Etiket

çocuk gelişimi

Yazılar

Ek gıda konusu bazı anneler için kabus olurken, bazı anneler için ise sorunsuz devam eden bir süreç. Her bebeğin ilgi alanının farklı olduğunu elbette biliyoruz ancak nasıl oluyor da bazı bebekler yemek saatlerinde ağlamaya başlarken, bazıları yemek yemeyi keyifle karşılıyor? Bunun sebebi elbette tesadüf değil, bakım verenin yemek konusundaki tavırları bebeklerin yemeklere karşı bakış açısını değiştiriyor.

 

BLW olarak  bilinen Bebek Liderliğinde Beslenme, yani çocuğunuzun kendi kendine beslenmesi çocuğunuzun yemeklere bakış açısını değiştiriyor ve çocuk gelişim uzmanları tarafından öneriliyor. BLW hem çocuğun kendi kendine yemek yemesini, hem de ne kadar yiyeceğine kendisinin karar vermesini içeriyor.

 

Peki bebeğinizin yemeğini kendiniz rahat ve hızlıca yedirip sofradan kalkmak varken, nedir bu BLW ‘yi cazip kılan? Neden öneriliyor, ne gibi artıları var derseniz haydi birlikte inceleyelim:

  • Öz Bakım Becerileri: Bebeğinizin kendi kendine yemek yeme, el yıkama, diş fırçalama gibi öz bakımını yapabilmesi için BLW bir başlangıç diyebiliriz. İlk zamanlar her tarafı kirleten bebeğinizin, bir süre sonra kendi kendisini besleyebilmesi sizin de rahat rahat yemeğinizi yiyebilmenize zemin oluşturacak ve buna değdiğini göreceksiniz.
  • Özgüven Gelişimi: Kendi işini kendi görebilmek bebeğinizin özgüvenini arttıracak, kendisini daha becerikli ve daha mutlu hissedecek. Bu konuda onu cesaretlendirmeniz başka konularda cesaretli olmasına da yardımcı olacak ve zamanla her işini kendi yapabilecek hale gelecek.
  • El becerisi ve konsantrasyon: Kaşığı/çatalı tutmaya çalışmak parmak kaslarını geliştirirken aynı zamanda yemeği kaşığa/çatala alıp, ağzına götürmeye çalışmak da bir nevi konsantrasyonunu arttıracaktır. Dikkatli izlediğinizde ne kadar odaklandığını siz de fark edeceksiniz. Bebeğiniz konsantre olmuş bir şekilde yemek yemekle meşgul.
  • Keşif Duygusu: Yemeklerin dokusunu,tadını ve kokusunu kendisi keşfeder. Bu sayede beslenme konusuna ilgisi artar ve hissettiği keşfetme duygusu ile yemek saatlerini daha çok sevmeye başlar. Yemekten keyif alır ve yeni tatlar açısından da yeniliklere daha açık olur.
  • Pozitif Bağ: Yemek konusunda kendini özgür ve serbest hisseden çocuk, doğal olarak yemek yeme saatleriyle pozitif bir bağ kurar. Yemek saati ona keşif,  özgürlük ve serbestlik hissini çağrıştırır. Yaşasın özgürlük 🙂

Araştırmalar BLW ile büyüyen çocukların, yetişkinliklerinde yeme bozuklukları olmayan bireylere dönüştüğünü açıklıyor. Çünkü yemek yemek bebeklikten itibaren bir keyif duygusunu çağrıştırıyor ve bu his ömür boyu devam ediyor.

Sonucunda her ne kadar etraf yemek kırıntıları ile, bebeğinizin de üstü başı yemek lekeleri ile dolu olsa da emin olun ki çocuğunuzun gelişimi için harika bir yöntemi destekliyorsunuz. Bunca avantajı öğrenmişken, ne dersiniz, sizce de yemek saatlerinde evi bir süreliğine kirletmeye değmez mi? 🙂

Güçlü kurulan bir anne-bebek bağı, bir insanın yaşamının tamamını etkilediğinden son yıllarda daha da ön plana çıkmayı başaran bir konu oldu. Bunda bilinçli ebeveynlerin katkısı elbette çok büyük. Günümüz insanlarının pek çoğunun gelecek yaşamında özgüven sorunu yaşama, güçlü ilişkiler kuramama, doğru eş seçimi yapamama gibi sorunlar içerisinde boğuştuğunu görüyoruz, bunlarda anne-bebek bağının etkili olduğunu da uzmanlardan sıkça duymaktayız. Sık sık adını duyuran ve hatta hamilelikten itibaren kulaklara aşina olmaya başlayan  güçlü anne-bebek bağı kurmanın yollarını ise sizler için kaleme aldık:

  • Hazırlık : Hamile kalmayı düşündüğünüz andan itibaren, doğum ve bebek bakımı gibi süreçlerle mental olarak hazırlanın. Bebek bakımı konusunda bilinçlenmeniz, bebeğinizle daha sıcak bir ilişki kurmanıza  yardımcı olacaktır. Sizin psikolojinizin, bebeğinizle bağını ve bebeğinizin ruh halini de etkileyeceğini unutmamalısınız.
  • Tentene Temas: Doğumun hemen akabinde, bebeğin mümkünse yıkanmadan sizin göğsünüze bırakılması tentene temasın ilk ve çok önemli bir aşaması. Günümüzde buna değer veren doktorlar yok değil, işe bu düşüncede bir doktor bulmakla başlayabilir ve sezaryen veya vajinal doğum fark etmeksizin, bu talebinizi doktorunuza dile getirebilirsiniz.
  • Emzirme : Emzirmek anne-bebek bağını kolaylaştıran bir unsur olarak görülüyor. Emzirme olmazsa bağ kurulamaz demek değildir bu, ancak bebeğinizin buna ihtiyacı olduğunu ve sizinle bağ kurmasına vesile olduğunu bilerek yola başlamak önemli. Sıkıntı yaşıyorsanız bir emzirme danışmanından profesyonel destek almayı düşünebilirsiniz.
  • Kucaklama : “Kucağına alma, alışır” hurafesine kulak asmadan, güzel bebeğinizi bol bol kucaklayın. Onun ihtiyacı,  dokuz aydır tanıdığı o güzel  kokunuzdan ve sıcaklığınızdan mahrum kalmamak. Daha sakin, daha mutlu olduğunu siz de hissedeceksiniz. Kucaklamak hem sizi ona, hem de onu size daha sıkı saracak!

