenme, nefes eğitimi, egzersizler yolu ile sağlıklı bir hamilelik geçirmeye yardımcı olmak, doğum sırasında masaj, nefes alma teknikleri, ıkınma teknikleri  ve doğum sürecine destek olmak, lohusalık sürecinde anne sütü ve beslenme, emzirme ve bebek bakımı konularında anneyi desteklemektir.

Bebeğin sakinliği ve huzuru için annelere neler önerirsiniz?

Bebeğin sakin ve mutlu olması için annenin mutlu ve huzurlu olması çok önemli. Özellikle babaları eğitimlere katıp bebeğin bakımında ve anneye destek olması konusunda bilgi veriyorum. Annelerin  emzirme sürecini de rahat ve huzurlu geçirmesi çok önemli.

Bebeğin bakımında ve annenin desteğinde babaların rolü çok büyük.

Hamile annelere doğum ve emzirme hakkında önerileriniz nelerdir?

Hamile annelere en büyük tavsiyem doğum süreci ve sonrası için uzman kişilerden eğitim almalarıdır.

Sizin mesleğinizi yapmak isteyen kişiler nasıl bir mizaca sahip olmalı?

Annelere danışmanlık verecek meslektaşlarımın öncelikle empati kurması çok önemli. Anne çok çaresiz ve bebeğini emziremediği için kendini çok suçlu hissedebiliyor. O nedenle karşı tarafın duygularını çok iyi anlamalıyız. Çözüm önerileri verirken anneyi zorlamadan , öz yeterliliğini güçlendirici , emzirmeye teşvik edici çözümler sunmalıyız. 

 

Hiç bir aşı bu kadar sevilmedi!

1 yılı aşkın süredir dünyayı avucunun içine alan korona virüs nihayet aşı ile beraber hayatımıza veda etmeye başlıyor. Bazı ülkelerde hızla tamamlanan aşılama furyasına ülkemiz de katıldı ve 2 farklı aşı tipi şuan için uygulanıyor. Sinovac ve Biontech’ten sonra üçüncü aşı olarak Türkiye piyasasına adım atan Sputnik de yakında seçenekler arasında anılacak. Hangi aşıyı seçeceği ise halkın kendi iradesine bırakıldı. “Biontech mi, sinovac mı, sputnik mi? Hangi aşı tercih edilmeli?” sorusu herkesin kafasını karıştırıyor. 

Tüm merak edilenler için Trabzon/Şalpazarı İlçe Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Mustafa Çölkuşu ile Womanlogy okurları için kısa bir röportaj gerçekleştirdik.  Siz de Dr. Mustafa Bey’in cömertçe paylaştığı mesleki bilgilerinden faydalanmak istiyorsanız “dr.nobody” twitter hesabından kendisini takibe alabilirsiniz.

İşte röportajımızın detayları:

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

İsmim Mustafa Çölkuşu, 30 yaşındayım,  “Dr.Nobody” olarak sosyal medya kanalı olan Twitter’da 1 yılı aşkın süredir koruyucu hekimlik faaliyetleri kapsamında çeşitli bilgiler paylaşmaya ve tarafıma yöneltilen sorulara bilgim dahilinde cevap vermeye çalışıyorum. Bu durum her ne kadar günlük yaşantımı etkileyecek boyutlarda vaktimi alsa da henüz bir değişikliğe gitmeyi düşünmüyorum ☺ 

Meslek hayatıma gelecek olursak;  5 yıldır 1. 2. 3. Basamak olmak üzere sağlık sisteminde bir çok kurumda çalışmış bir saha hekimiyim. Son olarak Trabzon/Şalpazarı İlçe Devlet Hastanesi’nde Başhekim  olarak görevlendirildim ve 8 aydır bu görevde bulunmaktayım. Her ne kadar unvanım başhekim olsa da içinde bulunduğumuz süreçte sahada aktif olarak çalışmaya devam etmekteyim.

Aşı olma konusunda çekinceler özellikle orta yaş üstü nüfusta hala devam ediyor. Bu kişileri ikna edebilmek için nasıl bir yol izlenmeli?

Aslında aşı karşıtlığı düşündüğümüzün çok altında, ancak aşı karşıtlarının hızlı bir şekilde organize olabilmesi ve seslerini gür çıkartabilmesi nedeniyle sayıları olduğundan fazla gözüküyor ve bu durum da aslında aşı konusunda çekincesi olan vatandaşı da etkiliyor. Bu kişileri ikna edebilmek için bizlerin bilgi sahibi olması gerekiyor ve bu yüzden sürekli güncel yayınları takip etmeliyiz. Kişilerin çekincelerinin ne olduğunu anlayıp çözümler üretmeliyiz. Ancak en önemlisi çekincesi olan kişilere örnek olmalıyız. Bu mantaliteyle sağlık çalışanlarının büyük bir kısmı ulaşabildikleri ilk aşıyı 1 hafta gibi bir süreçte yaptırdılar.

 

Şuanda ülkemizde 2 farklı aşı uygulanıyor, ancak aşı seçimi konusunda kararsızlık yaygın. Sizce hangisini seçmek daha doğru?

Dünya’da uygulanan aşı sayısı 1 milyarı geçti, bu uygulanan aşılar hakkında elimizde ilk çıktıkları zamana göre çok daha fazla veri mevcut. Öncelikle şunu biliyoruz ki uygulanan aşıların tamamında ciddi bir yan etki profili görülmedi, yani şu an dünyada uygulanan aşıların güvenli olduğunu söyleyebiliriz. Koruyuculuğa geldiğimizde ise hepsinin koruyuculuğunun olduğunu da gördük ancak kendi içlerinde koruyuculukları değişiyor. mRNA aşılarının (Pfizer / BioNTech ve Moderna ) koruyuculuğu diğer gruplara göre daha fazla ( 2 doz aşılamada; Pfizer-BioNTech aşısı, hastalığa karşı yüzde 95 ve Moderna aşısıyüzde 94 oranında koruma sağladı.) mRNA aşılarını koruyuculukta viral vektör aşıları takip etmekte ( iki doz sonrası Sputnik %92, Astra-zenca %70- %86 ), sonrasında ise inaktif aşılar gelmekte (Sinovac %50-82 , Sinopram %79 ). Ayrıca burada bir parantez daha açmak gerekirsek mRNA aşılarının tek doz uygulama sonrası bile yüksek oranda koruyuculuğu bulunuyor ve aynı zamanda taşıyıcılığı da önlüyor. Ülkemizde Sinovac ve Biontech uygulanmakta, yakın zamanda 3. Bir aşı olarak da Sputnik aşısının gelmesi gündemde. Bu 3 aşıyı da güvenle olabilirsiniz, Koruyuculukları arasında çeşitli farklar olsa da hepsi bağışıklığımıza fayda sağlıyor ve ciddi anlamda bir koruyuculuk kazanmamızı sağlıyor. 

“Öncelikle şunu biliyoruz ki uygulanan aşıların tamamında ciddi bir yan etki profili görülmedi” Dr. Mustafa Çölkuşu

Her iki aşının da bilinen yan etkileri tam olarak nelerdir?