  • İletişim Kurma: Minik bebeğinizle vakit geçirirken sık sık onun gözlerinin içine bakın, ona dokunun ve onunla konuşun. Birebir ilgilenmeniz ve iletişim kurmanız bağınızı çok sıkı kuracağı gibi aynı zamanda onun gelişimini de hızlandıracak. Ona tatlı sesinizle ninniler söyleyebilir veya hikayeler anlatabilirsiniz. Emin olun çok sevecek.
  • Sözünüzü Tutma: Kendinizden pay biçtiğinizde size verdiği sözde durmayan birine hala güvenebiliyor musunuz? Emin olun sözünüzde durmadığınızda o da henüz küçük olmasına rağmen size inancı azalıyor ve hayal kırıklığına uğruyor. Ona birazdan geleceğinizi söylediğinizde gerçekten birazdan gelmelisiniz. Böylece size daha çok güvenecek ve anne-bebek bağı zarar görmemiş olacaktır.
  • Dürüst Olma: Tıpkı sözünüzde durmanız gibi dürüst olmanız da anne-bebek bağının güçlü bir ilmeği. Yalan söylediğinizi anlarsa size yeniden güvenmesi zaman alabilir ve bu durum ileride size kendisini açmamasına kadar devam edebilir. Eğer gerçekten onunla samimi bir bağ kurmak istiyorsanız, dürüst olmaya gayret etmelisiniz.

Anne-bebek bağı kurmanın en önemli maddesi ise bebeğinizle Kaliteli Zaman Geçirme ‘dir.  Bunun için kendinizi gerçek anlamda bebeğinizle olduğunuz ana odaklamalı ve başka şeylerle oyalanmadan, onunla birebir temas kurmalısınız. İlla ki ona bir şeyler öğretmek değil, onun sizi yönlendirmesine de izin verebilir ve kendinizi akışa bırakabilirsiniz.

Güçlü bağların kurulduğu güzel anlara….

 

Bir insanın yaşamı boyunca hayatının özgüveni, arkadaş ilişkileri, eş ilişkisi dahil pek çok alanını etkileyen anne-bebek bağının önemi kuşkusuz. Bu bağı oluşturmanın ise tentene temas gibi pek çok yolu olduğunu gibi, emzirme de bu yollar arasında ciddi bir anlam ve öneme sahip. Son dönemlerde pek çok  çocuk doktoru ve pedagog görüşünün ortak noktası  var ki o da; emzirmenin sadece anneden besin almaya yaramadığı. Emzirme beslenmenin bir yöntemi olup, aynı zamanda bebeğin duygusal ihtiyaçlarının giderilmesi,  kendini güvende hissetmesi, korktuğunda, canı yandığında, sevilme ihtiyacı duyduğu anlarda anneden bu ihtiyaçları giderebilmesi işine de yarıyor. Bu denli önemli bir sürecin ise elbette bir sonu var, her güzel şeyin olduğu gibi 🙂

Daha önceki içeriklerimizde de belirttiğimiz gibi Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı’nın emzirme için uygun gördüğü süre en az 2 sene. Elbette anne de, bebek de isterse…. Bu süreç bazen bebeğin isteği doğrultusunda, bazen ise anne istediği veya sağlık durumları gibi elzem durumlar oluştuğundan dolayı sonlanabiliyor. Ancak burada düşündüren ve önemli bulunan bir nokta var ki o da süreci nasıl sonlandıracağımız. Kısacası memeden ayrılmanın en doğru ve uygun yöntemi nedir?

Her zaman olduğu gibi en çok dikkat edilmesi gereken bebeğinizi yıpratmadan bu süreci sonlandırmak. Yani bir anda bıçak gibi kestirip atmak değil, bebekte herhangi bir duygusal hasar bırakmadan, kırmadan, boşluğa düşürmeden…. Bunun için aşağıdaki noktaları memeden ayrılma sürecinize dahil edebilirsiniz.

  • Süreci Zamana Yaymak : Çok istediğiniz, çok sevdiğiniz veya sizin için elzem olan bir şeyin aniden elinizden alındığını hayal edin. Nasıl bir hayal kırıklığı yaşayacağınızı az çok kestirebilirsiniz değil mi? İşte aniden bırakılan emzirmeler de bebeğiniz için aynı şok etkisini yaratacaktır. Ne de olsa doğduğundan beri beslendiği ve teselli bulduğu “arkadaş”ını ondan ayırıyorsunuz. Bu yüzden önerilen şey, süreci zamana yaymak. Günde 6 kez emziriyorsanız, önce 5’e sonra 4’e zamanla daha da azaltarak sıfıra düşürebilirsiniz. Bu süreç ortalama 2 ay sürebilir.
  • Konuşmak, Konuşmak, Konuşmak: Ona ara ara sütün biteceğini, yakında annesinden süt gelmeyeceğini, bardak ile süt içeceğini anlatabilirsiniz. Her seferinde durumu daha fazla idrak edecektir. Bu konuşmayı zamana yaydığınız sürecin en başında yapmaya başlamalısınız. Devamlı bunları duyduğu için süt istediğinde sütüm bitti demenizi algılayacaktır.
  • Emzirme Sürelerini Kısaltmak : Her seferinde daha kısa sürelerle emzirmeyi deneyin. Yani bir seferde 15 dakika emziriyorsanız, önce 13 dakikaya sonra 10 dakikaya, sonra 7 dakikaya düşürebilirsiniz. Memeyi bırakmak istemediğinde yine sütünüzün bittiğini söyleyebilirsiniz.
  • Bırakılan Öğünleri Sıraya Sokun: Öncelikle gündüz emzirmelerini sonlandırabilir, sonra gece emzirmelerini bırakmaya geçebilirsiniz. Zamanla süt içmek için geceleri daha az uyandığını fark edeceksiniz. Emzirmeyi tümden kestiğinizde gece uyanırsa su verebilirsiniz. Böylece sütün kalmadığını, onun yerine su içtiğini kendisi bir kez daha görmüş ve anlamış olacaktır.
  • Yerine Başka Bir Şey Koymak: Emzirmeyi tamamen sonlandırdığınızda, emzirme yerine başka bir şey koyarsanız kabullenmesi daha kolay olacaktır. Kitap okumak, masal anlatmak, ninni söylemek gibi alternatifler deneyebilirsiniz.

Memeden ayrılma sürecinde toplumumuzda sıkça duyulan geleneksel yöntemlerden kaçının. Meme ucunu kırmızıya veya siyaha boyamak, sabır taşı kullanmak gibi bilimsel olmayan yöntemler bebeğinizde farklı algılara ve duygulara yol açabilir. Bebeğiniz için oldukça kutsal sayılan ve huzur bulduğu memenizin siyah veya kırmızı olması, kan geldiği için kırmızı olduğunu belirtmeniz bebeğinizin aklını tamamen karıştıracağı gibi, onu üzecektir de. Uzmanlar bu yöntemlerin çocuklarda duygusal hüsrana yol açabileceğini belirtiyorlar.

Öte yandan sıkça kullanılan memeden ayrılma sürecinde bebeğinizi anneanne veya babaanneye bırakmak da anne-bebek bağını zedeleyeceği gibi bir anda hem anneden hem anne sütünden ayrı kalan bebeğiniz açısından duygusal sıkıntılara yol açacaktır.

Bebeğinizin, göğsünüzde huzur bulduğunu unutmamalı ve istediği zaman göğsünüze yaslanarak, kokunuzu hissederek uyumasına izin verip, ona bu yeni süreçte destek olabilirsiniz 🙂

Mutlu ve Sağlıklı Bebekler’e…

Mama sandalyeleri günümüz çocukları için olmazsa olmazlardan. Çocuğunuz için en uygun yemek yeme şekli oturarak olacaktır. Oturarak beslenme, bebeklerin günlük insan yaşamına alışması ve beslenme şekli olarak sağlıklı olmasını sağlayacaktır. Bu yeme şekli için en önemli araç ise mama sandalyesi. Peki, mama sandalyesi seçerken nelere dikkat etmeliyiz? Önceliğimiz ne olmalı?

Mama sandalyesi nasıl seçilir?  

Mağazada görünen sandalye çok şık olabilir. Oldukça ergonomik veya kullanması basit olabilir. Bunlara rağmen fiyatı da uygun olabilir. Ancak en önemli nokta mama sandalyesi güvenliğidir. Bebeğinize aldığınız sandalyenin güvenliği hem sizin içinizi rahatlatacak hem de bebeğinizin geleceği için önemli bir konu olacaktır. Bunun yanında tabii ki bir de güvenlik konusunun alt başlığı olan malzeme kalitesi geliyor. Malzeme kalitesinin yüksek olması hem bebeğin sağlığı için hem de kazalara karşı korunmak için önemli bir konu. Gelin hep beraber güvenli mama sandalyesi nasıl seçilir? Nelere dikkat etmeliyiz? Öğrenelim.

Mama Sandalyesi Güvenliği
Mama sandalyenizi seçerken ve kullanırken dikkat etmeniz gereken unsurları sıraladık. Bu maddeler sağlıklı çocuk gelişimine önemli katkı sağlayacaktır.

  • Mama Sandalye Kemeri : Sandalye kemerleri bebek güvenliği için en önemli noktadır. Tabii ki her sandalyenin güvenlik kemeri vardır. Ancak her sandalyenin kemer malzemesi ve tasarımı aynı değildir. Bu nedenle yeni nesil kemer tasarımları bebeğiniz sandalyeden düşme riskini azaltır ve sağlam malzeme kalitesi ile kemer kazalarını önler. Bebeğin sandalyeden düşmemesi veya kaçmaması için bacakları ve belini çevreleyen kemerler olmalı. Bu tasarımın en güzel örneği 5 kemerli mama sandalyeleridir. Örneklerine buraya tıklayarak bakabilirsiniz. Güvenlik kemerlerinin sadece bir büyük tarafından esnetilebilir olduğundan emin olun. Güvenlik kemerlerini çocuğunuzun gelişime bağlı olarak genişletmeyi unutmayın.
  • Keskin Kenarlar : Maalesef bebek sandalyesi kazalarında önemli bir yere sahiptir keskin kenarlar. Keskin kenarlara sahip ve aynı zamanda kalitesiz malzeme ile üretilen sandalyeleri tercih etmemelisiniz. Aksi takdirde kazalar sonucunda bebeğinizin gelişimine zarar sağlayacak sonuçlar oluşabilir. Bebeğinizin otururken bacaklarına denk gelen kısmını sandalye seçerken yoklayın. Koltuk kumaşının ve kenarlarının pürüzsüz olduğundan emin olun. Kumaş kalitesi sadece bebeğin rahatlığı değil aynı zamanda dökülen yemeklerin araya kaçmasını ve yapışmasını önler.
  • Kilitli Tekerlekler : Hareket eden yani tekerleri olan mama sandalyelerinde önemli bir güvenlik önlemidir kilitlenen tekerlekler. Bebeğiniz her ne kadar küçük olsa da hareketlerinden dolayı sandalye sağlam durmazsa bebeğinizin boğazına yiyecek takılma riskini yükseltir.
  • Geniş Tabanlı Ayaklar : Bu tür ayakları olan mama sandalyeleri  diğerlerine oranla daha sağlam olmakla tanınırlar. Bebeğiniz mama sandalyesi ile oynamaya çalışacaktır mutlaka. Mama sandalyesinin üstüne çıkmaya çalışacaktır. Böyle durumlarda üstüne düşmemesi ve bebeğin yemek yerken yaptığı hareketlerden dolayı sandalyenin masadan uzaklaştırılması önlenir.

Sandalyelerde Güvensizlik Sonucu Oluşan Riskler:

Güvensiz sandalyelerin yarattığı en bilinen en büyük sorun bebeğin düşmesidir. Maalesef bu kazaların sonuçları şöyle sonuçlanabilir:

  • Bebek kafatası çok oluşmadığından küçük sarsıntılarda bile kafa zedelenmesi görülür.
  • Aynı şekilde bebekler hassas oldukları için boyun zedelenmesi riski vardır.
  • Bebek kemikleri oldukça hassas olduğu için kemik kırılmaları görülebilir.
  • Düşmenin şekline göre ağız yapısı bozulabilir.
  • Bebeklerin dişleri haliyle küçük olduğu için kırılma riski ile karşı karşıyadır.
  • Cilt kesikleri oluşabilir.
  • Vücutları hassas olduğundan düşme sonucu sarsıntı yaşayabilirler.
  • Düşmeye bağlı sıyırıklar oluşabilir.

Taşınılabilir Sandalye
Mama sandalyelerinin taşınabilir durumda olması, tekerlekli olup olmaması ile doğrudan bağlantılı. Çok hafif sandalyeler dışında mama sandalyeleri sırtına yüklenip taşımak mümkün değil. Mama sandalyesi ev içinde dolaşması gerekiyorsa birden fazla alanda yemek yeniliyorsa o halde tekerlekli sandalye almaya mecbursunuz. Bunun için masa tekerlekleri kaliteli malzemeden yapılması önemli. Bazı tekerlekli kalitesiz sandalyeler taşıma konusunda tekerleksiz olandan daha sıkıntılı işler çıkarıyor. Tabii ki bir diğer önemli konu tekerlekli olan sandalyenin aynı zamanda kilitlenebilir olması. Güvenlik açısından önemini “Geniş Tabanlı Ayaklar “ başlığı altında inceledik.

Hijyen Şartları – Mama Sandalyesi Nasıl Temiz Tutulur?

Sandalyenin yemek yenilen düz zemini uygun olan temizlik malzemesi ile düzenli silinerek yemek artıklarından arındırılmalı. Bunu yapmanın önemini şöyle açıklayabilirim; bebekler önlerinde ne bulurlarsa ilk olarak ağzına alırlar. Bir yiyeceğin uygun veya çürük olduğunu kavrayamazlar. Bir diğer nedeni ise kalıntı yiyecekler zaman geçtikçe zararlı bakteri üretmeye başlarlar. Mama sandalyesinin yünlü veya kumaşlı olan kısımlarının üzerine bir koruyucu bez örtülmesi, düzenli aralıklarla silinmesi önemlidir. Mama sandalyesi altına örtü de örtülebilir. Bu yöntemi kullananlar unutmasınlar ki sandalyenin bacakları örtünün üzerine gelmemeli. Olası risklere karşı oldukça önemlidir.