Aşıların yan etkileri hakkında çalışmalar halen daha devam etmekte, sonuçta ilerleyen süreçte tam anlamıyla yan etkileri ve sıklıklarını ayrıntılı bir biçimde göreceğiz ancak şu an yan etki konusunda yapılan bir çok çalışmada oranlar netleşmese de ciddi bir yan etki görülmesi gibi bir durum söz konusu değil. Genel olarak yan etkileri hafif ateş, aşı bölgesinde uyuşma, kızarma, ağrı, halsizlik, çeşitli gastroenterik problemler  gibi genel olarak aşı sonrası gözlemlediğimiz basit yan etkiler olarak karşımıza çıkıyor.

Aşıların yeni varyantlara karşı da koruyuculuğunu kıyaslayabilir misiniz?

Bu konuda çok sayıda çalışma yapılıyor olsa da genel anlamda varyantlara karşı da koruma mevcut. Biontech konu ile ilgili en geniş çalışmayı yapan aşı. Sonuçları ise gerçekten sevindirici, görülen varyantlar üzerine de koruyuculuğu bulunmakta.

Ülkemizde aşı üretimi konusunda çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Sizce yakın zamanda güzel haberler alabilecek miyiz?

Ülkemizde birkaç farklı merkezde aşı çalışmaları yürütülüyor, mevcut aşı pazarına giremeyiz ancak ilerleyen dönemde kullanımda kendi aşılarımızın da kullanılacağını düşünüyorum. Ancak 2021 için bu güzel haberleri alamayacağız gibi duruyor.

Bir dönem medyada, maske ve eldiven kullanımının beklendiği gibi koruyuculuk sağlamadığı haberleri duyuldu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Eldiven kullanımını başından beri önermedik, ben acilde çalışırken bile vücut bütünlüğü bozulmuş hastaya müdahale etmek dışında çok fazla eldiven takan birisi değilim. Çünkü eldiven her zaman için yalancı güven duygusu verir, onun yerine sık el yıkamak daha iyidir. Ancak maske ve mesafe denildi mi bende akan sular durur, çünkü bir birey olarak gerçekten bu virüse karşı alabileceğimiz en koruyucu önlem bu! 

Açık konuşmak gerekirse pandeminin bizim ülkemizde çok sayıda vaka ile seyretmesinin asıl sebebi de bu, maske- mesafe kuralına uyulmaması. Sorun toplu alanlar değil, insanlar toplu alana gireceklerinde maskelerini takıyorlar-mesafelerini korumaya çalışıyorlar ancak bir tanıdık gördükleri an o kadar kalabalık içinde dahi olsa o maske iniyor mesafe gidiyor dip dibe konuşmalar başlıyor.

Eski yaşam düzenine dönmemiz için sizce ne kadar süre daha beklememiz gerekiyor?

Pandemi dönemleri için şunu söyleyebiliriz; zincirin en zayıf halkası kadar güçlüsünüzdür. Etkin aşılamanın yapılıp topluca bağışıklık kazanılmadığı müddetçe ki bu maalesef 2021 için öngörülmüyor, pandemi devam edecek. Bu yılın kaybettiğimiz son yıl olması için elimizden geleni yapıyoruz ancak önümüzde daha uzun bir yol olduğunu üzülerek ifade etmek istiyorum. Pandeminin bitmesi ve eski yaşantımıza dönebilmemiz için 2 şeyi ülke olarak iyi yapmamız lazım; 1)Yaygın ve hızlı aşılama 2)Sirkülasyonun önüne geçme (Yurtdışı ve iller arası) ancak yaz döneminin başlamasıyla turistik faaliyetlerimizin hız kesmeden başladığını görüyoruz, üzerine bir de yasaklar sebebiyle tatil beldelerine, memleketlerine göçen vatandaşlarımız mevcut. Özetle 2021 yılı elden gitti 2022 yi umarım kurtarırız. Eski yaşama pandemi bitse dahi uzun bir süre dönemeyeceğimizi düşünüyorum. Hepimize yeni davranışlar kazandırdı bu pandemi, birçoğumuzun psikolojisini bozdu bunların düzelmesi bir hayli zaman alacak. Ama umuyorum ki aşılamanın yaygınlaşmasıyla birlikte 2022 yazına rahat bir nefes alarak gireceğiz.

Yakın zamanda ülkemizde yapılmaya başlanacak olan korona virüs aşılarından biri olan Sputnik V aşısıyla ilgili akıllara gelen sorular var. Özellikle alerjisi olan kişiler, bu aşıya karşı bir alerjik reaksiyon gelişip gelişmeyeceğini merak ediyor. Alerji ve Astım Derneği Prof. Dr. Ahmet Akçay, Sputnik V aşısının alerji riskini ve yan etkilerini anlattı.

Sputnik V (Gam-COVID-Vac) Aşısı Nedir?

Faz 3 çalışmalarının tamamlanmasının ardından FDA tarafından onaylanan Sputnik V aşısı, viral vektör bir aşıdır ve Johnson&Johnson ve Oxford – AstraZeneca aşısı ile aynı gruptadır. COVID-19 aşısı Sputnik V (Gam-COVID-Vac), SARS-CoV-2 korona virüs geninin entegre edildiği adenovirüs DNA’ya dayalı vektör aşısıdır. 21 gün aralıklarla kas içinden ayrı ayrı uygulanır. Sonuçlar, aşının sağlıklı katılımcılarda iyi tolere edildiğini ve oldukça immünojenik olduğunu göstermiştir.

Sputnik V Aşısı Nasıl Çalışır?

Virüs vektör olarak adenovirüs kullanılır ve bu virüs içine korona virüs spike proteini sentez etmesi için DNA parçası
yerleştirilip vücuda enjekte edilir. Bu DNA parçası vücudumuzda korona virüsün bağışıklık sağlayan proteinini sentez ederek
bağışıklık gelişir. Bu aşı kişinin DNA’sına entegre olmaz, hastalık oluşturmaz. Bu nedenle de güvenli bir aşıdır.

Sputnik V Aşısının Diğer Vektör Aşılardan Farkı Nedir?

Sputnik V aşısında, adenovirüsün 2 ayrı serotipi kullanılmıştır. Oxford – AstraZeneca aşısı ve Johnson&Johnson aşılarında vektör olarak tek tip adenovirüs kullanılmıştır.

Sputnik V Aşısının Etkinlik Oranı Nedir?

Sputnik V, % 91.6 etkinlik oranına sahip iki parçalı bir adenovirüs viral vektör aşısıdır. Verilen son bilgilere göre aşının
etkinlik oranı %97.6’dır. Sputnik V aşısının ciddi korona virüse karşı etkinliğinin %100 olduğu bildirilmiştir.

Hem antikor oluşturma hem de hücresel immünite oluşturma bakımından etkili bir aşı olduğu bildirilmiştir. Adenoviral
vektör-verilen antijenlerin, tek bir aşılamadan sonra bile vücudun bağışıklığını yeterince sağladığı bildirilmektedir. İki doz uygulanmasıyla çok daha etkili ve uzun süreli bağışıklık geliştireceği bildirilmektedir.

Diğer Vektör Aşılardan Daha Mı Etkilidir?