Olası Durumlar İçin Önlemler!
Eğer evde evcil hayvan besliyorsanız her ihtimale karşı evcil hayvanınızı mama sandalyesi altında veya etrafında dolaşmasına izin vermeyin.
Mama sandalyeniz katlanır yapıda ise tam açık durumdayken tüm kilitlerin tamamen açık olmasına dikkat edin. Olası kazaları önlemenize yardımcı olacaktır.
Kancalı mama sandalyelerinden birine sahipseniz yemek masanızın tahta veya metal olmasına özen gösterin. Eğer bebeğiniz masayı sallıyorsa yeteri kadar önlem alınmamış demektir. Aynı zamanda masa örtüsü olan masalarda kancalı mama sandalyesi kayabilir.

Kim demiş çocukla tatil olmaz diye? Öyle de keyifli olur ki… Yalnızca çocuğunuzun ve sizin rahat etmeniz için seyahat ederken dikkat edilmesi gereken bazı altın kurallar var o kadar. Ailenizin sevimli yeni üyesi ile çıkacağınız bir tatili daha keyifli geçirmek istiyorsanız bu yazımız tam da size göre.

Öncelikle tatilin çocuklar için de çok güzel bir etkinlik olacağını unutmamak gerekir. Tatil demek çocuğun ailesi ile doya doya zaman geçirmesi, yeni yerler, yeni insanlar görmesi ve bir nevi algısının açılmasıdır. Bu yüzden  tatillerinize çocuğunuzu da dahil etmeniz çocuğunuzun gelişimi açısından faydalı olacaktır. Daha rahat edebileceğiniz bir tatil için, çocukla konforlu seyahatin altın kurallarını sizlere sıraladık:

  1. Bilgilendirme: Endişe etmemesi ve anlamlandırabilmesi için çocuğunuzu gideceğiniz yer, yolculuk detayları hakkında mutlaka bilgilendirmelisiniz. Şahsi arabanız ile gitmiyorsanız çocuğunuz yabancı insanlardan ve seslerden ürkebilir. Bu yüzden ona yolculuktan 1-2 gün önce bilgi vermeye başlayıp, kendi aklında bazı şeyleri oturtmasına yardımcı olabilirsiniz. Emin olun yola çıkınca, hatırlayacak ve daha rahat olacaktır.
  2. Yolculuk Saati : Yola çıkış ve varış saatiniz çocuğunuzun vücut dengesi için oldukça önemlidir. Gece yarısı kalkan bir uçak, çocuğunuzun uykusunu bölebileceği gibi ertesi günü de burnunuzdan getirebilir. Tatilin ilk günü, huzursuzluklar ile heba olmasın diyorsanız yolculuk saatlerini mümkün olduğunca çocuğunuzun uyku, yemek vb. alışkanlıklarına göre ayarlamalısınız.
  3. Çocuğunuzun Yaşı : Gideceğiniz yerin çocuğunuzun yaşına ve alışkanlıklarına olan uygunluğu rahat bir tatil geçirmenize çok etki eder.  Yani eğer bir bebek ile gidiyorsanız bebek arabasını rahat sürebileceğiniz aynı zamanda rotaların birbirinden çok uzak olmayacağı bir lokasyon seçmeniz önemli olacaktır. Daha büyük bir çocuğunuz var ise onun da keyifli etkinliklere dahil olabileceği bir otel seçmeniz  önemlidir. Bu maddeyi es geçmeyin.
  4. Çocuk/Bebek Dostu Otel Seçimi: Çocuğunuz için ince ayrıntıların düşünüldüğü, özel yemek menülerinin çıktığı, banyosunda alt değiştirme ünitesinin ve bebek küvetinin bulunduğu bir otel düşünün. Konforlu olacağı kesin değil mi? İşte çocuk/bebek dostu oteller konuklarına bunun gibi pek çok özellik vaat ediyor. Ancak kimi otellerin bu konuda yalnızca adı olması ihtimaline karşın mutlaka otel yorumlarını dikkatlice okuyup karar vermek gerekir.
  5. Rota Planı: Otel dışarısında yemek yemeyi veya zaman geçirmeyi düşünüyorsanız,  kafanıza estiği gibi zaman geçirmeniz yeni aile üyenizle işinizi zorlaştırabilir. Önceden gidilecek yerleri inceleyip, detaylı bilgi alarak bir rota planı çizmek, daha az yorulmanıza yardımcı olacaktır. Örneğin 1 saat mesafedeki turistik yeri görmek için oraya kadar gittiğinizde önünde 2 saatlik kuyruğa rastlamak canınızı sıkabilir. Turistik yerlerde çoğu restaurant yoğun olacağı için de rezervasyon yaptırmayı ihmal etmeyin.

Çocukla Seyahat Ederken Unutulmaması Gerekenler:
  • Çocuğun düzenli kullandığı ilaçlar haricinde hasta olma ihtimaline karşı ateş düşürücü, alerji ilacı gibi diğer önemli ilaçlar ve ateş ölçer.
  • Eğer kullanıyorsanız uyku arkadaşı ve banyo arkadaşı,
  • Taşıma imkanınız varsa, hijyen amaçlı çocuk yastık kılıfı, çarşafı,
  • Çocuğun diş fırçası, güneş kremi, emzik ve biberon temizleyici, şampuanı ve uzun süreli bir seyahatse çamaşır deterjanı gibi kişisel bakım ürünleri,
  • Eğer dışarıdan satın alma imkanınız olmayacaksa ona göre yedek olarak bezler, ıslak mendiller, suluk, emzik ve biberon
  • Kolay kolay bozulmayacak türden besinler (kuru meyveler, kuru yemişler, yulaf vb.)
  • Çocuğun kimliği, pasaportu gibi önemli belgeler,
  • Otelde yoksa park yatak( taşınan ve kolayca monte edilebilen beşik),
  • Deniz tatiliyse, mutlaka güneş koruyucu, güneş şapkası, simit veya kolluk, kum oyuncakları,
  • Elbette olmazsa olmaz; oyuncaklar (dikkatini daha çok çekmesi için yeni bir oyuncak da olabilir)

Dip Not: Uçakla gidiyorsanız, uçağın kalkış ve iniş anında emzirmeye veya su içirmeye önem vermelisiniz. Böylece çocuğunuz basınçtan etkilenmemiş olacaktır.

Keyifli bir tatil geçirmeniz dileğimizle 🙂

Bebeğinizin büyümeye başladığını gösteren en belirgin işaretlerden biri de o en şirin haliyle sizinle konuşmaya başlaması ve kendince kolay sözcükler söylemesidir. Genellikle 1 yaş civarında basit kelimeler söylenmeye başlasa da zaman zaman konuşma becerisini kazanmada gecikmeler olabilir. Bu gecikmeler organik ve işlevsel konuşma bozuklukları olarak iki gruba ayrılmaktadır. Herhangi bir organa bağlı olan sebepler organik, bir organla alakalı olmayan sebepler ise işlevsel bozukluklardır.

Organik konuşma bozukluğu, yani bir organla alakalı olan sebeplerin en sık karşılaşılanı işitme azlığı olarak belirtilmiştir. Bunun haricinde damak yarığı, dil bağı, sonradan kazanılan işitme azlığı gibi var olabilecek sağlık problemleri de diğer sebepler arasında. İşlevsel konuşma bozuklukları ise psikiyatrik rahatsızlıklardır.