Sputnik V aşısında iki farklı tip adenovirüs vektörü kullanılmıştır. İlk dozda adenovirüse karşı antikor gelişmesi sonucu, ikinci doz uygulandığında bu gelişen ikinci dozun etkinliğinin azalması ihtimalini ortadan kaldırdığı için çok daha etkili bir aşı olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Sputnik V Aşısının Yan Etkileri Nelerdir?

Yaygın görülen yan etkiler, grip benzeri hastalık (% 15.2) ve aşı yapılan yerde reaksiyondur (%5.4). Yan etkilerin %94’ü hafif yan etkilerken %0,3 oranında ciddi yan etkiler bildirilmiştir. Aşı yerinde ağrı, şişlik ve kızarıklık görülebilir. Bunun dışında baş ağrısı, yorgunluk, kas ağrısı, titreme, ateş ve mide bulantısı meydana gelebilir. Bu yan etkiler genellikle aşı yapıldıktan sonraki bir veya iki gün içinde başlar. Yan etkiler, günlük aktivite becerinizi etkileyebilir, ancak birkaç gün içinde geçmesi gerekir. Ciddi yan etkilere oldukça nadirdir. Her aşıda olduğu gibi bu aşıdan sonra da hastane ortamında 30 dakika beklenmeniz yararlı olacaktır.

Sputnik V Aşısının Alerji Riski Var Mı?

Sputnik V aşısının Faz 3 çalışmalarında bildirilmiş alerji vakası yoktur. Diğer vektör aşılarında ürtiker tarzı alerjik reaksiyonlar bildirilmiştir. Bu nedenle ürtiker tarzı alerjik reaksiyon meydana gelebilir. Aşı içindeki maddelerden birine alerjisi olanların bu aşıyı olmaması gerekir. Bu aşı yeni onaylanmış bir aşı olması nedeniyle alerji riski düşük olsa da aşıdan sonra 30 dakika hastane ortamında kalmanız ve alerji riskine karşı önlemlerin alınmış olması önemlidir.

Alerjik Hastalığı Olanlar Sputnik V Aşısı Yaptırabilir mi?

Evet yaptırabilir. Alerjik astım, egzama, alerjik nezle ve diğer alerjik hastalığı olanlar, Sputnik V, BioNTech ve Çin aşısı Coronavac aşılarını yaptırabilir. Sadece alerjik hastalığı olanların aşılarını hastane ortamında yaptırmaları ve aşı sonrası 30 dakika gözetim altında beklemeleri faydalı olacaktır.

İlaç Alerjisi Olanlar Sputnik V Aşısı Olabilir Mi?

İlaç alerjisi olanların Rus aşısı Sputnik V ve Çin aşısı Coronavac aşısı olmasında sakınca yoktur. Aşı içindeki bileşenlerden birine alerjiniz varsa aşı yapılmaması gerekir.

Aşının Yan Etkisi Görülürse Ne Yapılmalı?

Aşı uygulanan bölgede ağrı, şişlik veya kızarıklık oluşursa; öncelikle aşı uygulanan kolunuzu yükseltmeniz uygun olacaktır. Aşı yerine soğuk suyla ıslatılmış havlu tatbik edebilirsiniz. Buzu doğrudan tatbik etmeyin. Parasetamol içeren ağrı kesici
kullanabilirsiniz.

Yorgunluk olursa; dinlenmeniz ve yeterince sıvı almanız faydalı olacaktır.

Hafif ateş ve titreme; istirahat etmeniz, yeterince sıvı almanız ve parasetamol içeren ağrı kesici almanız önerilmektedir.

Baş ağrısı; aşı sonrası bir hafta içinde baş ağrısı gelişirse parasetamol içeren ağrı kesici almanız faydalı olacaktır.

Kas ve eklem ağrısı; aşıdan sonra bir hafta içinde kas ve eklem ağrısı olursa istirahat etmeniz, yeterli sıvı almanız ve parasetamol içeren ağrı kesici almanız yeterli olacaktır.

Kusma ve ishal; aşıdan sonra bir hafta içinde kusma ve ishal gelişecek olursa ağızdan sıvı ve gıda almanız faydalı olacaktır. Yeterince sıvı alamaz ve halsizlik gelişecek olursa sağlık kurumunda serum takviyesi gerekliliğinin değerlendirilmesi
gerekir.

Sonuç olarak:

-Sputnik V aşısı yan etkileri diğer COVİD 19 aşılarının yan etkileri ile benzerdir.

-Sputnik V aşısı, etkili bir aşıdır.

-Sputnik V aşısına karşı alerji riski düşüktür.

-Astım, alerjik nezle, egzama, besin alerjisi ve ilaç alerjisi olanların bu aşıyı olmasında sakınca yoktur.

-Aşı yapıldıktan sonra 30 dakika hastane ortamında beklenmesi, olası alerjik şok riski açısından faydalı olacaktır.

-Alerjik şok gelişmesi halinde müdahale edilebilecek ekipmanın ve personelin olması çok önemlidir.

-İlk aşı sonrası alerji belirtileri olanlarda ikinci dozun yapılmaması ve bu kişilerin alerji uzmanı tarafından değerlendirilmesi uygun olacaktır.

“4×4’lük anne” olayım derken dikkat!

Mükemmellik sendromu hem anneye hem çocuğa zarar!

Uzman Psikolog Cansu İvecen

Yetersizlik… Çaresizlik… Suçluluk… Özellikle de mükemmeliyetçi annelerin Covid pandemisi sürecinde hissettiği duygulardan bazıları… Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi’nden Uzman Psikolog Cansu İvecen “Covid pandemisinin yol açtığı aşırı kaygı ve belirsizlik bir yana, online eğitim süreci ve ofisin eve taşınması büyük çoğunlukla anneleri ve çocukları etkiledi. Özellikle mükemmeliyetçi yapıya sahip olan annelerin hissettiği yetersizlik duyguları kendilerini suçlu ve çaresiz hissetmesine; bu da çocuğu ile olan ilişkisinde çatışmaların artmasına ve olumsuz duyguların hakimiyetine neden oldu. Oluşan bu kısır döngü ile anneler kendilerini tükenmiş ve yorgun, çocuklar ise bu çatışmalı, kendi üzerindeki kontrolün fazla olduğu ilişki içerisinde duygusal olarak mutsuz hissederek davranışsal problemler geliştirdi” diyor. Uzman Psikolog Cansu İvecen, 9 Mayıs Anneler Günü kapsamında yaptığı açıklamada; mükemmeliyetçi annelik sendromunun hem annelerde hem çocuklarda yol açtığı sorunları anlattı; mükemmeliyetçi annelere özel 9 önemli öneride bulundu:

Çocuklarda yol açtığı sorunlar:

Başarı anksiyetesi

Annenin çocuğu ile ilgili gerçekçi olmayan beklentiler içerisinde olarak, onun var olan potansiyeline uygun olmayacak ölçüde başarı beklentisi çocuklarda başarıya dair anksiyete oluşmasına neden olmaktadır. Ayrıca annenin kendi anneliği ile ilgili sahip olduğu inançlar ve beklentiler doğrultusunda bunları karşılayamaması ve çocukla sorun yaşıyor olması başarısızlık anksiyetesi oluşturabilmektedir.

Davranış problemleri

Çocuklar yaşamış olduğu çatışma ve negatif duygu durumlarını çeşitli davranış problemleri ile yansıtabilmektedir. Burada önemli olan çocuğun bu davranışı neden yaptığından ve nasıl sonlandıracağımızdan daha ziyade “bu davranışı ile hangi ihtiyacını ifade etmeye çalışıyor” sorusunun yanıtını aramak, bu bakış açısı ile bakıyor olmak gerekiyor. Bu dönemde karşı gelme, tırnak yeme, saç koparma, ağlama nöbetleri vb. bir takım rutinden farklı davranış görülebilmektedir.

Depresyon

Değişen rutinler ile beraber ev içerisinde her şeyin sorunsuz ve kusursuz olması yönündeki beklentileri anneyi strese sokarak çocuklarda yetersizlik duygularını pekiştirmekte ve depresif hissetmesine neden olmaktadır.

Kaygı

Pandemi döneminde Covid ile ilgili belirsizliğin devam etmesi ve ev içerisinde yapılacak olan etkinliklerin kısıtlılığı mükemmeliyetçi anneler ile çocukları sosyal ve duygusal yönden karşı karşıya getirdi. Oluşan bu kısıtlılıkla mükemmeliyetçi annelerin ev içerisinde geçirilen bu zamanı en iyi şekilde kontrol etme isteği çocukların kaygılarının artmasına neden olmuştur.

Mükemmeliyetçi annelerde yol açtığı sorunlar

Tükenmişlik

Ev işleri, çocuk bakımı ve kimi annelerin var olan işlerinin sürüyor olması bu dönem içerisinde her şeye yetebilme anlamında zaman zaman zorlanmalara ve beraberinde tükenmişlik haline neden olabilir.

Aile içi problemlerin artışı

Ev içerisinde annenin kendi ve diğer bireylere karşı beklentilerinin yüksek olması ve bu beklentilerin karşılanamaması aile içi problemlerin artmasına neden olabilir. Çocuğa yaklaşım noktasında oluşan fikir farklılıklarında ya da ev içi düzen konusunda mükemmeliyetçi annenin eşini kontrol altında tutma isteği çatışmalara ve huzursuzluklara neden olmaktadır.

İş yerindeki problemlerin artışı

Bu tür yapıya sahip olan anneler işyerinde de benzeri şekilde kendi işlerini kusursuz yapma çabasına girebilmektedir. Ev içerisinde bu problemlerin devam etmesi kişinin duygusal olarak kendini çökkün hissetmesine, dikkat ve konsantrasyon zorluğu yaşamasına neden olabilmektedir. Bu durum işe olan verimini etkileyebilmekte ve korktukları sonuç ile tekrar karşılaşmasını sağlamaktadır.

Öfke problemleri

Aile içerisinde bir takım şeylerin yolunda gitmediği düşüncesi genel aile içi iletişimi etkileyerek kişilerin birbirlerine öfke duymalarına ve bu duygu ile başa çıkamadıkları durumlarda birbirlerine yansıtarak psikolojik olarak zarar görmelerine neden olmaktadır.

 Mükemmeliyetçi annelere özel 9 öneri!

Uzman Psikolog Cansu İvecen “Her anne için kuşkusuz çocuğu çok özel ve biriciktir. Çocuğunun hayatta mutlu olmasını önemseyerek onları iyi yerlerde görebilme arzuları taşır. Ancak kimi zaman bu özünde iyi niyet ile yaklaştığımız başarılı ve mükemmel bir çocuk yetiştirme arzusu hem çocuk ile olan ilişkinize olumsuz olarak yansırken hem de onun psikolojik anlamda olumsuz etkilenmesine ve kendine duyduğu güvene, başarmaya olan inancına zarar verebilmektedir” diyor. Uzman Psikolog Cansu İvecen, 9 Mayıs Anneler Günü kapsamında yaptığı açıklamada, mükemmeliyetçi annelere 9 önemli öneride bulundu:

  • Çocuğunuzun yaşına ve gelişimine uygun olarak ve her çocuğu kendi özelinde değerlendirerek yaklaşın.
  • Çocuğunuzun zayıf olarak gördüğünüz yanları kadar güçlü yanları da bulunmaktadır. Bu yanlarını keşfederek gelişimine destek olun.
  • Çocuğunuzun kendi kapasitesine ve gelişimine uygun olarak diğer çocuklar ya da kendi çocukluğunuz ile kıyaslamaya başvurmadan ilk adımda başarabileceği küçük hedefler koyun.
  • Sizin beklentinize uygun davranmadığı zamanlarda olumsuz söylemlerden ve davranışlardan kaçının.
  • Çocuklar hata yaparak ve bu hata ile ebeveynlerinin doğru rehberliği ile öğrenmektedirler. Her zaman doğru ve mükemmel davranmasını beklenilmemelidir. Yeterince iyi yapamadığını düşündüğünüz bir konu ile ilgili olarak tekrar denemesi yönünde cesaretlendirin.
  • Çocuğun davranışının sonucunda sizin beklentinize uymayan bir takım sonuçlar elde etmiş olabilirsiniz. Ancak sonuçtan daha ziyade süreçte gösterdiği çabayı takdir ederek teşvik edin.
  • Çocuklarınızın yeterince iyi yapamadığı durumlar ile ilgili onların yerine bir takım şeyleri yapmak yerine fırsat tanıyın. Bu fırsat esnasında yine başarabileceği, onun düzeyine uygun sorumluluklar belirleyin.
  • Çocuğunuzun beklentinize uymayan davranışlarında onu cezalandırmak yerine bu davranışının altında yatan ihtiyaç ne olabilir bunu sorgulayın.
  • Farkında olarak ya da olmayarak çocuk üzerinden gerçekleşen başarı, mükemmel olma gibi beklentilerinizin yetişkin olarak sizdeki karşılığının ne olduğunu düşünün. Zorlandığınız anlarda ve durumlarda kendi bedeninizi tarayarak neler olup bittiğini fark ederek duygularınızı düzene sokmak için mola verin.

 

Son yıllarda organik gıda kavramı tüketicilerin giderek daha çok dikkatini çekiyor. Ancak bir gıdanın organik olabilmesi için hangi özelliklere sahip olması gerektiğini biliyor muyuz? Organik gıda üretiminin sanılandan çok daha fazla aşaması var.


Etiket okuma alışkanlığının yanında etikette belirtilen özellikler hakkında da yeterli bilgiye sahip olmanın önemine değinen, Türkiye’nin ilk sağlıklı ve organik atıştırmalık markası GekoO’nun kurucusu Biyolog Özlem Atabaş, organik gıda üretiminin aşamaları ile ilgili önemli bilgiler verdi. Atabaş, organik ürün kullanımının özellikle felsefi ve ahlâki yönlerinin altını çizerek, bunun bir yaşam tarzı olarak benimsenmesi gerektiğini söyledi.

ORGANİK ÜRÜN NEDİR?