Konuşma Becerisini Geliştirmek için Öneriler:

Konuşma bozukluğu sebebi eğer organik değilse, konuşma sürecini hızlandırmak ve bebeğinizin dil gelişimi ve konuşma becerisine katkıda bulunmak adına ebeveynlere sunulabilecek bir takım öneriler mevcut. Bunları özetlemek istersek:

  • İletişim: Bebeğinizin konuşma becerisi için onunla kurulan iletişim en önemli adımdır. Zengin bir dil kullanarak bebeğinizle konuşmaya çalışmalı, göz temasını eksik etmemeli ve birlikte iletişim kurarak zaman geçirmeye çalışmalısınız. İletişim esnasında dikkatini dağıtacak farklı şeyler olmaması da oldukça önem taşır çünkü bebekler çok uzun süre aynı konsantrede olamamaktadır. Onunla konuşurken net ve anlaşılır kelimeler seçmek ve dudak hareketlerinizi göreceği açıda bulunmanız da önem taşıyan diğer ögelerden.
  • Aktiviteler : Çocuğunuzla yaptığınız aktiviteler onun hem dil hem beyin gelişimi için oldukça önemlidir. Ona yaşına uygun resimli ve hareketli kitaplar okuyabilir, şarkı söyleyebilir, sevdiği oyuncakların adlarını tekrarlayarak kelime haznesini genişletebilir ve kelimelere olan aşinalığını arttırabilirsiniz.

  • Fırsat Vermek: Geç konuşma sebeplerinden biri de fırsat verilmemiş çocuk olarak biliniyor. Çocuğunuzun kelimeleri tekrarlamasına, sorularınıza sözel olmasa da hareketler eşliğiyle cevap vermesine fırsat tanımalısınız. Ona kendiniz konuşurken bol bol soru sormalı ve onu konuşmaya teşvik etmelisiniz.  Size kendisini ifade edebildikçe, sinirli hali azalıp, daha sakin olması da kolaylaşacaktır.
  •  Dijital Ekranlara Dikkat : Televizyon, cep telefonu tablet gibi elektronik cihazlar tek taraflı iletişim araçları olmalarından dolayı çocuklar için oldukça zararlıdır. Yani yalnızca dinlemeye yönelik olup, bebeğinizin konuşması için teşvik edici bir yönü bulunmamaktadır. Mavi ışık olarak da bilinen bu cihazlarla çok sık bir araya gelen çocuklarda konuşma gecikmesi daha sık yaşanmaktadır. Öte yandan bu cihazların 2 yaşından önce çocuklardan uzak tutulması gerektiği de çocuk gelişimciler tarafından sık sık dile getirilmekte. Sebebi kaliteli uykuyu olumsuz etkilemesi ve bebeklerde beyin gelişimini olumsuz etkiliyor olması.

Dil gelişimi ve konuşma becerisi her çocukta farklı olduğundan dolayı çocuğunuzu yaşıtı olan diğer çocuklarla kıyaslamamanız ve çocuğunuzu zorlamamanız gerekmektedir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da sabırla beklemeli ve gelişim için çaba harcamaya devam etmelisiniz.

 

Yaz mevsiminde çocukların en sevdikleri aktiviteler deniz ve havuzda yüzmek, kumsalda kaleler yapmak, parklarda oynamak oluyor. Ancak uzun süre güneş altında kalmak pek çok sağlık problemini de beraberinde getirebiliyor. Bunlardan belki de en tehlikelisi, güneş çarpması! Güneş çarpması; sıcak ortamda uzun süre vakit geçirme sonrasında vücut ısısının dengesini kaybetmesi sonucu gelişen bitkinlik ve koma hali olarak tanımlanıyor. Özellikle de 4 yaş altındaki çocuklarda sık görülüyor. Bunun nedeni ise bu yaş grubundaki çocukların ciltlerinin sıcağa daha fazla duyarlı olması ve ısı regülasyon ile damar sistemlerinin yeterli gelişmemesi. Ateş, baş dönmesi, baş ağrısı, bilinçte bulanıklaşma, halsizlik, kas güçsüzlüğü, kramplar, sinirlilik, sürekli uyku hali, özellikle küçük çocuklarda beslenmenin azalması, kusma, mide bulantısı ve nöbet geçirme başlıca belirtilerini oluşturuyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Çiğdem Yavrucu güneş çarpmasının acil tedavi edilmesi gereken bir durum olduğuna dikkat çekerek, “Tedavi eğer hızla yapılmazsa, güneş çarpması beyin, kalp, böbrekler ve kaslarda ciddi zarar oluşturmasının yanı sıra organ yetmezliğine yol açabiliyor, hatta hayatı bile tehdit edebiliyor. Bu nedenle güneş çarpmasına karşı tedbirli olmak yaşamsal öneme sahip” diyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Çiğdem Yavrucu, çocukları güneş çarpmasından korumanın 8 kuralını anlattı, önemli öneriler ve uyarılarda bulundu:

Bu saatlerde güneş altında oynamasın

“Çocuğunuzu, güneş ışınlarının yeryüzüne en dik geldiği ve zararlı etkilerinin en yüksek olduğu 10:00 – 16:00 saatleri arasında mümkünse dışarıya çıkarmayın. Sıcak saatlerde ağır egzersiz ve spordan uzak tutun. Dış ortam aktivitelerini sabah erken saatlerde ya da akşamüstü yaptırın. Ayrıca vücudunun yüksek ısıya alışması zaman alacağı için sıcağa birden çıkmayın, güneşte kalma süresini yavaş yavaş uzatın.”

Bol bol su içirin

“Çocuğunuzun vücudunu susuz bırakmamak, güneş çarpmasına karşı alacağınız en önemli korunma yöntemlerinden biridir” diyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Çiğdem Yavrucu bunun nedenini şöyle açıklıyor: ” Aşırı sıcak nedeniyle terleyen çocuklarda sıvı kaybı olunca yüksek ateş ve halsizlik sorunu başlıyor. Bu nedenle çocuğunuzun bol bol su içmesini sağlayın. Özellikle 1-3 yaş grubundaki çocuklar susadıklarının farkına varamazlar. Susamalarını beklemeden 1-1.5 litre suyu güne yayarak içirmeyi alışkanlık haline getirin”

En az 30 dakika önce sürün

“Güneşten korunurken yapılan en büyük hatalardan biri, güneş koruyucu ürünü cilde geç yedirmek oluyor. Bu ürünler hemen etki etmedikleri için, dışarıya çıkmadan en az 30 dakika önce, 1 yaş altı ise +50, 1 yaş üstü ise +30 koruma faktörlü güneş koruyucu kremi cildine uygulayın.”

Her 3-4 saatte bir tekrarlayın

“Güneş koruyucuların etkileri yaklaşık 3-4 saat sürüyor. Bu nedenle çocuğunuzun dışarıda zaman geçirme süresi uzayacaksa güneş kremini mutlaka tekrarlayın. Güneş koruyucuyu ilk kez kullanacaksanız önce ayakta küçük bir bölgeye sürüp, test edin. Eğer alerjik bir etki göstermiyorsa tüm vücuduna uygulayın. Önceki yıla ait kullanılmış güneş koruyucu etkinliğini yitirmiş olabileceği için yenilemeyi unutmayın.”