“Ekolojik döngü içerisinde doğaya uyumlu bir üretim modeli olan organik (ekolojik, biyolojik) tarım kısaca; toprak, ekosistem ve insan sağlığını devam ettiren bir üretim sistemidir” şeklinde konuşan Atabaş, Türkiye’de ‘organik’ kelimesinin suistimal edildiğine vurgu yaptı.

Türkiye’de, organik sertifikası olmadığı halde bu etiketle satılan sayısız ürün olduğuna dikkat çeken Atabaş, “Adı ‘organik’ ile başlayıp hiçbir ürünü organik olmayan e-ticaret siteleri, dükkanlar, pazarlar ve sosyal medya hesaplarında yanıltıcı tanıtım ve satış yapılıyor” şeklinde konuştu.

Atabaş, tüketicilere konu ile ilgili şu bilgiyi verdi:
“Organik ürün; hormon, genetik olarak modifiye edilmiş organizmalar (GDO), sağlığa zararlı tarım ilaçları, suni gübre, yapay kimyasallar, antibiyotikler, koruyucuların kullanılmadığı sağlıklı ürünlerdir. Bir ürünün organik olarak üretilip pazarlanabilmesi için, T.C. Organik Tarım Kanunu ve Organik Tarım Yönetmeliği’ne uygun olarak üretilip, Tarım Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş Organik Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşları tarafından denetlenmesi, laboratuvar analizlerinin yapılması, izlenebilirlik sistemi ile her aşaması kayıt altına alınıp belgelendirilmiş olması gerekir.”
Atabaş, dünya çapında organik tarım hareketini bir çatı altında toplayan Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFOAM), organik tarımın uluslararası güvenilirliğini sağlayacak olan temel standartları oluştururken ortaya koyduğu 4 temel ilkeyi de hatırlattı:
SAĞLIK: Toprak, bitki, hayvan, insan; tüm gezegen sağlığını bir bütün olarak sürdürmek
EKOLOJİ: Ekolojik sistem ve döngülerine sadık kalmak
ADALET: Ortak çevre ve yaşam fırsatlarında adaleti sağlamak
ÖZEN: Şu an ve gelecek nesillerin refahı ve çevreyi korumak için tedbir ve sorumluluk almak

“Benim için ‘organik’ sadece kendi sağlığımız için organik ürün tüketmek demek değil” şeklinde konuşan Atabaş, “Aynı zamanda yaşam tarzımızı da bu üretim sisteminin felsefi ve ahlâki yönüyle bütünleştirmek; doğayla uyumlu bir bütün olmaktır” diyerek tüketicilere yol gösterici mesajlar verdi.

ORGANİK GIDADA ÇARPICI SORULAR

Organik gıda tüketiminin sadece insan sağlığı için değil doğaya uyumlu bir yaşam için de önemli olduğunu vurgulayan Atabaş, tüketicilere çarpıcı sorular soruyor:
“Bir gıdanın; popüler beslenme akımları ve düşük maliyet kaygılarıyla yerelliğine ve biyoçeşitliliğine müdahale ediliyorsa, yetiştirildiği bölgenin ekosistemi tahrip ediliyorsa, tarım işçileri adaletsiz çalışma koşullarına sahipse, uzak ülkelerden nakliye, soğutma ve ambalajlama işlemlerinde karbon ayak izi çok yüksekse, kısaca doğal kaynaklara endirekt zarar veriliyorsa o gıda teknik olarak organik kabul edilebilir ama ekolojik olabilir mi?”

‘DOĞAL, KATKISIZ, ÇİFTLİKTEN…’ ORGANİK Mİ GERÇEKTEN?

Organik gıdaların üretim aşamaları bunlarla da bitmiyor. Pestisit, herbisit gibi tarım zehirleri, suni gübreler, depolama sırasında yapılan ilaçlamalara da değinen Atabaş, şunları söylüyor:

“Yediğimiz elmanın içinden çıkan bir kurtçuk, yeşilliklerin arasında gezen tırtıllar, bakliyatların bir süre kelebeklenmesi işin doğasında var ve bir nevi garanti. Zehirli bir gıda yemektense minik bir kurtçukla elmamı seve seve paylaşmayı tercih ederim. Yalnız, unutmayalım elmanın kurtlu olması suni gübre kullanılmadığı, hormonsuz olduğu anlamına gelmez.”
Ürün etiketlerinde yer alan ve tüketicileri yanıltan ifadelere de dikkat çeken Atabaş, “Bir ürünün ‘doğal, naturel, katkısız, hormonsuz, saf, köy ürünü, çiftlikten, ev yapımı, sağlıklı’ gibi ifadelerle pazarlanması onun organik olduğu anlamına gelmez” uyarısında bulundu. Atabaş, tüketicilere “Eğer bir ürünü kendiniz yetiştirmiyorsanız mutlaka organik sertifikası olup olmadığına bakın” mesajını verdi.

GEZEGENİN SAĞLIĞI İÇİN DE ORGANİK GIDA TÜKETMEK…

Organik üretim ve tüketimin sadece insan için değil gezegenin sağlığı ve iyiliği için de önemli olduğunu vurgulayan Özlem Atabaş, organik ve organik olmayan (konvansiyonel) gıdaların arasındaki farkları şöyle sıraladı:
*Organik ürünlerin kokusu, aroması, damakta bıraktığı gerçek tat konvansiyonel bir ürünle asla karşılaştırılamaz. Bunun yanında son kullanma tarihini uzatmak için koruyucu kullanılmadığından organik gıdanın daha taze olduğu söylenebilir.
*Bazı bilimsel çalışmalar, organik besinlerin konvansiyonel olarak yetiştirilen benzerlerinden daha fazla vitamin, mineral, antioksidan gibi besin öğelerine sahip olduğunu göstermektedir. Ek olarak koruyuculara, kimyasallara ve besinlere alerjisi olan insanlarda sadece organik besinleri tükettiğinde bu semptomların azaldığı veya yok olduğu görülmüştür.

*Organik ürünler pestisit, fungusit, herbisitler ve insektisit gibi kimyasalları içermez. Suni gübre, GDO’lu tohum kullanılmaz. Bu kimyasalların ve yapay maddelerin bölgesel tarımda çokça kullanılan ve yediğimiz besinlerin içinde veya üzerinde kalan kalıntıların riski büyüktür. Bugün otizmden, hormon bozukluklarına, kanserden alerjilere birçok kronik hastalığın sessiz tetikleyicileri olduğunu bilimsel kanıtlarıyla biliyoruz.

* Organik çiftçilik çevre için daha iyidir. Ekolojik tarım uygulamaları hava kirliliğini azaltır, suyu korur, toprak kaymasını azaltır, toprak verimliliğini arttırır ve daha az enerji kullanır. Organik çiftçilik küçük hayvanlar ve kuşlar için de daha iyidir; çünkü kimyasal ilaç kalıntıları kuşlar, arılar ve küçük hayvanlar için yeniden üremeyi zorlaştırabilir ve hatta onları öldürebilir.
*Organik çiftlikler daha verimli toprağa sahip olma, daha az enerji kullanma ve daha fazla karbon tutma eğilimindedir.

Araştırmalar, organik çiftliklerin geleneksel tarıma kıyasla %45 daha az enerji kullandığını, %40 daha az karbon emisyonu açığa çıkardığını ve %30 daha fazla biyolojik çeşitliliği teşvik ettiğini göstermiştir.

TÜRKİYE’DE ORGANİK GIDAYA OLAN GÜVEN DÜŞÜK

Türkiye’de organik üretime olan güven düzeyinin çok düşük olduğunu belirten Atabaş, bu ürünlerdeki fiyat politikasının da tüketiciyi uzaklaştırdığının altını çizdi. Ancak bu noktada aslında konvansiyonel ürünlerin ‘fazla’ ucuz olduğunu vurgulayan Atabaş, güvenli gıda tüketiminin bireysel sağlık giderlerini önemli ölçüde azalttığını bir kez daha hatırlattı.
Atabaş, Türkiye’deki bir diğer sorunun da ülkemizde üretilen organik ürünlerin çok büyük bir yüzdesinin yurt dışına ihraç edilmesi olduğunun altını çizdi. Bu sorunun iç piyasadaki satışların artmasıyla çözülebileceğini vurgulayan Atabaş, “İç pazarda likidite gerçekten bizi aşan bir sorun” yorumunu yaptı.

GEKOO NE VAADEDİYOR?

GekoO’da dürüst ve adil, gıda güvenliğine dayalı, gerekli sertifikalar ve dinamik bir kontrol mekanizmasına sahip şekilde üretim yaptıklarını belirten Özlem Atabaş, ürünlerinin hammaddelerine kadar organik ürün belgesine sahip olduğunu belirtti.
Paketleme aşamasına kadar etkin bir şekilde kontrol edilen GekoO ürünlerinde üretim ve pazarlamanın tüm aşamalarında karbon ayak izi, geri dönüşüm gibi, doğa dostu üretim ve tüketim ilkelerine dikkat edildiğinin altını çizen Atabaş, “Adil ve dürüst ticarete inandığımız için uzun vade talep eden, yüksek iskontolar ile çalışan zincir marketlerden ve satış noktalarından uzak duruyoruz. Aşırı tüketimi önlemeyi, ürüne değer vermeyi, emeğe ve doğaya saygıyı duymayı her seferinde hatırlatıyoruz” şeklinde konuştu.

Atabaş, kadınların ekonomik olarak güçlenmesini ve kadın istihdamını arttırmayı hedeflediklerini de vurgulayarak, “Bu işi yapmamızın tek akılcı nedeni, ekolojik tarımın küresel iklim değişikliğini gerileteceğine, en önemlisi yaşamı ayakta tutacağına inanmamız” mesajını verdi.

Bugün, çok ilgi duyulan, merak edilen ve aslında hayatımızın her alanında etki sahibi olan bir konunun uzmanı ile beraberiz. Sevgili Lily Lale Yılmaz, “Bilinçaltı ve Bilinçaltı Temizliği” konularında merak uyandıran sorularımızı cevaplayarak bizleri çok mutlu etti, kendisine teşekkür ediyor ve keyifli sohbetimizi sizlere aktarıyoruz:

Merhaba Lale Hanım, sizi tanıyabilir miyiz?

Bilinçaltı Uzmanı Lily Lale Yılmaz

Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nden mezun oldum. Yaklaşık 8 yıl Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan okullarda fizik öğretmenliği yaptım. Ardından 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin New York Eyaletine taşındım. New York’ta ilk önce ‘‘Temel Hipnoz Eğitimi’’ sonrasında spesifik konularda özel hipnoz eğitimleri; pediatrik hipnoz (çocuk hipnozu), ağrı giderme hipnozu, geçmiş yaşama gitme hipnozu, uyku kalitesini arttırma hipnozu, golf ve diğer spor dallarında performans artırımı hipnozu, Kopyala-Yapıştır tekniği, hipnozla doğum The Mongan Metodu Yetkili Eğitmenliği aldığım eğitimlerin bazılarıdır. Ayrıca Evrensel Yaşam Enerjisi ‘’Reiki’’ eğitimi aldım.  2015 yılında Dokunuş adlı Hipnoz ve Reiki’nin gerçek kullanımını, filmlerde görüldüğü gibi olmadığını anlatan Dünya genelinde ilk romanımı yazdım. Daha sonrasında Türkiye’ye geldim ve kendi yaşam merkezimi kurdum. Son 11 yıldır ise Hipno-Reiki yaparak şifa dağıtmaya gayret ediyorum. Enerji sistemlerini anlamamda fizik eğitimimim çok fazla katkısı oldu. Çünkü hepimiz artık çok iyi biliyoruz ki enerji sistemleri yaşamımızın her alanında mevcut.

Bilinçaltı nedir ve nasıl çalışır?

Bilinçaltını çok büyük bir kayıt cihazına benzetebiliriz. Bilinçaltımızın yeri ve şekli belli olmasa da yaşamımızı yönlendirmemizde ki etkisi inanılamayacak derecede fazladır. Bilinçaltımız, anne karnına ilk geldiğimiz andan itibaren bütün duygularımızı ve hislerimizi kaydeder. Kişiler kaç yaşında olursa olsun bilinçaltı yaşını 0-6 yaş grubundaki çocuklar gibi düşünebiliriz. O yaşlarda kayıt edilen birçok yanlış duygu hayat boyu birçok probleminde kaynağını oluşturur. 

Bilinçaltı yaşamımızı nasıl etkiler?

Hayatımızı bilinçaltımız yönetiyor diyebiliriz. İnsanların birçoğu vereceği kararlarda mantığı ile hareket ettiğini düşünür. İşte en büyük yanılgımızda burada başlar. Bizler beynimiz ile hareket ettiğimizi zannederiz. Halbuki o kararı veren bilinçaltıdır. İnsanlar duyguları ile karar verir, işte o duyguların barındığı yer ise bilinçaltımızdır. Dolayısıyla karar merkezi bilinçaltımızdır.

Örnek vermek gerekirse karayolu ile 6 saatte gidilecek yolu, uçak ile 1 saatte gidebilirsiniz. Birçok insan uçak korkusundan dolayı karayolu ile seyahat etmeyi tercih ediyor. Kişi, karayolunda kaza riskinin daha fazla olduğunu bilse bile uçak korkusundan dolayı yine de karayolunu tercih eder. Şimdi size sormak istiyorum; burada kararı veren mekanizma mantık mıdır, korku mudur? Yani duygu mu karar mercii olmuştur? Bu kararı veren duygu olmuştur. Korku ise kazanan taraf oldu. Kişi farkında olmadan daha uzun ve zahmetli olan yolu tercih etti. Aslında hemen hemen bütün kararlarımızı farkında bile olmadan bu şekilde veririz. İşte bilinçaltımız hayatımızı bu şekilde etkiliyor.

Korkularımızın bilinçaltı ile bir bağlantısı var mıdır? 

Korkular da bir duygu çeşidi olduğuna göre onlarında yeri tabi ki bilinçaltıdır. Korkular bilinçaltında barınırlar. Bilinçaltı kelimesini çok seviyorum çünkü bilincin bilmediği her şey orada barınıyor, bu yüzden bilinçaltı kelimesi çok yerinde bir kelimedir. Bilinçaltımızda iyi ve kötü tüm duygular barınır. Var olan korku, öfke, vicdan azabı gibi yaşam enerjimizi azaltan olumsuz duyguların etkisini bilinçaltı temizliği çalışmaları ile ortadan kaldırıyoruz.