Vücudu hava alsın

“Yüksek ısıyla daha fazla terleme ihtimali olduğu için vücudunun hava alabileceği bol, pamuklu, açık renkli kıyafetler giydirin ve bunları sık sık değiştirin. Geniş kenarlı, yüzü koruyan ve açık renkli şapka ile başının direkt güneş ışığıyla temasını önleyin. Çocuklar baş bölgesinden ve enseden daha fazla terleyebiliyorlar. Bu nedenle özellikle ince şapkaları tercih edin.”

Bol bol duş aldırın

“Ilık suyla bol bol duş yapmak vücut ısısını düşürüyor, terlemeyi azaltıyor ve tuz kaybını önlüyor.”

Gölge dahi olsa kapalı ortamlarda kalmasın

“Sıcak havada çocukların vücut ısıları hızla yükselebiliyor. Dolayısıyla gölge dahi olsa, araba gibi kapalı ortamlarda uzun süre kalmasın.”

Bu gıdalardan uzak tutun

“Yağlı, aşırı baharatlı ve fazla şekerli gıdalardan kaçının. Çünkü bu tarz gıdalar vücut ısısını düzenleyen sistemin çalışmasını olumsuz etkileyebiliyor.”

Acil durumda ne yapmalı?

“Güneş çarpması hayati önem taşıyacağı için eğer bu durumdan şüpheleniyorsanız hızla en yakın sağlık kuruluşuna başvurun veya 112 Acil Servis’i arayarak yardım isteyin. Bu süreçte;

  • Klimalı veya serin bir ortama alarak, üzerinde fazla kıyafetler varsa çıkartın,
  • Cildini bir süngerle ıslatıp, soğutun. Koltuk altı, kasık, boyun ve sırt bölgesine nemli bezlerle soğutma yapın. Bu bölgelerdeki kan damarları cilde yakın olduğu için bu uygulamayla damarlarını soğutarak vücut sıcaklığını azaltmış olursunuz.
  • Bilinci açıksa ağızdan acil sıvı alımı sağlayın ama bilinci kapalıysa boğulma ve aspire etme, dolayısıyla solunum yetmezliği nedeniyle kesinlikle sıvı içirmeyin.
  • Ateşi yüksekse mutlaka ateş düşürücü ilaçlarla düşürmeye çalışın.”

Doğal kaynakların hızla tükendiği günümüzde çevreye duyarlılık, sürdürülebilirlik, geri dönüşüm kavramları önemini her geçen gün artırıyor. Doğal kaynakların bilinçli kullanılması çocukluğumuzda edindiğimiz alışkanlıklarımızla doğrudan ilgili.

 Dünya kaynakları hızla tükenirken bir yandan topluca mücadele ettiğimiz salgın hastalık; insanları sahip olduğu kaynakları daha bilinçli kullanmaya ve doğal olanı tercih etmeye yöneltti. Evlerde kalınan pandemi sürecinde, kaynakların daha planlı ve etkili kullanmanın yolları arandı ve doğada vakit geçirmek her zamankinden çok özlendi.

Kaynakların etkili kullanılması, doğa sevgisi ve çevreci sanat yaklaşım büyük çoğunlukla çocuklukta kazanılan değerlerden. Başta ebeveynler ve eğitimcilerin önderliğinde çocuklarda doğa sevgisi oluşturmak ve yok etmeden de tasarım yapılabileceğini öğretmenin en etkili yolu onlara örnek olmak ve çocukları erken yaşta çevreci sanatla tanıştırmak.

Çocuklarda çevre duyarlılığı, geri dönüşüm bilinci ve eko sanata ilgi geliştirmek için işte öneriler:

  • Haftanın bir günü oyuncaklar kaldırılabilir ve oyuncaksız gün olarak belirlenebilir. Bugün çocuk evdeki veya çevresindeki malzemelere farklı bir gözle bakmayı ve dönüştürmeyi öğrenir.
  • Oyun hamuru oynamanın çocuklar için faydaları açıktır. Çok sevdikleri bu hamurlar evdeki malzemelerle birlikte yapılabilir. Hem bir aile aktivitesi olması hem de doğal malzemelerden bir oyuncak üretmek çocukları çok mutlu edecektir.
  • El becerilerini geliştirmek ve doğaya temas edebilmeleri için için hamur dışında toprak ve kil ile de oynayabilecekleri ortamlar hazırlanabilir.
  • Meyve çekirdekleri, yapraklar, dallar, kozalaklar ile resim ve tasarımlar yapmaları teşvik edilebilir.
  • Çocukların pancar, kahve gibi rengini baskın olarak veren doğal gıda maddeleri ile resimler yapmaları veya bunları yaptıkları kil, seramik gibi eserleri renklendirmek için kullanmaları sağlanabilir.
  • Evde bulunan kağıt rulolar, aldığımız ürünlerin kutuları gibi doğal evsel atık ürünleri ile özgürce kendi tasarımlarını yapmaları sağlanabilir.
  • Sebzeler ve yapraklarla baskı çalışması yapılarak doğal dokuları incelemeleri sağlanabilir.

Çocukların çevreye duyarlı bireyler olması için her şeyden önce doğada yeterli vakit geçirmesi ve öncelikle doğayı sevmesi gerekiyor. Bütünün bir parçası olduğunu hisseden çocuk hem çevreye karşı saygılı olacaktır hem de içindeki doğal sanatçı ortaya çıkacaktır.

Salgın hastalığın tüm dünyayı etkisi altına almasıyla hayatımız pek çok anlamda değişti. Günlük rutinlerimiz bozulurken, beslenme alışkanlıklarımızdan, uyku düzenimize, işe gidiş geliş düzenimizden sosyal hayatımıza kadar pek çok konu olumsuz olarak etkilendi. Bu yeni ve farklı süreç çocuklarımızı da büyük oranda etkiledi. Çocuklar hatta bebekler dahi bir şeylerin ters gittiğinin farkındalar. 

Çoğu çocuk yaşı itibari ile hastalığı ve getirdiği sonuçları somut algısı olmadığı için anlamlandıramıyor. Bir çoğu ölüm kavramı ile henüz tanışmadı. Yok olmak, risk, bulaşmak, havadaki görünmeyen mikroplar gibi hastalığa dair bir çok kavram onlar için anlaması çok zor soyut kelimeler. Bu hastalığın aşılması ve en azından yavaşlatılması için ise çocuklar dahil el birliği ile çalışmalı ve önlemleri uygulamalıyız. 

Anne neden hep evdeyiz? Okullar ne zaman açılacak? Arkadaşlarım neden bize gelmiyor?  Neden beni parka götürmüyorsunuz?

Bu sorular ve benzerlerini bir çok ebeveyn konuşmayı öğrenmiş çocuklarından gün içinde sıkça duyuyorlar.  Onlara, süreç yaşlarına uygun  bir şekilde anlatılmalı ve sadece bizim değil tüm insanların dikkat etmesi gereken bir dönemden geçtiğimiz hissettirilmeli. 