Bilinçaltı temizliğinden bahseder misiniz? Nedir/ Nasıl yapılır?

İnsanlar zaman zaman gardırop temizliği yaparak eskimiş, işlevini yitirmiş giysilerinden kurtulur. Temizlenen dolap daha ferah, karmaşıklıktan uzaklaşmış bir görünüm alır. Bilinçaltı temizliğini de bu şekilde düşünebiliriz.  Kişilerin oluşturduğu bazı duygu ve düşünceler işlevini kaybeder. Bilinçaltına yüklediğimiz duygular ve oradan alınan kararlar, birçok rahatsızlığa ve mutsuz yaşama davetiye çıkarır. Hayatımızda olmayan ancak etkisinin hala üzerimizde olduğu duygularımız vardır. Korkular, otorite baskısı gibi yaşanılan bazı olumsuzluklar bilinçaltımızda yer edinir. Bu tür olaylar temizlenmediği sürece hayat boyu mutsuz, yorgun, problemli bir şekilde yaşarız. Bu yüzden bilinçaltı temizliği önemlidir. İşte burası değişimin başladığı yerdir.  Hatta birçok fizik bedenini olumsuz etkileyen rahatsızlıklarında sebebi bilinçaltında depoladığımız bu duygulardan geçer. 

Yaşadığımız bazı travmalar bilinçaltımıza kodlanıyor. Peki travmatik olayların etkisini bilinçaltı temizliği ile yok edebilir miyiz?

Bilinçaltı temizlemesi dediğimiz şey duyguların temizlenmesidir. Kişilerin yaşadığı travmatik olaylar, kişilerde hangi duyguların yer edinmesine sebep oluyor? Korku, öfke, vicdan azabı, küskünlükler, değersizlik duygusu travmatik olaylara sebep olabilir. Bilinçaltını bu tür duygulardan arındırmadığınız sürece hayat boyu olumsuz duygularla yaşamaya devam edilir.

Bilinçaltı çalışmalarında yaptığımız bazı tekniklerle oradaki duyguyu etkisiz hale getiriyoruz. Bu çalışma çok keyifli ve zahmetsiz bir şekilde tamamlanıyor. Örnek vermem gerekirse; topluluk içerisinde azarlanan kişilerin bilinçaltında birçok olumsuz duygu oluşuyor. Utanma, korku, öfke gibi… Biz ise bu konuyla ilgili çalışma yaptığımızda yaşanılan azarlanma olayını ortadan kaldırmıyoruz, bu olayın kişide bıraktığı duygunun daha güzel hale getirilmesini sağlayarak, dönüştürüyoruz.

Bu yöntem kişilerin hayatına nasıl etki ediyor?

İnsan, doğduğunda pırıl pırıl parlayan bir pırlantadır. Yaşam devam ettikçe bu pırlantanın üzerine bazı duygular ile toz serpilir. Toz ile kaplanan pırlanta ışıldayabilir mi? Bilinçaltı temizliğinde o tozları pırlantanın üzerinden kaldırarak eskisi gibi parlamasını sağlıyoruz. 

Mesleğinizin en zor kısmı nedir?

Mesleğimin en zor kısmı, travma yaşayan kişilerin acısını, benimde yüreğimde hissediyor oluşum. Reiki’nin bana kattığı hassasiyetten dolayı kişileri çok daha iyi anlıyorum.  Bende onlarla o travmayı yaşıyorum. Ancak sonucunun güzel olacağını bildiğim için ve Reiki ile üzerime aldığım kendi yaşamadığım travmayı topraklıyorum. Seanstan sonra kişinin artık hayata yeni bir pencereden yaşamaya başlayacağını bilmek ve bunda payımın olması bana çok büyük mutluluk veriyor. 

Eklemek istedikleriniz var mıdır başka?

Lütfen, bu konuyu insanlar çok ciddiye alsınlar. Bilinçaltı temizliğinin hayatımıza olan katkısı çok fazla. İçinde bulunduğumuz zorlu süreçte korku ve öfke duygusunun oluşması kaçınılmaz. 

Bir veya iki seanslık bilinçaltı temizliği ile korku, öfke duygusunun bir kısmının temizlenmesindeki fizik bedendeki ve duygu bedendeki rahatlamayı, sağlık başta olmak üzere huzur, mutluluk, bolluk bereket akışını tahmin bile edemeyecekler. Bu yüzden bu konuyla ciddi olarak ilgilenilmesi gerekiyor. Ancak bilinçaltı temizliği için doğru kişilere danışılmasını belirtmek istiyorum. Yoksa bu güzel imkanlar yanlış tekniklerle yapıldığında birçok olumsuz sonuca sebebiyet verebilir. 

Esenlikle kalın…

Huzurlu günler diliyorum…


Koronavirüs herkesi olduğu kadar astrologları da yakından ilgilendiriyor. Pandemi sürecini yıldızlara göre yorumlayan Okült Astrolog Nazan Gönültaş, Çin’de ilk vakanın çıktığı tarihte yıldızların bunu insanoğluna söylediğini ancak bu durumun algılanamadığını ifade etti ve ekledi: “Mart 2023’e kadar koronavirüsün tam bir bitişinden bahsetmek zor. Virüsün gündemimizden yavaş yavaş kalkmasının ardından ise yepyeni gündemlerimiz olacak.”

Koronavirüs ve pandemi sürecini yorumlayan Okült Astrolog Nazan Gönültaş, Çin’de ortaya çıkan ilk vakayla birlikte pandemi sürecine kadar uzanan olaylar silsilesini astrolojik olarak ele aldı. 

Okült Astrolog Nazan Gönültaş

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ilk vakanın olduğu tarihte su grubunda yoğun bir yerleşim olduğunu ifade eden Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Su grubunda olan bu yerleşim bu tetiğin asıl sebebi olarak karşımızda duruyor. İnsanların aslında burayı görememiş, gerekli önemi verememiş, algılayamamış olmaları anlamına geliyor.” şeklinde devam etti. Neptün’ün bulunduğu derecenin okült perspektiften bakıldığında da oldukça manidar olduğunu ifade eden Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Bu derece bizleri temas ettiği noktaya dair muhakkak uyarır. Neptün astrolojik tanımıyla ilk olarak sisli, puslu bir gezegen olarak adlandırılır. Fakat dokunduğu noktada sisin, pusun altında yatan gerçekliğe de özellikle önem vermemiz gerektiğinden bahseder. Virüsün duyurulduğu sırada Balık burcunda seyreden Neptün’ün, kurban bilincine girilmesine ve kurban bilincinin sürmesine sebebiyet verecek bir etkisi mevcut.” açıklamasında bulundu.