Hastalık hakkında anlayabileceğinden fazla bilgi yüklemesi yapılmamalı. Karmaşık gelen bu durum onların daha da korkmasına sebep olacaktır.  Anlayabileceği kelimelerle, yüzeysel ve yalnızca sordukları sorunun cevabını (fazlasını değil) verecek şekilde konuşmalıyız.

Bu süreçte anne ve babalar ne kadar soğukkanlı ve bilinçli olursa çocuklar da o kadar sakin kalabilecek. Güvende ve her şeyin yolunda olup olmadığını yalnızca bize bakarak anlayabilen bu çocuklar karşısında sakin ve emin durmalıyız. Bunu yapmakta zorlananlar evde keyifli vakit geçirmek ve rahatlamak için mutlaka kendilerine zaman  ayırmalılar.  

Çocuğa anlatılması gereken en önemli şey, bu sürecin geçici olduğu. Bir gün her şey normale dönecek. Bu hastalığın tedavisi, aşıları bulanacak. Parkların, okulların varsa gittiği oyun grubu, çocuk kafelerinin yeniden açılacağını fakat bir süre evde kalmamız gerektiği anlatılmalı. Bu sürede anneanne, dede, babaanne, teyze, dayı vb. varsa kuzenleri ve arkadaşları (tek tek isimleri sayılarak) onların da evde olduğu söylenmeli. Mümkünse internet üzerinden bu kişiler ile görüntülü görüştürülmeli ve bu kişiler de evde olduklarını söylemeli. Çocuklar öncelikle bu durumun yalnızca kendilerine özel bir kural olmadığını anlamalı. Aksi halde bir çok çocuk yaptıklarından dolayı bunu bir ceza olarak veya kendileri yüzünden böyle bir şey olduğunu düşünebiliyor. 

Evde olmanın sebebi ise; dünyadaki bir çok insanı aynı anda hasta eden yaramaz bir hastalık var, bu hastalık öksürünce, bazen çok yakın durunca hemen bulaşabiliyor. Biz de hasta olmamak için veya hasta olursak başkalarına bulaştırmamak için evdeyiz. Hepimiz aynı anda hasta olursak hastaneler dolar taşar, o zaman doktor amca ve teyzeler çok zorlanır. Onlar da rahat çalışsın herkesi tedavi edebilsin diye en iyisi evde duralım ve bol bol oyun oynayalım diyerek süreç anlatılabilir. 

Bu süreçte evin her yerinde bol bol oyun oynanmalı. Hepimiz kabul ederiz ki; bu sürecin bize getirdiği çok kayıp oldu fakat durumun bazı olumlu  etkileri de oldu. Evde olup dinlenebilmek, hobilere vakit ayırmak, çocuklarımızla daha çok vakit geçirebilmek, kendimizi dinleyebilmek gibi. Olumlu yönleri gün içinde mutlaka olabildiğince yaşamalıyız. Çocukların en sevdiği şey hiç şüphesiz oyun oynamak hem de ebeveynleri ile. Gün içinde onunla doya doya oynadığımızda dışarıdaki hayatın endişelerini çok düşünmeyeceklerdir. Onlar (sadece pandemi sürecinde değil her zaman) anne ve babam beni görsün, bana zaman ayırsın, benimle oynuyorlar demek ki beni seviyorlar şeklinde düşünüyorlar. Bunun hakkını vermek ve sürecin negatifliğini gidermek için kısa vakitlerde de olsa onları oyuna doyurmalıyız. 

Hastalık ve korunma yolları hakkında yaşlarına uygun bilgi de verilmeli. Ellerimizi yıkamalıyız çünkü biliyor musun sabun bizi koruyor. Sabunla ellerimizi güzelce yıkarsak bu hastalık ellerimizle bulaşamıyormuş, maske takarsak havadan bize hastalık gelemiyor haydi takıp kendimizi koruyalım, şeklinde çocukların anlayabileceği dilde ve oyunla birleştirilerek anlatılabilir. 

Bu süreçte hastalığı anlatan televizyon programları çocukların yanında izlenmemeli. Acı çeken kişileri görmek, ölüm oranlarını duymak, bazı uzmanların çizdiği olumsuz tabloları dinlemek onları dehşete düşürebilir ve düzeltilmesi zor travmalara sebep olabilir. Ailece kabul etmeliyiz ki bu süreç evde kaldığımız, birlikte daha çok vakit geçirdiğimiz, oyun oynama fırsatı bulduğumuz, tüm gün birbirimizi görebildiğimiz ve kendimizi korumamız gereken bir dönem. Biz bunu benimsediğimizde onlar da hissedecektir. Durumu anlatırken negatif bir şey söyledikten sonra pozitif bir şey söyleyerek telafi yoluna gitmeliyiz. Örneğin; bu günlerde dışarı çıkamıyoruz ama balkonda piknik yapabiliriz. Özlediği bir arkadaşına gidemiyoruz ama haydi gel onunla telefonda konuşalım bakalım neler yapıyormuş, şeklinde zorluk ve kolaylığın bir arada olduğunu açıklayabiliriz. 

Bebeklerin de olumsuz etkilenmemesi için her gün mutlaka açık havada vakit geçirmeleri sağlanmalı. Mevsime uygun giydirilerek balkon, kapı önü, site içi gibi imkanlar neye el veriyor ise temiz hava ve güneş ışığı ile az da olsa temas etmesi sağlanmalı. Onlar için en önemlisi anne babalarının mutlu olması ve evde seslerin yükselmemesi. 

Pandemi sürecinde kendi ruh sağlığımızı da korumak adına güvendiğimiz kaynaklardan bilgi almaya gayret göstermeli ve bilgi kirliliğinde boğulmamaya çalışmalıyız. Çok zorlanan aileler internet üzerinden de hizmet veren çocuk psikologları, uzmanlar, terapistlerden destek alabilirler. 

Anne-bebek üzerine, “bidunyacocuk” hesabında özgün içeriklerini paylaşarak pek çok anneyi aydınlatan  popüler blogger Burcu Ertürk Teke ile yaptığımız keyifli röportaj sizlerle…

Soru 1. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Ben Burcu Ertürk Teke. 32 yaşındayım. 4 yaşında bir kızım var. Daha önce İzmir’de yaşıyorduk. 5 aydır Münih’te yaşıyoruz. İşletme mezunuyum. Şuan çalışmıyorum.

Soru 2. “bidunyacocuk”u oluşturmaya nasıl karar verdiniz? Çıkış noktanız neydi? Neden bu ismi seçtiniz?