Kaygılarımız bizi hayattan soyutlayabileceği gibi hayatta da tutabilir
2021 sonuna kadar iletişim ağının güçlü ve hızlı bir şekilde sürdürüleceği, özellikle sosyal medya üzerinden her şeyin apaçık görülmesi söz konusuyken Aralık ayı itibariyle sanal düzlemde sürdürülen iletişimlerin azalıp yerini daha temas içeren, daha keyif veren hallere bırakabileceğini ifade eden Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Kuzey Ay Düğümü’nün Boğa geçişi bizleri özellikle dünyevi temalarda, maddi oluşumları geliştirmekte ve güvenli, istikrarlı bir forma sokma konusunda sınayabilir. Şu an herkesin düştüğü kaygı Aralık ayı itibariyle daha da arttı. Fakat kaygı yaşamın doğal bir parçasıdır ve bizi hayatta tutmaya da yarar. Kuzey Ay Düğümü’nün geçişiyle bu kaygının bireysel anlamda maddi kaynakları daha güvenli bir seviyeye taşımaya yarama olasılığı da artacaktır.” dedi.

Mars’ın uyarılarını dikkate almalıyız
Mars’ın Yengeç geçişine özellikle dikkat çeken Gönültaş, “11 Haziran’a kadar Yengeç burcunda seyredecek olan Mars’ın uyarılarını dikkate almakta fayda var. Virüsün hayatımıza kattığı yeni gerçekliği kabul etmez, sorumlulukla hareket etmezsek hastane kapasitelerinin dolduğunun haberini almamız işten bile değil.“ diye konuştu.

Uranüs’ün Boğa seyri süresince umutlarımızın, güven kaynaklarımızın ani ve beklenmedik şekillerde sarsılacağını dile getiren Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Boğa burcunun psikolojik doğası ile hareket ederek rehavete kapıldıkça da vakalar artacaktır. Bu durum özellikle 2021 yılı boyunca devam edecek. Bu minvalde 2021 yılını geçen yılın devamı gibi görebiliriz. Ama bu sırada dünya liderlerinin daha otoriter bir pozisyona ulaşacağını da gözlemleyeceğiz. 2021 yılı 2023’ten sonra dengenin değişeceğinin habercisi olacak.” şeklinde konuştu.

Virüsün sürekli olarak mutasyona uğramasının yanı sıra Neptün’ün Balık seyri nedeniyle 2026 yılına kadar koronavirüs için geliştirilen aşılara dair spekülasyonlar ve belirsizliklerin devam edeceğine vurgu yapan Gönültaş şöyle devam etti: “21 Mart 2023 itibarıyla Plüton, Oğlak burcu seyrini bitirmiş olacak. Bu, dünya üzerinde hissedilecek bir göksel değişim olacak. Plüton’un Kova geçişinin etkileri yalnızca korona ile alakalı değil, tüm dünya liderlerini de ilgilendirecek bir geçiş… Bu geçiş toprağın devrinin bittiği, teknoloji devrinin asıl başlayacağı zamanları beraberinde getirecek. Plüton, Kova geçişiyle birlikte büyük teknoloji devrimleri yapılacaktır. Bu sırada Satürn ise Balık’taki seyrini sürdürüyor olacak. Bu durum çok büyük etkileri açığa çıkartacak. Neptün ise salgının başladığı anki derecesinden 10 derece ilerlemiş olacak. Neptün’ün bu ilerleyişi hafiflemeyi de beraberinde getirecektir. Fakat Neptün, Balık’tan çıkmadığı sürece vücudumuzda bilmediğimiz, belirleyemediğimiz mikroplar, bakteriler, rahatsızlıklar sürecektir. Koronavirüsün insanlar üzerindeki etkileri Neptün’ün Balık’tan çıkması ile belirgin bir şekilde açığa çıkacaktır. 2026’da Neptün ve Satürn’ün Koç burcundaki kavuşumunun etkisiyle koronavirüs gündemi boyunca yaşanan tüm olayların, salgının asıl nedenlerinin, çıktılarının önümüze serileceğini de öngörmek mümkün.“

Tüm bunlara ek olarak Mısır’da taşınan 22 mumyayı da hatırlatan Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Bu mumyaların yerinden oynatılması majikal bir hareketliliğin ön habercisi niteliğinde. Açığa çıkacak etkiler gözle görülür olabilir. Majikal hareketlilik, dünya üzerinde huzursuzluk yaratacak olayların ardı sıra kendini göstermesi ile vuku bulabilir. Bu kehanet gibi bir şey değil, yüzyıllardır bilinen bir denklemdir. Bu yüzden de sevgiyi, şefkati büyütmemiz gereken zamanlardayız. Bunların yanı sıra koronavirüs dışında gündemimizde yerini alacak bir diğer husus da dünya dışı varlıklar olacak. Bizi bekleyen süreçte bu varlıklarla kurulan temaslar artık gizlenemeyen bir hal alabilir. Evlerimize kapanmamızın bir diğer sebebi de en küçüğünden en büyüğüne teknolojiye ve açığa çıkacak bu tür gelişmelere hazırlanmak ve uyumlanmaktır.” diye konuştu.

Koronavirüs kaygıları kalp krizi haberlerini açığa çıkarabilir
Mars’ın Yengeç seyri boyunca sevgi ve şefkat eksikliğinin çok hissedilebileceğine vurgu yapan Gönültaş, “Koronavirüsün pekiştirdiği kaygılar kalp krizi haberleri ile açığa çıkabilir. Bu sebeple sevgi, şefkat, değer gibi kavramların gündemimizde daha ciddi bir yeri olmalı. Uranüs’ün Boğa seyri de Venüsyen (aşk, para, eğlence) temalara dair ani, beklenmedik olaylara işaret eder. Bu yüzden herkes elini taşın altına koymalı, herkes birbirinin haklarını, ihtiyaçlarını ve birbirine dair sorumluluklarını gözeterek hareket etmeli. Birbirine sevgi, saygı, şefkat göstermeli. Boğa burcu herkes için adalet, herkes için sevgi, herkes için para kısacası her şeyin herkes için olmasını arzu eder. Bu sebeple Uranüs’ün uzun seyrinde bunları gözetmek oldukça önemli bir hal alıyor.” dedi. 

Mart 2023’e kadar koronavirüsün tam bir bitişinden bahsetmek zor
Okült Astrolog Nazan Gönültaş sözlerini şöyle tamamladı: “Koronavirüsün bitişine dair net olarak bir şey söylemeyi doğru bulmasam da Satürn’ün Balık burcuna geçmesi gelişmeler adına oldukça önemli. Bu geçiş öncesinde virüsün bitişine (insan vücudunda bir grip gibi kabul görmesine) dair birçok şey duyabiliriz. Özellikle 7 Mart 2023 ve dahi tüm Mart ayı boyunca bu geçiş önemli gelişmelere gebe olacak. Fakat bu geçiş dünya liderlerinin, otoritelerin çok daha baskın, savaşmaya, savaşı büyütmeye yatkın olacağı anlamına da gelir. Yani 2023 Mart’a kadar tam bir bitişten bahsetmek pek de mümkün değil. Virüsün gündemimizden yavaş yavaş kalkmasının sonrasında ise yepyeni gündemlerimiz olacak. Çünkü Satürn’ün bulunduğu burç ve açığa çıkarttığı durumlar Balık burcuyla beraber hiç bilmediğimiz sulara dalabileceğimiz anlamına geliyor. Yani aslında Satürn, Balık geçişinden sonrası da sisli ve belirsiz olabilir.”