Aslında Emzirme Sanatı facebook grubunda yöneticilikle başladım annelere yardım etmeye. Daha sonra ilgi alanım genişledi. Ebeveynliğin her alanı ile ilgilenmeye, okumaya, çeviriler yapmaya ve yazmaya başladım. Arkadaşlarım bir blog açıp yazmamın daha çok insana ulaşmamda faydalı olacağını söylediler. Böylece blog fikri oluşmaya başladı. Çocukların bambaşka bir dünyaları olduğunu, hem de onların içlerinde bütün dünyayı barındırdıklarını, çok bilge doğduklarını düşünüyorum. Bizler onların yolculuklarına eşlik ve gerektiğinde de rehberlik ediyoruz. Bu yüzden bütün bunları kapsayan bir isim ararken aklıma bidünyaçocuk geldi. Öyle bir anda. Bu isimle blog açmaya karar verdim. Bloga eşlik edecek instagram ve facebook hesapları da açıp buralardan paylaşım yapmaya başladım. Bugün buralara gelmeyi hiç beklemiyordum açıkçası. Daha çok ebeveyne ulaşabildiğim için çok mutluyum.

Soru 3. Kendi çocuğunuz ile ilişkinizde en çok neler sizi zorladı?Zorlandığınızda neler sizi motive ediyordu?

Beni en çok kendi tetiklenmelerim zorladı. Bebeklerin doğası gereği sık uyanmaları, uykuya zor dalmaları, sık sık emmek istemeleri, kucak istemeleri, ihtiyaçlarını erteleyememeleri, ağlamaları, sınırları zorlamaları hepsi normal. Başlangıç olarak bunların normal olduğunu bilmek ve kabul etmek işimi çok kolaylaştırdı. Bunlarla ebeveyn olarak başa çıkmaya çalışırken de kendi tetiklenmelerimle yüzleştim. Onun zorlanmalarını regüle etmem (duygularını dengeye getirmem) için önce kendimi regüle etmeyi öğrenmem gerekti. Ben hep kendimle ilgili çalıştım. Kendi duygularım, kendi tetiklerim, kendi sabırsızlıklarım, kendimde değiştirmem gereken şeyler hakkında çalıştım. Ben kendime yatırım yaptıkça kızımla ilişkimde daha kolay yol aldım. Bu biten bir süreç değil elbette. Her geçen gün büyüyor, dolayısıyla zorlandığı konular da değişiyor. Ben de her yeni durumla ilgili kendi adımlarımı atarken bazen hala çok zorlanıyorum. Bazen bildiğim şeyleri yapamıyorum. Ama önemli olanın her zaman her şeyi doğru yapmak değil, iletişimi ve bağı korumak için çaba göstermek olduğuna inanıyorum. Beni motive eden şey her zaman çabamın kıymetli ve telafinin mümkün olduğunu bilmem oldu. Hata yapabilirim, çünkü insanım. Mükemmellik beklentim yok ne kendimden ne de çocuğumdan. Beraber zorlanıp, beraber hatalar yapıp yine beraber iyileşiyoruz.

Soru 4. Bağ odaklı ebeveynlik sizce nedir? Kendi çocuğunuz ile bu bağı nasıl kurdunuz?

Bağ odaklı ebeveynlik, çocuğu edilgen kabul etmeyen ebeveynlik bence. Çocuk, bedeninin ve ruhunun ihtiyaçlarını yenidoğanken dahi çok iyi bilen ve yapabildiği her şekilde bunları talep etmekten hiç vazgeçmeyen çok bilge bir varlık. Bağ odaklı ebeveynlik çocuğun bu içten getirdiği bilgeliği kabul eder ve onun ihtiyaçlarını görüp, istikrarlı bir şekilde gidermeye çalışmanın bağı oluşturan şey olduğunu söyler. Ben sadece bunu yaptım. Çocuğumun ihtiyaçlarını görüp dinlemeye çalıştım. Ona ihtiyacı olanı verebilmek için çabaladım. Birilerinin ” bu yanlış, böyle olmamalı” söylemleri hep arka planda kaldı benim için. Okudum, dinledim, araştırdım ama günün sonunda çocuğuma döndüm yüzümü. Onun bana ne dediğine baktım. Hiçbir zaman da yanıltmadı beni bu yaklaşım. Bağ odaklı ebeveynliğin özünde aslında tek bir yol gösterici öğretisi var, o da “Kendi çocuğunu oku.” Bunun yanında elbette yardımcı olacak başka araçlar da var ama bu ebeveynlik biçimini kendime yakın bulma sebebim, hiçbir konuda dayatma olmaması ve her ailenin kendine özel olduğunu kabul etmesi. W. Sears “Doğal Ebeveynlik” kitabı bütün bu araçları ve yaklaşımı çok güzel özetleyen bir kaynak. Merak edenler bence bu kitapla başlayabilirler araştırmaya.

Soru 5. Hamile ve çocuğunu büyütmüş annelere önerileriniz nedir? Neyi yapsınlar ve neyi asla yapmasınlar?

Biraz ironik bir cevap vereceğim. Bence hiç bir anne adayı ve anne, kimsenin dediğini yapmamalı, ben dahil. Bol bol okumalarını tavsiye edebilirim ama okuduklarını kendi iç süzgeçlerinden geçirip günün sonunda çocuklarının neye ihtiyacı olduğuna bakarak ne yapacaklarına karar versinler. Dış sesleri “dışarıda” bırakmayı bilmek çok kıymetli bir araç bence. Bunun yanında eğer kendi travmaları veya sorunları sebebiyle çocuklarıyla bağ kurmakta zorlanıyorlarsa muhakkak bağ odaklı çalışan psikologlardan destek alsınlar. Çocuklarını da kendilerini de kimseyle kıyaslamayıp, kendilerinin de çocuklarının da biricik ve çok özel olduğunu unutmasınlar.

Soru 6. Blog yazmayı düşününce neden başka bir konu değil de,bu konuyu seçtiniz?

Tutkumu buldum diyebilirim. Hayatım boyunca çocukları hep çok sevdim. İnsan psikolojisine de çok ilgi duyuyordum. Bir insanın doğduğu andan itibaren fiziksel ve ruhsal gelişimine tanıklık etmeyi çok nefes kesici buluyorum. Bu sayede kendi içime dönüp “Ben kimim? Ben ne istiyorum? Ben nasıl bu günlere geldim?” gibi birçok soruya da cevap aramaya başladım. Bu arayış ve yolculuğu paylaşmamın başkalarına da faydalı olacağına inanarak bu konuda yazmaya karar verdim.

Soru 7. Bundan sonraki planlarınız neler? Sizi nerelerde görebileceğiz 🙂

Aslında çok planım vardı. Bunların bir kısmı ani bir şekilde ülke değiştirmemizle rafa kalkarken, diğer kısmı da şuan içinde bulunduğumuz belirsiz pandemi sebebiyle rafa kalktı. Gelecekte neler olur şuan için o yüzden bir şey söyleyemiyorum ama bu alanda çalışmak ve daha çok çocuğun ve ailenin hayatlarına olumlu dokunuşlar yapmak istediğimi biliyorum. Umarım her şey tüm dünya için bir an önce normale döner ve biz bu durumun içinden de biraz daha bilge ve farkında olarak çıkarız.

 

Burcu Hanım’a aydınlattığı tüm anneler adına teşekkür ediyoruz.

Kendisinin yazılarına  www.bidunyacocuk.com  web sitesinden erişebilirsiniz 🙂

Keyifli okumalar